Metal Grevi Perspektifleri- Engin Kara

Metal Grevi Perspektifleri- Engin Kara

Solun İflah Olmaz Çocukları

Metaldeki TİS sürecinin anlaşmayla sonuçlanması, çocukluktan bir türlü kurtulamayan kimi grupları yeni bir açmazın içine düşürdü. Kızılbayrak (Metal İşçileri Birliği – MİB) ve DİP (Gerçek Gazetesi ve Metal İşçisinin Sesi – MİS) çocukluktan çıkamayan grupların başında geliyor.

Adı “metal işçileri birliği” olan ama metal işçilerinin birliğini bölen politikalar yürüten MİB grubu, 2015 metal fırtına hareketinde kitlelere önce sendikasız kalma yönünde, peşinden “yeni bir sendika” kurma yönünde ajitasyon yaptı. MİB’in metal sektöründeki mevcut örgütlülüğü bölmeye yönelik hamleleri hüsranla ve kitlelerden yalıtık bir “kağıttan sendika”yla sonuçlanmıştı.

MİB, bu seferki sözleşmenin bağıtlanmasının ardından yaptığı açıklamada “Yemezler! MESS ne dediyse o oldu.” dedikten sonra aynı paragrafın devamında “2015’te sütten ağzı yananlar, yoğurdu üfleyerek yediler. 10 kuruşluk kıdem zammına ve 2 yıllık sözleşmeye imza atmak zorunda kaldılar.” dedi. Sendika yönetimlerinin, hele ki Türk Metal’in eleştirilecek sonsuz yanı var. Ne var ki eleştirinin etkili ve işe yarar olması için önce içinden çıktığı kafanın netleşmesi gerekir. MİB çevresi “nasıl radikal pozlar keseriz” diye düşünmekten, sonuçta kimin dediğinin olduğu sorununu bile çözebilmiş değil. MİB’in ulaştığı nokta, işçiler için önemli kazanımlar içeren sözleşmelerin ezberden “ihanet ve satış sözleşmesi” olarak adlandırmak oldu.

(Aynı sekter kafa 2014’te Greif direnişini de hezimete sürüklemiş, sınıf mücadelesinin önündeki imkanları boşa harcamıştı.)

Gelelim DİP tarafından yayınlanan Metal İşçisinin Sesi’ne. Grubun sözcülerinden Levent Dölek Türk Metal’in sözleşmesinin açıklandıktan sonra, Birleşik Metal İş’in ise sözleşmeyi imzaladığına dair açıklama yapmasından sadece dakikalar önce sosyal medya hesabından “Fabrikalarla hiçbir bağı olmayan sol ve sosyalist siyasetlerin, MESS’le yapılan anlaşmayı Türk Metal’in şişirilmiş brüt zam oranlarıyla, kazanım, kazanç, kazandı gibi ifadelerle pazarlamasını şaşkınlıkla ve üzüntüyle karşılıyorum.” şeklinde paylaşım yaptı. Devamında da kazanımlara dair söylenenlerin gerçeğe aykırı olduğunu ve grev iradesini kırdığını ileri sürdü. Birkaç saat sonra aynı grubun sosyal medyadaki MİS sayfası ise bağıtlanan sözleşmenin “metal işçilerinin grev kararlılığı ve grevin yasaklandığı andan itibaren grev yasağını tanımıyoruz diyen sınıf iradesi sayesinde” kazanıldığı ilan etti.

Bir karar verin: İşçiler kazandı mı kaybetti mi? Metal işçilerinin hiç bu kadar anlaşılmaz bir sesi olmamıştı!

Gün içerisinde MİS adına yayınladıkları açıklamada ise “Masada ne alındıysa metal işçisi almıştır. Ne bırakıldıysa Türk Metal bürokratları bırakmıştır” denildi. Birleşik Metal-İş bürokratları aynılarını bırakmadı mı? Yoksa Dölek’in “fabrikalarla bağı olmak”tan anladığı Birleşik Metal bürokratlarının yanında seyyah gibi gezinmek mi? Bu yüzden mi aynı sözleşmeye imza atan Türk Metal bürokratları masada bir şeyler bırakırken, Birleşik Metal’in bıraktıkları sessizlikle geçiştiriliyor? Yoksa DİP ve MİS yöneticileri de kararsız kafalarını netleştiremedikleri için bugüne kadar hangi sendikaya nasıl laf yetiştirdilerse bununla yetinmeyi mi uygun görüyor? Adını koyalım: bunun adı oportünizmdir! Tarihte de çokça görüldüğü üzere ultra sol eğilimler bir paranın arka yüzü gibi oportünizme dönüşüyor…

Bu arada toplu sözleşmenin imzalanmasından biraz geriye gidip bir durumu daha ele alalım. DİP Merkez Komitesi imzasıyla 28 Ocak’ta yayınlanan bildiride Türk-İş ve Disk, genel greve çağrılıyor. Küçük bir çocuğun markette gördüğü her şeyi ailesinden istemesi gibi… Baylar, hanımefendiler; genel grev çocuk oyuncağı mı? Daha greve çıkmak konusunda en kararlı görüntüyü ortaya koyan Birleşik Metal-İş’in bile bir grev-mücadele programı ortada yokken, “yasağa rağmen greve çıkacağız” söylemi, ajitasyondan somut bir hazırlığa dökülmezken neyin genel grevi? Hani Türk-İş, hangi Disk?

İnsan bir an bu kişilerin, genel grevin zaten içi boşaltılmış anlamını bile yitirmesini istediklerini düşünüyor. Tarihsel anlamından ve niteliğinden uzak bir şekilde sendikaların zaman zaman başvurduğu genel grev söyleminin bu içi boş hali bile belirli bir mücadele dinamizmini gerektiriyor. Metal işçilerinin ne yazık ki yerel ve yalıtık kalan dinamizmi, bir genel grev için yeterli değil. Şu güçlerle genel grev ilan edilse bile sonuç ancak patron örgütlerinin, işçi sendikalarının halini gülerek izlemesi olabilirdi. Tablo böyleyken yapılan genel grev çağrılarını Dölek’in kendi cümleleriyle cevaplayalım: “Sınıf siyaseti gütmeyenler bari görev savacağım derken zarar vermesinler.”. Hadi bir iyilik yapalım, sınıf siyaseti gütmeyenler yerine “sınıf siyaseti gütmeyi beceremeyenler” diyelim…

Belirtmeden geçmeyelim. Sanki kendilerinden başka sınıf siyaseti yürüten yokmuş gibi davranan bu grupların kendilerini dev aynasında göstermesindeki komiklik, işçi sınıfına söyledikleri yanlış ve yanıltıcı şeyler ile birlikte düşünüldüğünde trajikomik bir hal alıyor. İflah olmaz sekterlikleri, yalnızca sendikal alanda değil siyaset alanında da sürekli yanlış yapmaları ve taraftarlarına yanlış şeyler anlatmalarına yol açıyor.

Gri Tabloyu Renklendirebilmek İçin

Son TİS sürecindeki anlaşmaları dikkatli okumak lazım. Bir yanda işçilerin grev kararlılığı, öte yanda ancak kendi tabanının korkusuyla iş yapan sendikacılar. Tablonun kendisinin çelişik olduğuna şüphe yok. Ne var ki bu çelişkilerde bu defa ağır basan taraf işçilerin mücadeleci ruh hali olmuştur. Yasaklara (ve OHAL’e, savaş atmosferine…) rağmen ilan edilen ve savunulan grev kararının sonucunda satışa hazırlanan sendika yönetimleri ve MESS geri adım atmıştır.

İşçiler grev sloganını kararlı bir şekilde yürütürken, Türk Metal yönetimi grevi savuşturmak için çırpınmasına rağmen bunu başaramamıştır. Birleşik Metal-İş ise kendisine dönük beklentileri suya düşürmemek için grev kararının arkasında durmuş ancak grev için gerçek hiçbir hazırlığa girişmemiştir. Anlaşma olmasaydı Birleşik Metal’in nasıl davranacağının izlerini görmek isteyenler, 2016 EMİS grevi yasaklandığında Birleşik Metal’in yaptıklarına dönüp bakabilir. Sonuçta MESS’e geri adım attıran ne Türk Metal’in grev kaçkınlığı ne de Birleşik Metal’in hazırlıksız bir grev söylemi olmuştur. MESS’i (ve AKP’yi) korkutan metal işçilerinin biriken enerjisidir.

Sonuçta elimizdeki tablo şöyle: Sendika yönetimleri ya çürümüş ya da hantal yapılar halini almış. Bu karanlık yanına rağmen biriken işçilerin öfkesi ve dinamizmi ise tabloyu beyazlatmaya yetmiyor. Tablo olsa olsa gri kalıyor.

Peki bu tabloyu nasıl renklendireceğiz? İçi boş, dayanaksız, sırf “radikal pozlar” derdiyle sosyal medya sayfalarından yapılan açıklamalar bu tabloya renk vermek konusunda alabildiğine yetersiz kalıyor. Buyurun, Dölek’in bir paragraflık açıklamasındaki bilmem kaçıncı yanılgı: “fabrikalarla hiçbir bağı olmayan sol ve sosyalist hareketler”… Dölek bunu sadece birilerini eleştirmek için söylese de ne yazık ki gerçek çok farklı. Sosyalist hareket bir bütün olarak fabrikalardan ve işçi sınıfından yalıtık durumda. Küçük ve yerel istisnalar ya da sendika bürokratlarıyla iyi tutulan aralar sonucunda verilebilen pozlar yetmez.

Emekçilerin siyasetini, sınıf siyasetini güdecek bir politik hatta gerçekten de ihtiyaç var. Sosyalist kadroların güçlenmesi ve emekçilere ulaşabilmesi gerekiyor. Elini attığı yeri kurutmayan, tersine iyi iş çıkararak emekçi kitlelere örnek olacak, onları heyecanlandıracak ve güven verecek deneyimler yaratmak gerekiyor. Yani, çocukluktan çıkamayanların boyunu aşan yarılmaların yaratılması gerekiyor. Bu başarılırsa, gri tablo kızılın bin bir tonuyla renklenecektir!

Hiçbir grev mücadelesi tek atımlık değildir. Gerçek bir mücadelenin örgütlenmesi aylar ya da yıllar alabilir. Ama ne olursa olsun sağlam bir politik hatta sahip olunmasını gerekli kılar. Adım adım güçlenen sosyalist emekçi kadrolar bu göreve taliptir ve sınıf mücadelesinde samimi bir şekilde emekçiden taraf olan bütün kadroları da gücüne güç katmaya davet eder!

İşçi Sınıfı Örgütüyle Güçlüdür!

ETİKETLER