Yasa Kıyafeti Giymiş Patron Hayaleti – Av. Engin Kara

Yasa Kıyafeti Giymiş Patron Hayaleti – Av. Engin Kara

Erdoğan’ın sarayı, AKP hükümeti, yasa teklifine oy veren milletvekilleri, yasadaki emekçi düşmanı düzenlemeler için can atan patronlar, bu rezaleti “ekonomik destek” olarak pazarlayan yandaş medya, fazla sararmaktan gözlerindeki enerji solmaya başlayan sendika bürokratları… Hepsi birden bu ülkedeki birkaç on milyon emekçiyi, tıpkı Lübnanlı, İranlı, Hindistanlı sınıfdaşları gibi, “virüsten değil açlıktan ölmek” ile bu sömürü düzenini yerle bir etmek arasında tercih yapmaya zorlayan bir mücadeleye davet ediyorlar.

“Davetleri kabulümüzdür!”.

AKP tarafından meclise sunulan yeni bir yasa daha kabul edildi. İlk başta işten çıkarmaların geçici olarak yasaklanması söylentisiyle medyaya yansıyan paketten bir kez daha sermayeye kıyak yapılırken, emekçilere her zamanki gibi kazık atıldı. Güya işten çıkarmalar yasaklandı ama kanun gerçekte bunu engelleyecek mekanizmalara sahip bulunmuyor. Öte yandan işçiler, artık yasal olarak ücretsiz izne mahkûm edildi.

Dün gece yeni yasanın kabul edilmesiyle gerçekleşen şey, tek cümleyle şu oldu: Patronların keyfiyetinin yerini yasanın keyfiyeti aldı.

İşten Çıkarma Yasaklandı Mı?

Yeni çıkan yasanın 9. maddesi İş Kanunu’na bir geçici madde ekliyor:

“GEÇİCİ MADDE 10- Bu Kanunun kapsamında olup olmadığına bakılmaksızın her türlü iş veya hizmet sözleşmesi, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay süreyle 25 inci maddenin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde ve diğer kanunların ilgili hükümlerinde yer alan ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri sebepler dışında işveren tarafından feshedilemez.

Bu madde hükümlerine aykırı olarak iş sözleşmesini fesheden işveren veya işveren vekiline, sözleşmesi feshedilen her işçi için fiilin işlendiği tarihteki aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası verilir.

Cumhurbaşkanı birinci ve ikinci fıkrada yer alan üç aylık süreleri altı aya kadar uzatmaya yetkilidir.”        

Yasa maddesinin ilk maddesi 3 ay süreyle işverenlerin fesih hakkını sınırlandırıyor, ortadan kaldırmıyor. Birinci olarak işverenlerin “ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırılık” maddesine dayanarak işten çıkarma yetkisi devam ediyor. Her işçi, pratik deneyimlerinden bilir ki zaten patronlar bu maddeyi Nuh nebiden beri, keyfi işten atmaların yasal makyajı olarak kullanıyordu! Bundan sonra da pek bir şeyin değişmeyeceğini söylemek için şüpheye yer var mı?

İkinci olarak işveren bu yasaya rağmen patron, işçileri işten atarsa maruz kalacağı yaptırım sadece aylık brüt asgari ücret tutarında idari para cezası ödeyecek. Mesela, sigortasız çalıştırma durumunu ele alalım. Yasalar, sigortasız çalıştırmanın tespiti durumunda yine idari para cezası öngörüyor. Kim denetliyor? Denetimler ne kadar düzgün yapılıyor? Sigortasız bile olsa o işe muhtaç olan işçilerin, sigorta memurları işyerine geldiğinde patronun odasına çağrıldığında ağzını açma imkânı var mı? Yine her işçi, bu masallara, patronların distopik dünyasında yer olmadığını kendi deneyimlerinden bilir.

Patronların “Ücretsiz İzin Dayatması”, Yasanın Dayatmasına Dönüştü!

Bu gece çıkan yasadan önce ücretsiz izin uygulaması tam bir muharebe alanıydı. Yasal bir doğrudan zemini mevcut değildi. Dolayısıyla hukuki uygulamalara göre, patronun ücretsiz izin uygulaması, işçinin onayına bağlıydı. Aksi durumda, yani işçinin onayı olmaksızın patronun ücretsiz izin dayatması durumunda işçi açısından haklı fesih sebebi oluşturduğu gibi, tazminat ve diğer hakların doğmasına yol açıyordu.

Şimdi, gelelim yukarıdaki yasa maddesinin “…” kısmına:

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç aylık süreyi geçmemek üzere işveren işçiyi tamamen veya kısmen ücretsiz izne ayırabilir. Bu madde kapsamında ücretsiz izne ayrılmak, işçiye haklı nedene dayanarak sözleşmeyi fesih hakkı vermez.

Böylece AKP Hükümeti, patronların ücretsiz izin dayatmasını, yasanın bir dayatmasına çevirmiş oldu. Artık işçileri keyfiyete mahkûm etmek için patronların parmaklarını bile kıpırdatması gerekmeyecek! Zira ücretsiz izin keyfiyeti patronun iki dudağının hareketine bağlı kılındı.

Asgari Ücretin Yarısı – Açlık Sınırının Dibi!

Türk-İş’in her ay açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırlar var. Mart 2020 rakamlarına göre dört kişilik ailenin açlık sınırı 2.345 TL, yoksulluk sınırı 7.639 TL. Bunlar aç ve yoksul kalmamak için gereken gelir düzeyleri. Bir çalışanın aylık yaşam maliyeti ise 2.847 TL. Bu rakamın gerçeği yansıtmaktan belli miktarda uzak olduğunu unutmayalım. Buna rağmen bu ülkede tek kişinin çalıştığı aileleri açlığa mahkûm eden, iki kişinin çalıştığı dört kişilik aileyi ise mutlak yoksulluğa mahkûm eden bir asgari ücret mevcut.

Şimdi kalkmış, yasal dayatma yoluyla ücretsiz izne çıkartılan, işten çıkartılan işçilere aylık 1177,20 TL ödeme yapılacağını söylüyorlar! Evet, haklısınız, hem de hiç utanmıyorlar.

“İş Kanununun geçici 10 uncu maddesinde yer alan fesih yapılamayacak süreyi (3 ay) geçmemek üzere, bu süre içinde ücretsiz izinde bulundukları veya işsiz kaldıkları süre kadar, Fondan günlük 39,24 Türk lirası nakdi ücret desteği verilir. Yapılan ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir kesinti yapılamaz.

Bakanlık, nakdi ücret desteğine ilişkin ödeme usul ve esaslarını belirlemeye ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye yetkilidir.”

Milyonlarca işçiyi hem yasa yoluyla ücretsiz izne (= fiili işsizliğe) mahkûm edeceksiniz, hem de güya onlara yardım yapıyor görüntüsü vereceksiniz. Günlerdir konuştuğumuz ne kadar işçi varsa hepsi bu rakamın temel ihtiyaçları bile karşılamayacağından bahsediyor. Nasıl karşılaşın? Bu rakam İstanbul’da sadece ev kirasını karşılarsa yine iyi!

Bu hükmün anlamı, işçileri açlığa mahkûm etmekten başka bir şey değil. Son günlerde yaygınlaşan işçi eylemlerini dikkate alırsak, dünya çapında yaygınlaşan “virüsten değil açlıktan öleceğiz!” sloganıyla kitlesel işçi hareketlerinin patlaması çok uzak görünmüyor.

Fırsattan İstifade Grevleri De Yasakladılar!

Grev ve toplu sözleşme hakları anayasada mevcut, hâlâ da kaldırılması gündeme getirilmedi. Gerek yok zira. Çünkü Erdoğan AKP’si, 80’lerin ve 90’ların hükümetlerinin izinden giderek grev hakkını ve dolayısıyla da layığıyla kullanılabilecek bir toplu sözleşme hakkını fiilen ortadan kaldırdı bile!

Grev “erteleme” ismini taşıyan ancak gerçekte grevin yasaklanması ve toplu sözleşmenin yüksek hakem kurulu tarafından belirlenmesi anlamına gelen uygulama, AKP tarafından fiili grev yasağına dönüştürülmüştü.

Şimdi, koronavirüs fırsatçılığından faydalanıp yasal olarak da 3 ay boyunca grevleri ötelediler, yani aslında yasakladılar.

ı) 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu kapsamındaki yetki tespitlerinin verilmesi, toplu iş sözleşmelerinin yapılması, toplu iş uyuşmazlıklarının çözümü ile grev ve lokavta ilişkin süreler bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay süreyle uzatılmıştır. Cumhurbaşkanı, bu bentte yer alan üç aylık süreyi bitiminden itibaren üç aya kadar uzatmaya yetkilidir.

Bir de “cumhurbaşkanı” sıfatıyla Erdoğan’a bu süreyi 3 ay daha uzatma yetkisi verdiler. Erdoğan bu fırsatı geri teper mi? Şüphesi olan varsa 3 ay sabredip beklemeyi tavsiye ediyorum.

Patronlara Vergi Silme, Emekçiye Borç Öteleme!

Yeni yasayı hazırlayan iktidar partisinin milletvekilleri, her maddesinde emekçi ve patron arasındaki sınıfsal çelişkileri akılda tutmak konusunda, emekçilerin şu anki büyük çoğunluğundan daha başarılı davranmış.

Yasanın ilk maddesinin bazı bentleri şu şekilde:

ç) Büyükşehir belediyeleri, belediyeler, il özel idareleri ve bağlı kuruluşları ile bunların üyesi olduğu mahalli idare birliklerinin mülkiyetinde veya tasarrufunda olan taşınmazlara ilişkin … Faaliyetleri durdurulan veya faaliyette bulunamayan işletmelerin faaliyette bulunmadığı döneme ilişkin olarak kira bedelleri tahsil edilmez.

e) Büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve bağlı kuruluşlarının konutlara ve faaliyetleri durdurulan veya faaliyette bulunamayan işyerlerine ilişkin su tüketimine bağlı alacakları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 aylık döneme ilişkin tahsil edilmesi gerekenlerle sınırlı olmak üzere belediye meclisi tarafından 3 ay ertelenebilir. Bu süreler, bitiminden itibaren 3 aya kadar belediye meclisince uzatılabilir.  Bu alacaklar ertelenen süre sonunda, ertelenen süre kadar aylık eşit taksitler halinde, herhangi bir gecikme zammı ve faiz uygulanmadan tahsil edilir.

g) Faaliyetleri durdurulan veya faaliyette bulunamayan işletmelerin yıllık ilan ve reklam vergileri ile yıllık çevre temizlik vergilerinin, faaliyetleri durdurulan veya faaliyette bulunulamayan dönemlere isabet eden kısmı alınmaz.

Mevzubahis patronlar ve işletmeler olduğunda, her türlü kolaylığın sağlanmaya çalışıldığı görülüyor. Yerel yönetimlere ait yerlerdeki işyeri kiraları siliniyor, bazı vergilerden vazgeçiliyor, işletmelerin su faturaları erteleniyor.

Ama milyonlarca emekçinin faturaları ne olacak? Yasada hiçbir düzenleme yok! Emekçi çocukları için sadece düzenlenmesi kaçınılmaz olan bir ötelemeyle yetinilmiş; ancak kesinlikle şu aşağıdaki düzenleme yasal olarak yapılması bile, devletin fiilen katlanmak zorunda kalacağı bir durumdu:

ğ) 16/8/1961 tarihli ve 351 sayılı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurt Hizmetleri Kanununun 16 ncı maddesi kapsamındaki kredi borçları, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 aylık döneme ilişkin tahsil edilmesi gerekenlerle sınırlı olmak üzere, başvuru şartı aranmaksızın 3 ay süreyle ertelenir. Bu süreler, bitiminden itibaren Gençlik ve Spor Bakanı tarafından 3 aya kadar uzatılabilir. Söz konusu borçlar ertelenen süre sonunda, ertelenen süre kadar aylık taksitler halinde, herhangi bir gecikme zammı, faiz veya Yİ-ÜFE uygulanmadan tahsil edilir.

Yasa Kıyafeti Giymiş Patron Hayaleti

Bütün düzenlemenin özeti işte bu. Patronların arzularını, fiili olanaklar ölçüsünde sonuna kadar tatmin eden bir yasa. Öte yandan emekçileri toptan öldürmek yerine, her gün dünya genelinde 25 bin kişinin ölümüne yol açan açlığa mahkûm eden bir yasa.

Salgın boyunca işçilerin karşısına dikilen, patronlarının fiziksel varlığı değil, içinde patron ruhundan başka bir şey olmayan, ama üzerine yasa kıyafeti geçirmiş olan bir garabet olacak.

Lübnan’dan, İran’dan, Hindistan’dan gelen haberlere göre son birkaç hafta içinde emekçi kitleler sokağa çıkma yasaklarını delip sokağa kitlesel olarak dökülme eğilimine girmeye başladı. Salgın riskine rağmen, başka çaresi kalmayan milyonlardan bahsediyoruz. Attıkları ortak slogan, sınıfsal gerçekleri iyi yansıtıyor: “Virüsten değil açlıktan öleceğiz!”

Erdoğan’ın sarayı, AKP hükümeti, yasa teklifine oy veren milletvekilleri, yasadaki emekçi düşmanı düzenlemeler için can atan patronlar, bu rezaleti “ekonomik destek” olarak pazarlayan yandaş medya, fazla sararmaktan gözlerindeki enerji solmaya başlayan sendika bürokratları… Hepsi birden bu ülkedeki birkaç on milyon emekçiyi, tıpkı Lübnanlı, İranlı, Hindistanlı sınıfdaşları gibi, “virüsten değil açlıktan ölmek” ile bu sömürü düzenini yerle bir etmek arasında tercih yapmaya zorlayan bir mücadeleye davet ediyorlar.

“Davetleri kabulümüzdür!”.

KATEGORİLER
ETİKETLER