Tekerlek Üzerinde Taşınan Türbeler – Bir “Yeni Türkiye” Tiyatrosu
Dicle Nehri üzerine yapılması planlanan Ilısu Barajı’nın planının 2016 yılı başında bir torba yasa ile onaylanmasının ardından, Hasankeyf’in de sular altında kalması kesinleşmişti. Son bir haftadır da doğanın, kültürlerin, yaşamların rant uğruna hiçe sayıldığı ülkemizde türbelerin kocaman tekerlekler üzerinde taşındığı bir tiyatro oyununa maruz bırakılıyoruz.
Hasankeyf tarih boyunca ayakta kalmış birçok kültür ve medeniyetin izlerini tek bir bölgede deneyimleyebileceğimiz eşsiz bir arkeolojik bölge. Alanda 550 civarında arkeolojik varlık bulunuyor, ancak sadece 10 yapının yerinden taşınarak yeni yapılacak suni arkeoparka taşınması planlanıyor. Bu yapılardan ilki olan Akkoyunlular döneminden kalma 550 yıllık Zeynel Bey Türbesi de taşınmasını izlediğimiz yapı. Bu noktada tarihi kentin tanıklık ettiği ilk döneminin bütün izlerinin, özellikle de başkent vazifesini üstlendiği Artuklulara dair tüm kültürel değerlerin sular altında kalacak olması durumunun değişmediğini tekrar hatırlatalım.
Doğal çevresi ile bütünleşik yapısıyla kültürel özelliklerini yansıtmakta olan Hasankeyf’teki yapıların taşınma projesi ve süreci ise başka bir soru işareti. Taşınma işlemi için projelendirme aşamasında görüldüğü üzere aynı yerleşim planının kopyalanması ile oluşturulmuş yeni planlanan arkeopark Hasankeyf’in mevcut yerleşimine 2 kilometreden daha fazla uzaklıkta bulunuyor. Taşıma işleminin yapılabilmesi için Dicle’nin karşı kıyısına işlemi gerçekleştiren araçların sarsılmadan hareket edebilmesi amacıyla bir köprü ve 2 km uzunluğunda eğiminin belirli oranlarda sabit kalması gereken bir otoyol inşa edilmesi gerekti. Yani aynı zamanda hem birçok kültürün izini yok edilecek hem de bu yok oluştan temsili 10 yapıyı göstermelik taşırken yapılan onca yatırım da sadece 50 yıl işlev görebilecek bir baraj ile sular altında kalacak.
Ilısu Barajı tabii ki sadece Hasankeyf’e zarar vermeyecek. Etkilenecek hayatlar da bu tiyatronun perde arkası aslında. Bir ilçe, 30 köy ve 49 mezra barajın faaliyete girmesi ile sular altında kalacak. Bu da yaklaşık 20 bin insanın zorunlu göç ile hayatlarından ve yaşam tarzlarından koparılması, kent merkezindeki işsizler ordusuna katılması demek olacak. Sonuç olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi için tarım alanlarının ve verimliliğinin arttırılması için planlanarak yapıldığı iddia edilen baraj aslında tarım hayatının kendisine son verecek bir işleve bürünecek.
Günümüzde HES’ler ile doğanın ve suyun katliamı sürecine ve sonuçlarına bakarak, bundan yüzyıllar önce Mezapotamya kültürünün ve mühendisliğin inşa ettiği sulama kanalları ve tarım uygulamalarının şu ankinden daha etkili olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ilısu Barajı ile üretileceği söylenen enerjinin de toprağını sulayacak köylüye değil, kent merkezlerine yeni yapılacak olan AVM’lere ve İş Merkezlerine gideceği bir gerçek.