Referandum Sol İçin de Bir Sınav – V.U.Arslan
RTE, 15 Temmuz için “Allah’ın bir lütfu demişti”. Soru şu, 16 Nisan referandumu da toplumsal muhalefet için Allah’ın bir lütfu olabilir mi? Lütuf vurgusundan da anlaşılacağı üzere mevzubahis olan bir sürprizdir. Sürpriz, çünkü bir kere inanılmaz eşitsiz şartlar altında referanduma gidiliyor. 12 Eylül anayasasının oylandığı referendum ve çok partili hayattaki ilk seçim olan 1946 seçimlerinden sonraki tarihin gördüğü “en adil olmayan” oylamaya gidiyoruz. Düşününün birisi dünyada “faşist cunta” olarak nam salmış bir rejimin ürünü, diğeri ise tek parti rejiminden çıkıştaki ilk adım. Sene ta 1946. Şimdi yine bir “sopalı seçim”e gidiyoruz. Hayır çalışması her şekilde engelleniyor; toplantılara izin verilmiyor, afişler sistematik olarak yırtılıyor, bildirileri dağıtanlar gözaltına alınıyor. Hatta hayır diyen bir sendikanın genel başkanına silahlı saldırı yapılıyor. En yaygın propaganda aracı TV’ler tek ses. Seyrek de olsa farklı tavır alanlar da işten atılıyorlar. Devlet kaynakları tamamen EVET için devreye sokulmuş, HAYIR diyenler resmi ağızlar tarafından bile terörist ya da vatan haini ilan edilmiş. Son seçimde %50 oy almış bir partisin ve de MHP’yi yanına eklemlemişsin. Gelgelelim gene de panikler, hadi abartmayalım tedirginler. Çoğun anket HAYIR’ı önde gösteriyor. AKP’ye oy vermiş önemli bir kesimin de HAYIR diyeceğinden korkuyorlar.
Gezi Ruhu Dolaşımda
Daha da önemlisi HAYIR kampanyası sürece çok başarılı bir giriş yaptı. En önemlisi de sosyal medya sayesinde emekçi halk tabakası içerisinde sahici unsurlar, görüşlerini etkili şekilde milyonlara ulaştırabildiler. Sütçülük yapan bir köylü, HAYIRcı bir şoför, bir emekli, İslamın sömürülmesine sinirlenen dindar bir vatandaş, asker oğlunu çatışmalarda kaybetmiş bir anne ve daha birçok emekçi, anayasa değişikliğine karşı düşüncelerini öyle samimi ve direk söylediler ki AKP cephesi adeta sallandı. Düşünsenize EVET cephesinin tek argümanı “onlar terörist; teröristlere inat evet”ten öteye gidemezken emekçi halkın sözcüleri AK/Saray cephesini rahatlıkla perişan durumlara soktu. Gezi’deki yaratıcılığın benzerlerini emekçiler ve gençler, sosyal medyadan doğru sergilediler. Tamam sosyal medya bir TV değil, ama AK/Saray cephesi sosyal medyaya karşı nasıl da öfkelidirler, hayal etmek zor değil. Nitekim bu kanalı da tıkamak için sosyal medya paylaşımlarından ötürü bir süredir insanları tutukluyorlar. Bir yere kadar insanları korkuttular, ama yetmediği ortada. Maaşlı ak-troller de viral hale gelip milyonlara ulaşan videolar karşısında ezilip kaldılar.
Sosyal Medya Yetmez
Tabi ki mesele sadece sosyal medyaya havale edilebilecek bir konu değil. Evet cephesinin karşı ablukası henüz tam anlamıyla başlamadı. Önümüzdeki günlerden itibaren tüm Türkiye’de tam bir kuşatma başlayacaktır. Sosyal medya kullanıcılarının sınırlı ve belirli bir kesim olduğunu hesaba katarsak HAYIR çağrılarının Türkiye’nin çoğunda duyulmaz ve görülmez olma ihtimali büyük. Bu noktada enerjisi oldukça yüksek yüz binlerce insanın hayır cephesinin kampanya çağrılarına açık olduğunu ve buradan elde edilecek güçle EVET ablukasının kısmen de olsa kırılabileceğini görmek gerekiyor. Sosyalistler işte bu noktada devreye girmelidir.
Yıllardan beri yüksek seviyede var olan AKP karşıtı enerji, ki daha önce Gezi patlamasına yol açmıştı, referandum vesilesiyle tekrar kendisini gösteriyor. Referandum çalışmasının ve oluşan seçim atmosferinin getirdiği ortam, HAYIR çalışmasında bu enerjinin tüm yaratıcılığı ve dinamikliği ile kendisini sahada göstermesinin önünü açıyor. Sosyalistler bu katılımın kanallarını açmakla yükümlüdür. Bu; dinamizm, esneklik ve yaratıcılık gerektiriyor, kolay değil, ama başarılmalıdır. Şayet bu kanallar açılabilirse ülkedeki HAYIR rüzgarı daha da şiddetlenir, EVET zemini aşındıkça aşınır. Üstelik sonuç ne olursa olsun sosyalistler bu kanalları açarak gençlerin ve emekçilerin özneleşmesini sağlayabilirlerse kendi örgütlenmeleri ve toplumsallaşmalarını genişleteceklerdir. Bu ise geleceğe kalacak olan esas miras olacaktır. Ne de olsa biliyoruz ki örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez.
Sosyalistler Bu Sınavı Geçmelidir
Adına yakışır sosyalist bir parti, toplumun bütün sinirlerinin gerildiği böyle bir dönemde rutinini bozmak zorundadır. Rehavet içinde olmak, yorumcu pozlarına bürünmek, politik anlamda ölü olmanın tipik emareleridir. Olması gerekense tam bir teyakkuz halidir. Sinirler, yaratıcılığı ve üretkenliği zorlayan bir konsantrasyon ile gerilmelidir. Parti kendi üye ve taraftarlarının gücünü sınırlarına kadar zorlamalıdır. Ama bu yetmez! Sosyalist parti böyle dönemlerde kendi güçlerinin dışındaki çok daha geniş olan canlı unsurlarla da temasa geçebilmeli, bu unsurları harekete geçirebilmeli ve bunun daha etkin yollarını bulma çabası içerisinde olmalıdır. Uygun araçlar geliştirmek, yeni ve canlı unsurların katılımına açık olmak, buluşulan kişileri mücadelenin uygun noktalarında istihdam edebilmek, omuz omuza mücadele ettiğimiz tarihin yeni özneleri olan bireylerde devrimci sıçramaları gerçekleştirebilmek ve kolektif hareketin disiplinine insanları kazanabilmek… Devrimci öncünün yapması gereken budur.
Bugünün Türkiyesinde böyle bir müdahalenin koşulları mevcuttur. AKP’nin başında olduğu bozuk düzen milyonlarca emekçiyi ve genci politik radikalleşmenin eşiğine kadar getirmiştir. Sorun bu radikelleşmenin kanallarını açacak politik alternatiflerin yokluğudur. Tabi ki bu sorun bugünün sorunu değildir, uzun geçmişin bir bakiyesidir. Diğer taraftan yaklaşan referandum da iyi bir sınavdır, bu sınavdan geçer not almak gerekmektedir.
Peki ne yapılırsa bu sınavdan kalınır? Devrimcilik adına boykotu savunanların üzerinde fazla durmaya gerek yok, onlar iflah olmaz halleriyle emekçi halka ancak zarar verebilecek durumdalar. Bilen adam modunda “müthiş” analizleriyle bilgiçlik taslayıp yorumculuk yapanlara, kendini yormayanlara, sahada olmayanlara da fazla söz etmeye gerek yok. Meselenin ehemmiyetinin yarattığı basınçla bir şeyler yapıyormuş gibi davranmakla da bu iş olmaz. Yine tabandan gelen basıncı yatıştırmak için kurulan, görüntüde koca koca örgütler ve sendikaların bir araya geldiği, ama gerçekte toplantı ve ritüellerden öteye gidemeyen, fiiliyatta fazla işlevi de olmayan birliklerle de bir yere varılamaz.
HAYIR Gönüllüleri
Bu anlamda HAYIR Gönüllüleri’nin çalışmalarının örnek teşkil ettiğini söylemeliyiz. Bir kere kampanyanın içeriğinin emekçi merkezli olması en önemli konu. Laiklik ve cumhuriyet odaklı bir kampanyanın HAYIR cephesini güçlendi rmeyeceği çok açık. AKP’nin tabanındaki yoksul emekçilere hitap etmeyi hedeflemeyen bir çalışma sosyalist bir çalışma olamaz. Maalesef Türkiye’de sosyalist solun büyük çoğunluğu, bu perspektiften çoktandır kopmuştur veya bunun gereklerini yerine getirmemiştir. Yaşam biçimi ve kimlikler kutuplaşması emekçiler ve sol için tam bir çıkmaz sokaktır. Emek merkezinden asla taviz vermeden farklı ve yeni unsurlarla sahici çalışmalar yapmak, sokakta, pazarda, iş yerlerinde olmak; tüm Türkiye’ye uzanmak, yeni aktivistler yetiştirip onları sınıf siyasetiyle tanıştırmak gerekiyor. HAYIR Gönüllüleri’nin onca imkansızlığa karşın bu konuda mütevazi de olsa anlamlı başarılar gösterdiğini gururla söyleyebiliriz.