Borçlan Harca: Nereye Kadar? – Güneş Gümüş
AKP’nin 17 yılda yarattığı ekonomi “borçlan inşa et”, “borçlan harca” üzerine kurulmuş durumda. Dış borç, bireysel kredi kullanımı Türkiye tarihinin zirvesine bu dönemde ulaştı. Borcun büyük oranda sahibi ise özel sektör. Zaten 90’lar boyunca sekteye uğrayan neoliberal politikalara hız veren AKP eliyle ekonomide kamunun ağırlığı özel sektör lehine azaltılmıştı. Talebe can veren aslen vatandaş olduğundan o da borca batırılarak harcama ritmine sokuldu. Uluslararası konjonktürün etkisiyle 2000’lerin başından başlayarak artan ucuz ve bol sıcak para akışı ise bu borçlanmayı kolaylaştırdı, tırmandırdı. TL değerliydi, enflasyon tek hanelerdeydi ve bunlara bağlı olarak da faizler düşüktü; ufukta kriz, işsizlik gibi tehditler de olmayınca borçların dibine vuruldu.
17 yıllık iktidarın önemli bir dönemi boyunca AKP, borçlanma zincirinde kamunun ağırlığını sınırlı tutmuştu. Zira 2001 krizi sonrası iktidar olmuş ve IMF programının tavizsiz bir uygulayıcısı olarak sıkı maliye politikasıyla bütçe disiplinini yaşama geçirmişti. Elde kalmış KİT’lerin özelleştirilmesi, emeklilik yaşının yükseltilmesi, emekli aylığı bağlama oranının düşürülmesi, kamu çalışanlarının yerini taşeronun alması gibi emekçiler aleyhine adımlarla devlet bütçesinde açıklar ortadan kaldırıldı. Şimdilerde ise bütçe açığı konusunda bambaşka bir manzara var. Yıllarca bütçe disipliniyle övünen, maliye politikalarını bu şekilde düzenleyen iktidar son birkaç yılda bütçe açığını tırmandırmış durumda. Hem de akla gelmemiş yöntemlerle. Merkez Bankası’nın Hazine’ye borç vermesini engelleyen yasalar çıkaran AKP şimdilerde MB’nin acil durumlar için kenarda tuttuğu “yedek akçe”ye el atıyor. Sadece bir kereliğine de değil, MB’nin yedek akçe miktarını sınırlandıran yasal değişiklikler yapıyor. Bütçe harcamaları 2 seçime yaşanan ilk altı ayda bir yıl için öngörülen tutara ulaştı; Hazine yıllık borçlanma hedefine şimdiden vardı.
Bu noktaya nasıl mı gelindi? Bütçe açığı, enflasyon, faizlerin durumu 90’ları andırmaya başlamasının geri planında AKP’nin siyasi durumun da 90’lardaki siyasi partilerin haleti ruhiyesini andırması var. 90’larda merkez siyasetler iktidardaki uygulamalarının ve kendi politikalarının hız verdiği ekonomik krizlerin aşındırdığı seçmen desteğini devam ettirerek yeni bir seçime hazırlanmak için kamu kaynaklarını seferber ediyordu. AKP de; kimlikler temelinde kutuplaşma siyaseti, mağdur edebiyatı, yedi düvele karşı savaşan iktidar söyleminin etkisi zayıfladığı, toplumsal hegemonya kurma kapasitesi gerilediği için seçimlerle geçen son birkaç yılda kesenin ağzını açarak durumu toparlamaya, yıpratıcı etkileri olan-olacak krizi ötelemeye çalıştı. Oysa ki merkez partilerin son demlerini yaşadığı, AB-ABD-TÜSİAD’ın tam desteğini aldığı, “AB gireceğiz, vesayeti kaldıracağız, ekonomiyi ilerleteceğiz” söylemlerinin toplumsal hegemonyasının güçlü olduğu ilk iktidar dönemlerinde AKP’nin emekçi düşmanı IMF programını yaşama geçirip bütçe disiplini sağlarken vatandaşın canını yakmaktan çekincesi yoktu. Halkı daha da yoksullaştırmaya güdümlü neoliberal politikaların uygulanması için egemen sınıflar güçlü iktidarlara ihtiyaç duyar; halk desteği fazla olan ve bu desteği koruyan. AKP tam da böyle bir partiydi. Bu gücünde gedikler açılınca neoliberal uygulamalarda da gedikler açılıyor.
Kamu Kaynakları Kimin Hizmetinde
Seçimlerden zaferle çıkmak hevesiyle Hazine’nin kapısı sonuna kadar açıldı ama elbette ki bu durumun aslen kazanını patronlar, AKP’ye yakın rant çevreleri oldu. Vatandaş ÖTV-MTV indiriminden, devlet bankalarında indirilmiş kredilerden yararlansa da tüketimi canlandırmak için geleceğin belirsiz olduğu bir dönemde borç yükünün altına sokulmuş oldu. Ödenemezse bankalar her şeyi geri almak için pusuda bekliyor yani.
2008 krizi sonrası neoliberalizmin çıkış kaynaklarında, merkez ülkelerde ne yalancı olduklarını görmüştük. Ekonomiye yönelik devlet müdahalesini azaltma şiarıyla hareket edenlerin zora düşünce devasa şirketlere, patronlara can simidi atmak için nasıl kaynakları can siperhane tükettiğini biliyoruz. AKP’ninki de aynı hesap. Ekonomi tıkanınca mega projelerle yandaş patronlara cansuyu ver, borçlarını mı ödeyemiyorlar kamu bankaları aracılığıyla yeniden yapılandır; batarlarsa nasıl kurtaracaklarını da yakında göreceğiz.
Patronları ve aslen de kendilerini kurtarmak için devletin kasasını sonuna kadar kullananlar faturayı her zaman olduğu bize yıkmaya çalışıyorlar, çalışacaklar. İçinde olduğumuz krizden çıkış hızlı olmayacak; ekonomiyi patronlar lehine toparlamak için kamu kaynaklarına daha çok ihtiyaç duyacaklar. Bütçeyi tekrar düze çıkarmak için de kıdem tazminatı gibi kazanılmış haklarımıza el atacak, yeni yeni vergilerle cebimize uzanacaklar. Önümüzdeki 4 yıl seçim olmadığı için bu konuda kendilerini daha da rahat hissedecekler. Şimdiden zam yağmuru başladı. Ücret artışları ise yerlerde sürünüyor. Emekçiler olarak “Biz de Varız” demeden, “emeğimizin hakkına göz koyanlara karşı söyleyecek sözümüz, verecek mücadelemiz var” çıkışı yapmadan bu saldırıları püskürtmek mümkün değil.