Venezuela’da da Her Olasılık Masada-V. U. Arslan

Venezuela’da da Her Olasılık Masada-V. U. Arslan

Geçen hafta “İran’da Her Olasılık Masada” başlığıyla bir yazı yayınlamıştık. Benzer şekilde Venezuela’da da her olasılık masada. Nicolas Maduro’ya canlı yayında gerçekleşen suikast girişimi adeta bir işaret fişeği. Masada büyük bir toplumsal patlama, bir askeri darbe, doğrudan ya da dolaylı ABD askeri müdahalesi, daha ciddi suikast girişimleri gibi ihtimaller var. Açık olan şu ki Venezuela uzun bir süre daha bu şekilde devam edemez.

Ekonomik Kriz

İran’daki ekonomik kriz, her ne kadar büyük bir kriz olsa da henüz Venezuela’daki kriz ile mukayese edilebilecek gibi değil. Venezuela’da 4. yılını dolduran kriz, benzersiz bir toplumsal buhrana dönüştü. Yıllık enflasyon oranındaki astronomik artışlar yüzünden dört haneli sayılar çoktan geride kaldı. 1929 Büyük Buhranı sırasında Almanya’daki enflasyon oranlarını andıran feci bir ekonomik çöküntü söz konusu olan. 

İğneden ipliğe her şeyi ithal eden Venezuela’da elde para olmayınca büyük bir kıtlık yaşanıyor. Neredeyse tüm tüketim mallarında yokluk çekiliyor. Krizi fırsata çeviren kara borsacılar ve istifçiler sorunu daha da ağır hale getiriyor. Hal böyle olunca fiyatlar uçuyor ve hiper enflasyon yaşanıyor. 

Bunun dışında elektrik, su, ulaşım sistemleri gibi hayati anlamdaki toplumsal fonksiyonlar çökmüş durumda. İnsanlar pahalılıktan ilaç alamıyorlar. Zaten dünyanın en tehlikeli yerleri olan başkent Caracas’ta suç oranları yükselmeye devam ediyor. Emekçiler için yaşamsal problemler dayanma sınırlarını zorluyor. 

Yoksulluk o kadar ileri bir noktaya gelmiş ki artık kitlesel açlıktan söz ediliyor. Asgari ücret Haziran ayında yapılan zamla 5 milyon Bolivar‘a yükseltilse de bu parayla ancak 1 kg et, 30’luk bir koli yumurta ya da bir bütün tavuk alınabildiği düşünüldüğünde yoksulluğun hangi boyutlara yükseldiğini anlıyoruz. Toplu taşıma sistemi çökmüş, su ve elektrik kesintileri sıradan hale gelmiş. Kötü yönetim, yolsuzluklar, kaynak yetersizliği, gerekli bakımların yapılmaması, yatırım eksikliği ve işçilerin işe gitmemesi ya da ülkeyi terk etmesi gibi nedenler alt yapının çökmesine yol açmış.   

Kitlesel Göç

Hal böyle olunca fırsatını bulanlar ülkeyi terk etmeye başlamış. Son birkaç yıldaki göç eden insan sayısı için 2 ila 4 milyon deniyor ki bunlar 31 milyonluk bir ülke için gerçekten korkunç bir orana işaret ediyor. İlk başta orta sınıflarla başlayan bu göç dalgası daha sonra emekçi sınıflara da ulaşmış. Emekçiler Kolombiya, Ekvator, Bolivya gibi ülkelere göç ederken ağır sömürü şartlarında çalışıp  Venezuela’daki ailelerine para göndermeyi planlıyorlar. Aylık 50 Dolar bile ailelerine gönderseler bu onlar için büyük bir anlama sahip olacak, çünkü Venezuela’da asgari ücret karaborsadaki gerçek Dolar değeriyle ancak 1,5 Dolar ediyor. Neticede kalifiye işçiler ülkeyi terk ediyor. Sistem alenen çöküyor. Ülkenin tek gelir kalemi petrol üretimi bile bu iş gücü göçünden kaynaklı düzenli biçimde geriliyor.

Bolivarcı Emekçi Taban Harekete Geçiyor

Amerikancı iş çevrelerini temsil eden, toplumun en zengin kesimlerinin liderlik ettiği sağ partilere karşı Chavez’i savunan emekçi yığınlar artık tükenmek sınırında. Tiksindikleri sağa karşı Maduro da desteklendi, ama burjuva düzene sadık olan ulusalcı reformizmin (Bolivarcılık) tükenişi çok sürmedi. 2013’te petrolün varil fiyatı Chavez dönemlerindeki 100-120 dolarlardan 15-20 dolar seviyesine gelince Bolivarcı devrim(!) çöküşe geçti.

Şimdilerde işçiler ve köylüler de Maduro yönetimine karşı seslerini yükseltmeye başladılar. Eylemler artık varsıl orta sınıf bölgelerinden değil yoksul mahallelerden yükseliyor. Ama maalesef Chavezci PSUV, Venezuela solunu o kadar domine etmişti ki Latin Amerika’nın genelinde görülen devrimci sosyalist partilerin etki alanı Venezuela’da iyice silikleşmiş durumda. Chavez’i ve sonra Maduro’yu eleştiren devrimci muhalefetin birçok üyesi ve birçok sendikacının geçtiğimiz yıllar boyunca suikastlerle devre dışı bırakıldığını da belirtmeden geçmeyelim. 

Maduro İktidara Yapıştı

Maduro ve ekibinin iktidara yapışmasından daha doğal bir şey yok çünkü başka şansları yok. İktidarı bıraktıkları anda hapse atılacaklar ve kendilerinden intikam almak isteyecek düşmanlarının insafına terk edilecekler. Ne var ki tek yapabildikleri Venezuela’ya karşı ekonomik bir savaş  yürütüldüğü iddiasının arkasına saklanmak. İşin gerçeğine baktığımızda ise ABD ambargosu, ekonomik sabotaj, sermaye kaçışı, karaborsacılık ve benzerlerinin devrede olduğunu görmemek mümkün değil elbette ama iş bununla bitmiyor. Kötü yönetim, yolsuzluklar, neoliberalizme dönüş, kapitalistlerle pazarlıklar, sadece sağa karşı değil işçi tabanına karşı da otoriterleşme… Ulusalcı reformizm kapitalizme bağlı olduğu sürece ekonomik krizler karşısında biçare kalmak zorundaydı. Kapitalist sisteme sadık kalarak sermaye kaçışlarını engelleyemezsiniz. Bunu engellemek için büyük sermayeye el koymak ve ekonomiyi işçi kontrolüne devretmeniz gerekir. Gelgelelim Bolivarcılık asla böyle bir projeksiyona sahip olmadı. Bunun yerine iktidarla el ele vermiş yeni bir kapitalist sınıf yaratıldı. Halk buna Boliburjuvazi diyor.   

Bugün RTE nasıl ABD’ye kafa tutarmış gibi yapsa da ekonomik çöküntü yaşamamak için yumuşamak ve uzlaşmak zorunda olduğunu bal gibi biliyorsa Maduro da bir tercih yapmak durumundaydı. Sonuç tam anlamıyla iflas oldu. 

Venezuela’nın yaşadığı buhran gerçekten olağanüstü seviyelerde. Dünyanın en geniş petrol rezervlerine sahip bir ülkeyi bu şekilde batırmak da gerçekten maharet isterdi ki Maduro ve genelde Bolivarcı liderlik bunu başardı. Chavez ve Maduro üretim yapan sektörleri destekleyip ekonomik çeşitliliği arttıran, zor günler için kenara para koyan, petrol satışına bağımlı ülke ekonomisini bu bağımlılıktan kurtaran bir yönetim tarzını hayata geçiremedi. Bunları yapmak için kapitalizmden kopmaya da gerek yoktu ama Chavizmo devasa ölü yatırımlar ve buradan doğru yapılan yolsuzluklarla kötü yönetimin adeta kitabını yazdı. Chavez’in eski maliye bakanı Jorge Giordani 2016’da devletin 500 milyar dolarının yok olduğunu söylemişti. Bu kadar uçuk paraların yolsuzlukta buharlaşması Venezuela’yı çöküşe götürdü. 

Sonuç

Venezuela özel bir ülke. Yoksul emekçiler uzun yıllarca sağcı elitlere karşı PSUV’yi desteklediler. PSUV da diğer solu kendi içerisinde eritme ya da sindirme taktiğiyle devre dışı bıraktı. Bugüne geldiğimizde ise krizden en çok emekçiler etkileniyor. Venezuelalı elitler Avrupa ve ABD’de keyif çatıyor. Bu ailelerin lüks yaşamına dair fotolar düzenli aralıklarla basına düşüyor. 

Bir sosyal patlama durumunda emekçiler içerisinde yeni devrimci odakların yeşereceğini bekleyebiliriz. Emekçilerin ABD müdahalesinden nefret ettiğini biliyoruz. Amerikancı sağcı muhalefetten tiksinen ama artık Maduro ve Boliburjuvazisine karşı da harekete geçme noktasına gelen emekçiler kendi öz yönetim organlarıyla tarih sahnesine çıkmalıdır. Aksi takdirde otoriter bir rejim örgütleyerek Venezuela’yı sözümona kurtaracak bir askeri darbe seçeneği ağırlık kazanabilir. ABD askeri müdahalesi ise ters tepme ihtimali yüzünden gayet riskli. Egemen sınıflar ve Trump gibi bir sivri zekâlı kabadayı bile bunu göze almakta zorlanacaktır, çünkü bu macera kıta genelinde anti-emperyalist dinamikleri ateşleyecektir. 

 

KATEGORİLER
ETİKETLER