Lenin Kimlere Yol Göstermiyor? – Güneş Gümüş
Kemal Okuyan’ın Lenin güzellemesi yapan yazısına denk gelince insan rahatsızlık hissetmeden edemiyor. Gerçi uzun yılların çarpıtma okulunun ikiyüzlülüklerine alışkın olmamız lazım, ama bir yandan da düzenin “solcu” yedek lastiklerini teşhir etmekten de geri durmamak gerekiyor.
En fazla sol cumhuriyetçi diyebileceğimiz, ürkek, düzene sadık, bu Kemalist orta sınıf tepkiselliğinin Lenin ile arasında o kadar büyük mesafeler var ki!
Bu yüzden kapitalizm tel tel dökülürken ve sahte takipçileri Lenin’in içini boşaltıyorken bizler de Lenin’i anmanın hiçbir fırsatını kaçırmamalıyız. O halde 150. doğum gününde burjuva ve Stalinist çarpıtmaları derdest ederek Lenin’i ve yol göstericiliğini tekrar analım.
Doğu Bloku’nun yıkılmasının ardından Stalinci bürokratların bütün günahları burjuvalarca Lenin ve Marx’a atfedilmiş; Stalinist propaganda da ters taraftan bu söylemi tekrarlamıştı.
Oysa ki Lenin’i Lenin yapan teori ve pratik tam da bu çarpıtmaların aksi yönündedir.
Lenin, belki devrimler tarihinin kişisel ihtiraslardan en arınmış; tek ihtirası devrim olmuş özel bir lideridir. Bütün teorik ve politik açılımları da devrim mücadelesini ilerletme kaygısının hizmetindedir.
Emekçi halkın ancak radyodan öğreneceği şekilde “partilerinin” iktidarı alacağını sananların (bakınız: TKP’nin Devrimden Sonra filmi) aksine Lenin, milyonların öznesi olacağı bir devrimci kalkışmanın koşullarını yaratmak adına var gücüyle yoldaşlarıyla birlikte çalışmıştı.
Lenin’i Lenin yapan bütün teorik açılımlar, emekçi halkın devrimci kalkışmasının koşullarını yaratma çabasından doğmuştu.
Marksizme en değerli katkılarından olan devrimci parti teorisi, yolun başında hazır ve nazır şekilde yaratılmamış; parti içi mücadeleler ve sınıf hareketinin gerekleri temelinde şekillenmişti. Bu da büyük çatışmalar, polemikler, geri kalışlar ve ileri atılımlarla mümkün olabildi. Bırakalım eleştiri, tartışmayı, teorik zenginliği Stalin’e hayranlığını açıkça dile getirmeyenin defterinin dürüldüğü bir Sovyetler Birliği modelini baş tacı edenlerin ne Lenin’i ne de bu parti modelini kavraması mümkündür.
Evet Bolşevik parti merkeziyetçidir. Ödenen onca bedel, gösterilen onca özverinin hakkı verilecekse eylem anında çelikten bir disiplinle ortak hareket edebilen bir devrimci partinin yaratılması şarttır. Ancak Lenin’in partisi hiçbir zaman şefçi, tek adamcı, bürokratik bir parti olmamıştı. Eylem anına kadar süren canlı tartışmalar olmadan Bolşevikler ihtilale öncülük edemezlerdi. Rus Devrim Tarihi hakkında en temel okumaları yapanlar Lenin’in yoldaşlarını ikna etmek zorunda olduğunu, bu konuda bazen yalnız kaldığını ve kimi zaman da istediğini alamadığını bilir.
Lenin burjuva düzenin kitleleri kendine bağlayan bütün değerlerinden sadece kopmamış, bunları sol kisvesi altında savunanlara karşı derinden bir tiksinti hissetmişti. Vatan-millet-sınırlar siyasetinden, ezilen halklara yönelik baskılara karşı öfkeye dek uzanır bu tavrı. Bu bağlamda Lenin; devrim yolunda ilerlemenin anahtarının kendi egemen sınıfının zayıflığından geçtiğinin bilinciyle savaş zamanı devrimci yenilgicilik çağrısı yapmış; egemen sınıftan gelen baskıya karşı çıkmanın, bütün ezilme ilişkilerine karşı olmanın devrimci tavrın ilk koşulu kabul etmişti. Hatta devrimin hemen ertesinde Lenin önderliğindeki Sovyet rejimi, yönetim burjuvaların ellerine geçeceği için içleri kan ağlasa da Finlandiya ve diğerlerinin kendi kaderini tayin hakkına sahip çıkmış; ezilen halkları zorbalıkla bir arada tutan Çarlık hapishanesinden bambaşka olduklarını dosta düşmana kanıtlamışlardı.
Yurtseverliği sosyalizmle buluşturmak isteyenlerin kara çalmalarına inat ateşli bir enternasyonalistti Lenin. Hem de “gerekirse Alman devrimi için Rus devrimini feda ederiz” diyecek kadar. Çünkü biliyordu ki emperyalist kapitalizmin zincirinin bir ülkeden koparılması yetmezdi; dünya devrimlerle alt üst olmadan sosyalizme geçilemezdi. Devrimin gerçekleştiği gün Sovyet Kongresi’nde yaptığı konuşmayı “Yaşasın Dünya Sosyalist Devrimi” şiarıyla bitiriyordu. Bugün tek ülkede sosyalizm saçmalığını bayrak edinen safi milliyetçilerin Lenin’i anması Lenin için ancak bir hakaret olabilir.
Lenin’i bir tür zorba gibi çizmeyi sever burjuva düzen. Evet Lenin sosyalizm yolunda emekçi kitlelerin demir yumruğunu kullanmasından yanaydı ama bu yumruk sadece ve sadece bu çürümüş düzenin ağababalarının tepesinde patlayacaktı. Hiçbir zaman tek seslilikle, tek bir adamın tartışmasız yönetimiyle, bürokratikleşerek iktidarın tepesine oturmuş bir parti düzeniyle işi olmadı. Olsa olsa her türlü ayrıcalıktan tiksinti duydu; bugünün parababalarının yerini partinin yıldızlı bürokratlarının almasına karşı da son nefesinde bile savaştı.
Bugün Lenin’i anacak ve onu yolumuzu aydınlatan bir fener kabul edeceksek Marks’ın sözleriyle “büyük çoğunluğun büyük çoğunluk için yönetmesi” demek olan işçi iktidarı mücadelesine hizmet etmeli bütün devrimci kavgamız; önündeki ünvan ne olursa olsun yine bir azınlığın çoğunluk adına iktidarı aldığını iddia ettiği başka bir bozuk düzene değil.