AKP’nin “Cennet”ini Yıkmak – Engin Kara

AKP’nin “Cennet”ini Yıkmak – Engin Kara

Kasım ve Aralık ayları, AKP iktidarı için kolay geçmedi. Önce Binali Yıldırım’ın çocuklarının ve akrabalarının Malta’ya off-shore yöntemiyle milyonlar uçurduğu ortaya çıktı. Peşinden Kılıçdaroğlu belgelerle geldi: Erdoğan’ın çocuğu, eniştesi, kardeşi, dünürü kendilerine Man Adası’nda bir cennet kurmuşlardı. Yine aynı sıralarda başlayan Rıza Sarraf davası da, AKP’li muktedirlerin rüşvet ve yolsuzluklarını bir kez daha ortaya döktü.

Binali ve Berat Yeryüzünde Cenneti Bulmuş!

Paradise Papers, yani Cennet Belgeleri’nin ortaya çıkmasıyla dünyanın dört bir tarafındaki iktidar sahiplerinin sakladıkları mal varlıkları ortaya çıktı. Kimler yok ki içlerinde… AKP’li yöneticilerden Trump’ın dostlarına, sosyal medyada pek övülen Kanada Başbakanı Justin Trudeau’dan İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’e… Düşünün, “kraliçe”siniz, ve güya “sahibi olduğunuz devlet”in vergi yükümlülüklerinden kurtulmak için off-shore işletmelere yöneliyorsunuz.

Çoğu, yönettikleri ülkelerdeki yoksul halka “cennet” vaadi ile düzene boyun eğmeyi telkin eden bu siyasiler, kendilerine yeryüzünde cennet adaları buluyor. Off-shore denilen yöntemle yasal yaptırımlara muhatap kalmaksın, kendi ülkelerindeki yasal zorunluluklardan kaçıyorlar. Nasıl edindikleri de şaibeli olan zenginliklerini, vergi ve denetim açısından hiç külfet getirmeyen ya da az bir külfetle işin içinden sıyrılma imkanı olan ülkelere taşıyarak “cennet”i kuruyorlar.

Kasım ayının başında uluslararası basına yansıyan Paradise (Cennet) belgelerine göre AKP’den Binali Yıldırım ve Berat Albayrak da kapağı “cennet”e atanlardan. Başbakan Binali Yıldırım’ın çocukları Erkam Yıldırım ve Bülent Yıldırım’ın Malta’da deniz taşımacılığı şirketleri olduğu açığa çıktı. Belgelere göre Malta’da Binali’nin oğulları, dayısı ve yeğeniyle ilişkili toplamda 8 şirket bulunuyor. Şirketlerin, Binali Yıldırım’ın Ulaştırma Bakanı olduğu dönemde kurulduğu görülürken, yine bu dönemde Binali Yıldırım ve ailesinin şirketlerinde çalışan isimlerin de şirketleri listelerde yer aldı.

Tayyip’in damadı olan Enerji Bakanı Berat Albayrak da “cennet”i mesken tutanlardan. Berat’ın ağabeyi Serhat Albayrak’ın ve Albayrakların Çalık Holding’inin yöneticilerinin Frocks International Trading Ltd adlı şirket kurduğu görülüyor. Şirket şu an aktif olmasa da 2003’ten 2009’a kadar aktif olduğu belgelere yansımış durumda. Öte yandan bu şirket üzerinden bağlantılı yüzlerce şirkete ulaşılabiliyor… Yani Albayrak biraderler, “cennet”ten baya tapu almış görünüyor.

Bu arada kimse belgelerde geçen bilgilere hiçbir muhataptan ret gelmezken, Binali Yıldırım ve Berat Albayrak’la ilgili Türkiye’deki haberlere yayın yasakları getirildi… Hatta öyle ki iddiaları açıktan kabul bile eden Binali Yıldırım, belgeleri haber yapan Cumhuriyet Gazetesi’ne 500 bin TL’lik tazminat davası açtı. Ne güzel tezgah!

Man Adası: Erdoğanlar’ın Cenneti!

Kemal Kılıçdaroğlu’nun kasım ayı sonunda önce partisinin grup toplantısında açıkladığı, ardından basına sunduğu belgelerde ise Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın ve ailesinin “cennet”i açığa çıktı. Bu defa cennet İrlanda Denizi’ndeki Britanya adalarının merkezi olan Man Adası idi.

Belgelere göre Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan, kardeşi Mustafa Erdoğan, eniştesi Ziya İlgen, dünürü Osman Ketenci ve eski Özel Kalem Müdürü Mustafa Gündoğan, Man adasında kurulan bir şirkete milyonlarca dolar transfer etmişler. Milyon dolarların aktarıldığı şirketi 2011 yılında (adı daha önce yolsuzluk ‘tape’lerinde de geçen ve AKP döneminde parlayan zenginlerden olan) Sıtkı Ayan tarafından 1 sterlinlik bir sermaye ile kurulup daha sonra Kazım Öztaş isimli şahsa devretmiş. Aynı yılın son günlerinde yaklaşık bir aylık süre içerisinde ise Erdoğan’ın akrabaları tarafından şirkete toplamda 15 milyon dolar transfer edilmiş.

Kılıçdaroğlu’nun belgeleri açıklamasının ardından Erdoğan ve AKP tarafından ardı sıra yalanlama açıklamaları gelse de bahanelerin biri birini tutmadı. Birisi belgelerin sahte olduğundan, bir diğeri fotokopi olup belge niteliği taşımadığından (!), başka biri belgelerin ele geçirilmiş olmasının suç olduğundan vs. bahsetti.

Ama görüldü ki fani Erdoğan, henüz bu dünyadan göçmeden “cennet”i hizmetine almış. Ne de olsa para her kapıyı açıyor…

Sarraf Davası: AKP’nin Suçları Bir Kez Daha Ortada

İran kökenli ve TC vatandaşlığına da sahip olan işadamı Rıza Sarraf’ın tutuklu bulunduğu ABD’de yargılama süreci yaklaştıkça AKP’lilerin paçası tutuşmuştu. Nihayet ortaya çıktı ki Rıza Sarraf, davadan önce savcı ile anlaşma yapmış ve tanık olarak her şeyi anlatacağının sözünü vermişti.

29 Kasım günü başlayan Sarraf davasında AKP’li Bakanların, iktidara yakın şirket yöneticilerinin pek çok suçu ortaya dökülmüş oldu. Davanın ilk haftasında Sarraf tarafından itiraf edilen suçların bazıları şöyle:

  • Eski AB Bakanı Egemen Bağış; Rıza Sarraf’ın Aktif Bank’ta açmak istediği hesabı bankaya kabul ettirebilmek için araya girdi ve Sarraf’a yardımcı oldu.
  • Eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan; Rıza Sarraf’ın Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’dan altın ticareti konusunda ret cevabı aldığında gittiği isim oldu.
  • Zafer Çağlayan; bu konuda yapacağı arabuluculuk için Rıza Sarraf’tan (Sarraf’ın deyimiyle) 40-50 milyon euro rüşvet aldı. Zafer Çağlayan ayrıca Sarraf’ın İran ile yapacağı ticaretten elde edeceği kârı da yarı yarıya bölüşmeyi istedi.
  • Tüpraş, Botaş ve Denizbank’ın; Halkbank ile birlikte İran’la yapılan altın ticaretinin aracı kurumları olduğu açığa çıktı.
  • Dönemin Başbakanı Erdoğan ve Ali Babacan; Sarraf’ın İran’la yaptığı altın ticaretine yardım etmeleri için Vakıf ve Ziraat bankalarına şahsen emir verdiler.
  • Eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler; Çin’e yazılacak referans mektubu karşılığında Sarraf’tan 100 bin dolar rüşvet aldı.
  • Halkbank Genel Müdür Süleyman Aslan; Sarraf’ın hayali gıda ticaretini gerçekmiş gibi göstermek için araya girdi.
  • Rıza Sarraf, Türkiye’de tutuklanıp tutuklanmadığı sorusu üzerine gözaltına alınıp bir ödeme karşılığında serbest kaldığını söyledi. Savcının bu ödemenin rüşvet olup olmadığı sorusunu “kısmen” diyerek cevapladı.

Davanın devamında daha ortaya neler saçılır belli olmaz. Ama bu kısacık özet bile AKP’li bakan ve yöneticilerin nasıl bir yolsuzluk ve rüşvet bataklığında yüzdüğünü göstermeye yetiyor. Daha önce de defalarca ortaya saçıldığı gibi 15 yıldır ülkeyi yöneten RTE ve AKP’nin kurduğu tezgâh, çürümüşlüğün seviyesini gösteriyor.

Ülkede 6-7 milyon emekçi, açlık sınırının altındaki asgari ücretle geçimini sağlamaya çalışırken AKP’li muktedirler milyon dolarları cebe indiriyor. Daha önce Türkiye’deyken de açığa çıkan bu yolsuzluk ve rüşvet düzeni, AKP tarafından Meclis’te aklanmıştı. ABD’deki davada Sarraf’ın itiraf ettiği rüşvetleri alan Bakanların hepsi, AKP’li vekillerin kahkahaları eşliğinde aklanmıştı.

AKP’liler malum olduğu üzere, bir kez daha gözler önüne serilen suçlarını örtbas etmek için yalana ve “vatan, millet, sakarya” edebiyatına sarıldı. Çok değil, birkaç yıl önce AKP tarafından kahraman ilan edilen Rıza Sarraf bir anda vatan haini oluverdi. Sarraf davası ise tabii ki de (!) Feto komplosu oldu…

Kılıçdaroğlu’nun Ufku: 2019 Aşağı 2019 Yukarı!

AKP’nin suç ve pislikleri 2017’nin son iki ayında bir kez daha ortaya dökülmüş oldu. Bizzat Erdoğan’ın gizlediği ve kaçırdığı zenginliklerini ortaya koyan ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Kılıçdaroğlu önce iddiayı ortaya attı, ardından grup toplantısında belgeleri açıkladı ve nihayet belgeleri basına sundu.

Belgelerin yarattığı etkiler aslında öyle etkili ki Kılıçdaroğlu’nun belgeleri açıkladığı CHP Grup Toplantısı’nda vekiller “Tayyip İstifa” diyerek slogan atmaya başladı. Medyada da geniş yankı buldu belgeler.

Ne var ki Kılıçdaroğlu’nun siyasi ufukları düzen sınırlarını aşma kapasitesine sahip olmadığı için ortaya koyduğu suçların üzerine gitmeyi beceremiyor. Ne kitleleri kapsayacak bir kampanya, ne de bir eylemsellik… Varsa yoksa 2019’u işaret ediyor. “2019’da hesabını soracağız” diyor.

2019’da hesap sor da, dur bakalım 2019’a nasıl gidilecek? Toplumsal muhalefet 1 yıldan uzun süre eli kolu bağlı mı oturacak? OHAL eliyle muhalefet bastırılırken, muhalif emekçiler ihraç edilmişken, milyonlarca emekçi açlık sınırının altında bir asgari ücrete mahkum edilirken AKP 2019’a kadar rahat mı gidecek?

İşin 2019’a kalmayacağını, bir darbeyle ya da emperyalist güçlerin “demokrasi getirmesiyle” meselenin hallolacağını düşünüyorsanız daha da fena. Eğer AKP gidecekse onu toplumsal muhalefet götürmelidir. Yoksa AKP’den sonra gelecek ortamda ne özgürlük, ne demokrasi, ne adalet bulamazsınız…

2019 seçimlerinin önemli olacağı ortada. Ne var ki bütün planlarınızı sadece 2019 odaklı yapıp bugün pasif kalırsanız, yine değişen bir şey olmayacak. 16 Nisan referandumunda oyların yaklaşık yarısını alan ‘Hayır’, gerçekte bir blok değil. İçinde sosyalistlerden HDP’ye, CHP’den Akşener’cilere çok farklı kesimler var. Oysa AKP, yanına çektiği MHP ile birlikte neredeyse hala oyların yarısına ulaşabiliyor.

Kısaca 2019’da mesele oyların aritmetiğinden ibaret olmamalı. Tam tersine AKP’yi bugünden itibaren sıkıştıracak hamleler yapılmalı ki iktidar bloğunun tabanı erozyona uğrasın, 2019 gelmeden AKP’nin sonu görünsün.

AKP Nasıl Düşmeli?

Alın size fırsat: Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı belgelerde açığa çıkanlarla ülkedeki emekçilerin geçim şartlarını harmanlayın. Bu çelişki üzerine bir söylem geliştirin ve kampanya yapın, sokağa çıkın, AKP ile gerçek bir mücadele örgütleyin. Evet, bu iş düzenin bekçiliğine ve restoratörü olmaya soyunan CHP liderliğinin ufkunu aşar. Bu yüzden işin büyüğü kaçınılmaz olarak sosyalistlere düşüyor.

AKP’nin burjuva kuralları bile tanımayan sömürü düzenine karşı emekçilere ulaşmak, topluma buradan kaynaklı çelişkiler üzerinden siyaset götürmek bu mücadeleyi kazanmanın temel koşulu. Yoksa AKP’nin mevcut kutuplaşma politikaları kırmak mümkün olmayacak.

AKP başka türlü gidemez mi? Bir askeri darbe? Uluslararası hamleler? ABD götürse?

İşte en güçlü HAYIR’lardan birini bu beklentilere karşı haykırmak lazım. AKP iktidardan böyle düşerse ne düzenin bozuk çarklarıyla hesaplaşmak mümkün olur, ne de özgür bir geleceğin kapısı aralanır. Hatta çürümüş siyasal İslam, buradan yeni bir soluk kazanır ve AKP bir şekilde geri dönem imkanını yakalayabilir.

Bu durumda;

  1. AKP gitsin de nasıl giderse gitsin demek en tehlikelisi.
  2. Sadece isimlerin değişmesi değil de düzenin bozuk çarklarıyla hesaplaşmak istiyorsak, daha az sömürü değil de sömürüye hayır diyorsak, AKP’ye karşı sosyalist bir alternatifi yaratmak zorundayız.
  3. İnisiyatifin sosyalistlere henüz geçmediği bir tabloda AKP’den kurtulmak ise ancak sokaklarda yankılanan bir toplumsal muhalefetin kabarmasıyla anlamlı olur.

Yoksa dışsal etkenlerle AKP’nin gitmesi, bu ülkenin emekçi halkına-gençliğine hiçbir alternatif sunmaz.

KATEGORİLER
ETİKETLER