Döviz Krizi: Günah Keçisi mi Lazım? – Güneş Gümüş

Döviz Krizi: Günah Keçisi mi Lazım? – Güneş Gümüş

Doların 8 TL'yi Geçtiği Anlarda Berat Albayrak: 'Ekonomideki Büyüme Rotasında İlerliyor' - onedio.com

Sözde Başkanlık sistemi, ülkeye istikrar getirecekti! Nasıl bir istikrarsa ekonomi dibi gördü; Euro 10 TL’yi aştı. Devleti KOBİ gibi yönetenler kasanın başına da Damat’ı koymuşlardı. Şimdiyse kasanın başında kim oturuyor belli değil. Damat istifa etti mi etmedi mi, ertesi gün olduğu halde hala netleşen birşey yok; yandaş medya korkudan bu hayli önemli gelişmenin haberini bile yapamıyor. 

Hep birlikte “bir ekonomik fiyasko nasıl yaratılır”ı, hem de ikinci defa izliyoruz. 2018 krizinden bir gram ders çıkarmayanlar burunlarının dikine gitmeye devam ediyorlar. Boşuna değil ısrarları: İki ucu boklu bir değnek var ellerinde. Faiz artırsalar Covid sonrası çırpınan ekonomi daha çok yavaşlayacak ve bu adımları dövizin ateşini de tamamen kesmeyecek; dövizi kendi haline bıraksalar TL rezil rüsva olacak, vatandaş hayat pahalılığından yıpranacak. Merkez Bankası’nda da rezerv kalmadı ki müdahale etsinler. Piyasayı ateşlemek için ucuz kredi stoklarını da çoktan tükettiler. Elde ne mi kaldı; kurla ilgilenmiyoruz diyerek dövizin serbest çıkışa bırakılması. Bir de yanına ihracat için TL’nin değersiz olmasına, “rekabetçi kur”a ihtiyacımız var diye sallamaları.

Dövizdeki tırmanışa günah keçisi bulmak da kolay; Merkez Bankası başkanları ne güne duruyor! Başkanlık sistemine geçeli 3 yıl olmadı; Cumhurbaşkanı tarafından atanan 2 MB başkanına güle güle dendi bile. Vatandaşın tepkisi para politikasının asıl merkezi Erdoğan’a doğrudan yönelemediğinden Damat’ı hedef almıştı. Damat da ekonominin başından gitse, Merkez Bankası başkanı da değişse ne olacak ki!? Yeni gelenler takla atsa da bu ekonomide döviz artmayacak da ne yapacak? Yapısal sorunlar, kötü yönetim, finansal bağımlı bir ülkenin fütursuzca aldığı jeopolitik riskler… 

Döviz Krizinin Gerisinde Neler Var?

1- Döviz cinsinden çok borçlu bir piyasa. Yılda 80 milyar dolara yakın bir borç ödemek zorunda olan ve şimdilik bu borçları çevirmesini sağlayacak yeni borçları daha yüksek faizler karşılığında temin edebilen özel sektör ve mega projeler, patronlara teşvikler, ekonomiyi toparlayacağım derken bütçe açığına hız veren dolayısıyla döviz cinsinden de borçlanan bir kamu sektörü var ortada. Kısacası ülkede dış borçların ödenmeye devam edebilmesi için en az 130 milyar dolarlık bir dövize ihtiyaç var. Oysa ki Merkez Bankası doları yerinde tutacağım diye rezervlerini tüketti bile.   

2- TÜİK ne tür enflasyon rakamı açıklarsa açıklasın faizden, ev fiyatlarından yeterli getiriyi elde edemeyeceğini düşünen ve parasının değerini korumak için TL’den fellik fellik kaçan mevduat sahipleri. Bankalarda tutulan mevduatların %60’a yaklaşan bir kısmı döviz cinsinden. Döviz fiyatındaki yükselme üzerinde bu basınç da oldukça etkili. 

3- İthalata bağımlı bir ekonomi. Üretimin vazgeçilmezi enerji konusunda Türkiye’nin ithalata bağımlılık oranı % 77; petrol ve ürünlerinde ithalata bağımlılığı % 96. Ekonomi Bakanlığı’nın 2012 yılında hazırladığı “İthalatın Değerlendirilmesi” raporuna göre 2011 yılında, Türkiye genelinde 100 dolarlık imalat yapmak için 43 dolarlık ara/yatırım malı ithal etmek gerekiyordu. Üretimde %50’nin üzerinde ithalata bağımlı olan sektörlerin; gübreler (%72), demir-çelik (%69), bilgisayar ve veri işleme makineleri (%67), kimyasallar (%56), diğer metaller ve mamulleri (%51) ve motorlu kara taşıtları (%51) gibi önde gelen sektörler olduğu görülüyor. Dolayısıyla ihracat da dahil olmak üzere bütün hatlarıyla ithalata bağımlı bir ekonomide döviz talebi güçlü şekilde kendini gösteriyor.

4- Turizm ve ihracat gelirlerindeki düşüşle döviz gelirlerinde azalma. İlk üç başlıkta Türkiye ekonomisinde dövize yönelik talebi artıran başlıkları ele aldık. Bu talebe karşılık ülke içine giren döviz miktarı 2020 için oldukça gerilerde seyretti. 2020 yıl sonuna kadar turizm gelirlerinin 8,5 milyar doları bulması bekleniyor. Bu rakam 2019’da 34,5 milyar dolardı. 2019’da ihracat gelirleri ise 180,5 milyar dolarken 2020 yılının ilk dokuz ayında bu rakam 118 milyar dolar civarında kaldı. 

5- Sıcak para çıkışı. 2020 Eylül sonuna kadar ülkeden 21 milyar dolarlık sıcak para çıkışı oldu ve sıcak para stoku tarihi dibi görerek 53 milyar dolara kadar indi. Merkez Bankası verilerine göre Şubat 2019 sonu itibarıyla Türkiye’de 205 milyar dolarlık sıcak para stoku bulunuyordu oysa ki. Kısacası döviz kıtlığı yaşanıyor. 

Faizlerin Artması Yeter mi?

Merkez Bankası eninde sonunda faizleri artırmak zorunda kalacak, dövizdeki yükselişin önünü almak için. Bu işi geciktirdikçe faiz artış miktarı da büyüyor. 2018’de de aynı durum yaşanmış; sonunda birkaç ay önce % 8 olan politika faizini % 24’e sıçratmak zorunda kalmışlardı. 2018’de % 24’lük faiz oranı dövizde ciddi bir düşüşü beraberinde getirmişti. Bugün ise aynı manzara zor. Bir kere 2018’den beri devam eden bir kriz atmosferine pandeminin yavaşlatıcı etkisi eklendi. Vatandaş zaten yoksullaşmış durumda; pandemi sonrası birçok işyeri kapandı ya da az personelle çalışıyor. Kısacası yoksul halkın alım gücü düşmüş durumda. Zaten satışları daralan firmalar dövizdeki yükselmenin maliyetlere etkisini şimdilik tam yansıtmıyorlar; ama bir şekilde yansıtacaklar. Sonuç daha da büyük hayat pahalılığı, düşük tüketim ve kapanan yeni işyerleri olacak. 

İkincisi 2018 sonrasında para politikasındaki belirsizlikler sıcak para çıkışını hızlandırdı. Bu döviz kaynağının aynı çapta geri dönüşü pek mümkün görünmüyor. Yüksek faizler karşılığında her türlü riski alıp Türkiye piyasasına girecek yabancı yatırımcılar olacaktır ama eski büyüklükte değil. 

Üçüncüsü döviz borçları özellikle özel sektör tarafından azaltılmaya çalışılsa da çok büyük bir döviz talep kaynağı olmayı sürdürecek. Kamu da ise mega projeler adı altında verilen döviz cinsi garantilerle döviz cinsi borçları hız kesmeden devam etmektedir. 

Son olarak Türkiye ekonomisinin ithalata bağımlı olması dış kaynak bağımlılığını beraberinde getirmektedir. Dış kaynak kısıldığındaysa dövizde sıçramalar yaşanmaktadır.  AKP iktidarının izlediği siyaset de dış kaynak girişini zorlaştırmaktadır. Türkiye ekonomisinin katma değer üretme kapasitesi sınırlıdır, net ihracatçı sektörler yetersiz kalmaktadır. Sonuç sürekli sürekli döviz talebi yaratan bir ekonomidir. Bu yapısal problemleri aşma kapasitesi ne Türkiye sermaye sınıflarında ne de iktidarlarında vardır. 

Özetle faizdeki ciddi bir artış dövizdeki sıçramayı geçici ve sınırlı oranda dindirebilir ama 2018’deki bir gerileme bile mümkün değildir.  

Bizi Ne Bekliyor?

2021 yılı başından itibaren enflasyonun sıçrama yaptığı, firma iflaslarının hızlandığı, kamu kasasında para kalmadığı için pandemi nedeniyle başlatılan kısa çalışma ödeneğinin de sonlanmasıyla işsizlikteki hızlı yükselişin açık ve can yakıcı hale geldiği zamanlar olacak. Zaten sürmekte olan krizde yeni bir ivmelenme kaçınılmazdır. Yoksul halk pandemi koşullarında, eline az da olsa bir para geçmeye devam ettiği için idare ediyor ama ekonomi daha da tepetaklak olduğunda öfke de daha çok olacak. Örgütlü olmadığı için işçi sınıfının öfkesi kendisini ne kadar sokakta ifade eder bilinmez ama Erdoğan rejimini zorlayacağı kesin. 

KATEGORİLER