Yaşam Tarzları Üzerinden Kutuplaşma: Kime Yarar? Nasıl Aşılır?

Yaşam Tarzları Üzerinden Kutuplaşma: Kime Yarar? Nasıl Aşılır?

metroda takkeli genç ile ilgili görsel sonucu
Türkiye, 29 Ekim vesilesiyle bayatlamış politik gündemine tekrar geri döndü. Giyim tarzı ve inançlar üzerinden kısır tartışmalar bugüne kadar emekçi sınıfları kutuplaştırmaktan öte bir işe yaramadı; aynı sınıfın birer üyesi olan emekçiler arasında duygusal kopuşları daha da artırdı. Emekçi düşmanı AKP iktidarı bu kutuplaşma üzerinden yıllarca mağduriyet edebiyatı yaratarak, gücüne güç katabildi.
Önce 29 Ekim’de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek İmamoğlu’nun kıyafeti üzerinden konu gündeme taşındı. Uusalcı laik kesimlerde Dilek İmamoğlu “gerçek bir cumhuriyet kadını” olarak öne çıkarıldı. Televizyonlarda kerli ferli adamlar tarafından “cumhuriyet kadını” nasıl olur tartışmaları yütürüldü. Hemen ertesinde metroda cumhuriyet bayramı kutlamalarının ve 10. Yıl Marşı’nın ortasında kalan takkeli-sakallı bir İslamcının yer aldığı video Twitter’da dolaşıma girdi. Buna tepki olaraksa bir başka takkeli-sakallı bir İslamcı’nın metroda dua okurken çektiği videosu…
Türkiye, AKP iktidarı döneminde bu kutuplaştırıcı-ayrıştırıcı söylemlerin ve politik tartışmaların sancısını hala atlatabilmiş; AKP’nin güçlenmesinde bu söylemlerin ne kadar etkili olduğu kimi muhalif kesimlerde hala anlaşılabilmiş değil! Oysaki geçmişe dönüp bakıldığında kutuplaştırıcı söylemlerin iktidarın tek adam rejimine dönüşümü sürecinde acil durumlarda elini uzattığı çekiç olarak kullanıldığını görmek zor değil! Toplumdaki muhafazakarlaşmanın önüne set çekebilmenin, siyasal İslam’ın toplumun en ince damarlarına kadar yayılma çabasının önüne geçmenin yolu kendi yaşam tarzına, kültürel kodlarına daha fazla yapışmak da değil!
Laik-muhafazakar, Türk-Kürt… Türkiye emekçi sınıflarının en başta aşması gereken bariyerlerden birisi budur.
Lübnan örneğini ele alalım. Etnik ve dini kimlikler arasında süren 30 yıllık iç savaş halklara kan ve gözyaşından başka hiçbir şey getirmedi. Bugün ise Lübnanlı emekçiler o günlerin acısını çıkarırcasına sokaklarda omuz omuza dayanışma içerisinde mücadele yürütüyorlar. Ya da Irak örneği… Iraklı emekçiler ve gençler kendilerine yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik ve sefaletten başka bir şey vaad etmeyen düzene karşı Şii-Sünni ayrımını bir tarafa bırakarak omuz omuza sokağa çıkabiliyorlar, hem de ölüm pahasına.
Türkiye’de işsizlik, yoksulluk, geleceksizlik her geçen gün artarken yapılması gereken bu tarz sınıfı bölen gündemlere kapılmak ve gerçek yakıcı meselelerden uzaklaşmak değil; sınıfın kendi sorunlarına eğilmektir. İşsizlik Atatürkçü laik bir genci de, muhafazakar bir genci de aynı oranda vurmaktadır. Yoksulluk din, dil, inanç fark etmeksizin bütün emekçilerin sorunudur. Tek adam rejimi Kürt halkının iradesini gasp ettiği kadar, seçimleri iptal ederek veya İstanbul Boğazı’na adeta kayyum atayarak İstanbullu bir “beyaz Türk”ün de iradesini gasp edebilmektedir.
Yapılması gereken son derece basit: İşçi sınıfı içerisinde ortak mücadele edebilmenin kanallarını aratmak… Bu mücadele Dilek İmamoğlu gibi giyinen emekçi kadınlarla Anadolu’nun muhafazakar bir kentinde yaşayan başörtülü emekçi kadının duygu dünyasını ortaklaştırabilecek, birbirine yakınlaştırabilecek tek seçenektir. Yani kimliklere dayalı kutuplaşma yerine emekçi sınıflar asıl düşmanları kapitalist patronlara ve onların temsilcilerine karşı aynı safta yer almalıdırlar. Tıpkı 2010’da gerçekleşen Tekel direnişinde ve daha birçok işçi mücadelesinde olduğu gibi…
Bu yapıldığı takdirde siyasal İslam’ın nasıl geriletilebileceği de açık bir şekilde ortaya çıkacaktır.

KATEGORİLER