Soma Kömür Madenlerinde Çalışan Bir Teknikerle Yapılan Görüşmeden Notlar

21 Mayıs, 2014

17-18 Mayıs’ta Soma’da bulunan SDH heyeti, Soma Madenleri’nde çalışan bir tekniker* ile görüştü. Tekniker, olayın yaşandığı sırada madene girmek üzere olan vardiyada bulunuyordu; yaklaşık yarım saat sona madene inecekti. Ancak olayın ardından madene çalışmak yerine yakınlarda ulaşabilecekleri iş arkadaşlarını kurtarmak için indi.

Heyetimizin görüşme sonucunda oluşturduğu notları aktarıyoruz:

  • Olay, vardiya değişimi yapmak üzere servislerle madene gelen işçilerin henüz bir kısmı madene girdiği sırada yaşandı. Girenler çıkışa yakın bölgelerde olduğu için dışarı çıkmakta zorlanmadılar.
  • Arama kurtarma çalışmaları ilk etapta Soma Maden ve bölgedeki diğer büyük maden şirketi olan İmbat Maden’lerinde çalışan işçiler tarafından kurulan ekipler tarafından başlatıldı. AFAD ve Kızılay ekipleri ile diğer bölgelerden getirilen arama kurtarma ekipleri sonradan geldiler; ancak madeni tanımadıkları için yeraltındaki çalışmaları yürütenler asıl olarak Soma-İmbat işçileriydi.
  • Olay trafo patlamasından yaşanmadı. Madenin içi zaten metan ve karbon monoksit gazları ile dolmuştu. Gazların tepkimeye girmesiyle yangın ve patlama yaşandı.
  • Soma Holding’in çalıştığı madenler devlet sahası. Rödovans sistemi (Kısaca: Devletin kendisinin çalıştırması ekonomik görünmeyen ve yatırım yapılması düşünülmeyen sahalardaki rezervlerin özel sektöre belli bir ücret karşılığında kiralanması.) uygulanan bu sahada işletmesi bulunan Soma Holding, bu durumda devletin taşeronu durumuna dönüşüyor. Bunun yanı sıra Soma Holding altında da taşeron sistemi uygulanmaya devam ediyor. (Bu konuda iyi bir değerlendirme: http://www.radikal.com.tr/turkiye/hani_taseronluk_sistemi_yoktu-1192727)
  • Maden sahası devlet mülkiyetinde bulunduğu için, emniyet uygulamalarında aslında devletin görevlendirdiği personellerin çalışması gerekir. Oysa burada emniyet birimlerinin maaşları şirket tarafından ödeniyor. Bu yüzden de bu birimlere emri veren patron oluyor. Ortaya çıkan sonuç ise şöyle: şirket güvenlik önlemlerine masraf yapmak istemiyor, emniyet birimleri alınması gereken önlemleri sıralasa da müdürler tarafından ciddiye alınmıyor, işsiz kalmak istemeyen emniyetten sorumlu personeller de önlemlerin alınması konusunda şirkete baskı yapamıyor. Eğer emniyet birimleri devlet tarafından çalıştırılsaydı, özel şirket üzerinde baskı uygulama imkânı olacaktı.
  • Devletin yaptığı denetimlerde de büyük zaaflar söz konusu. Normalde denetimlerin habersiz yapılması gerekiyor. Ancak denetime gelineceğinde ne hikmetse herkesin haberi oluyor. Şu da çok ilginçtir ki, madende hangi bölgenin denetleneceğini denetime gelen kamu personeli değil, şirket müdürü karar veriyordu.
  • Denetimin yapılacağı gün, madende güvenlik sıkıntısı olan bölümler kapatılır, bütün işçiler yeryüzüne yakın bir alanda her türlü kişisel ve mekânsal önlem alınarak çalıştırılırdı. Tabii ki müdürün denetleyicilere gösterdiği tek alan, bu özel hazırlanmış güvenli bölge oluyordu. Bu şekilde “güvenli olarak yapılmış denetimler” tamamlanır, şirket de pek bir yaptırıma maruz kalmaz.
  • “Bizim madenlerde ister tekniker-mühendis ol, ister emniyet önlemlerinden sorumlu ol, pek dinlenmezsin. Tek bir amaç var: Üretim. Üretimin bir dakika bile durmasını istemez patron. Bu yüzdendir vardiya değişimlerinin yer altında yapılması. Ve üretimin devam etmesi uğrunda ne gerekiyorsa yapılır. İşçilerin yaşam hakkı, iş güvenliği asla birinci öncelik haline gelmez.”

O sırada yanında bulunan, İmbat Madenlerinde çalışan bir başka tekniker anlatıyor:

“Bizim madende, emniyet birimlerini dinlerdi müdürler. Alınması gereken önlemleri alırlardı. Tabii ki bizi düşündüğünden değil; kaza olmasında başıma iş açılmasın kaygısıyla. Ama bizde de kimseye insanca davranılmazdı. Herkes altında çalışanlara bağırıp çağırmakla meşgul olurdu. İmbat’ta da ilk öncelik üretimin devamlılığıydı. Bir gün şöyle bir olay yaşadım: Ben yemek yiyordum, sorumlu olduğum bölgede çıkan kömürün yüklendiği bant birkaç dakika içinde defalarca dur kalk yapmıştı. Ben olayı fark ettim, yemeği bitirip sorunu çözmeye gidecektim ki o sırada telefon çaldı. Müdür arıyordu. Bağırıp çağırmalar, küfürler… Bandın bir-iki dakikalığına durması öfke sebebiydi şirket yöneticileri için. Haklılardı, üretim sürsün, karlar yükselsin, işçiye ne olursa olsun…”

Devam ediyor:

“Bir gün şirket müdürü beni yanına çağırdı. Vardiyamda ne kadar işçi varsa hepsinin listesini yapmamı istedi. Yapıp götürdüm. Beni de severdi, bu yüzden listeyi vermeden sorma şansım oldu ‘ne yapacaksınız bu listeleri’ diye. ‘Tayyip Erdoğan gelecek, miting yapmaya. Oraya götüreceğiz bütün işçileri. Sakın kişisel algılama, şirketimizin çıkarları ve geleceği açısından bunu yapmamız gerekiyor; aksi takdirde hepimizin ekmek yediği bu şirketin başına bela açılabilir’ şeklinde cevap aldım. ‘Vermiyorum listeleri’ dedim, ‘işçileri zorlayarak götüremezsiniz oraya, ben bu işe alet olmayacağım.’. Vermedim. Ne mi oldu? Bir süre sonra yeraltında yaşadığım bir gerginliği bahane ederek işime son verildi.”

* Tekniker, isminin kullanılmasına, yaşanacak yasal süreçlerde doğurabileceği sıkıntılar nedeniyle çekinceli yaklaştı. Bu nedenle ismini yayınlamıyoruz.

KATEGORİLER
ETİKETLER