BHH Topu Taca Attı, HDP Güven Vermiyor
BHH, uzun bir süredir beklenen açıklamasını yaparak seçimlerdeki tavrını açıkladı. BHH’nin açıklaması sokaktaki mücadeleyi ön plana çıkarıyor ve ne CHP ile ne de HDP ile bir seçim ittifakı kurmayacaklarını ilan ediyor. Suya sabuna dokunmama kaygısıyla yazılan açıklama, yine suya sabuna dokunmayan bir sonuca ulaşıyor:
“Ancak bu bağımsız duruşun bir gereği olarak, altını çizdiğimiz toplumsal talepleri inandırıcı biçimde sahiplenen güçlerle seçim sürecinde dayanışma içinde olacağımızı da kamuoyu ile paylaşıyoruz.”
Açıklamanın özeti mahiyetindeki bu muğlak ifadeden anladığımıza göre BHH, seçimlerde kendi bağımsız adaylarını da göstermeyerek kitlesini serbest bırakacak. Oysa BHH süreci doğru yönetseydi HDP ile ilkeli, şeffaf bir ittifak kurabilir ve seçimlerden sonra da kendi bağımsız çizgisi üzerinden HDP üzerinde baskı kurabilirdi. HDP, eğer korkulduğu gibi olmadık işlere imza atarsa da durumu teşhir eder, farkını ortaya koyabilirdi. Ama, BHH, süreç boyunca işi sulandırdı, CHP’yi de işe kattı, olmayacak duaya (CHP-HDP-BHH ittifakı) amin dedi. Bir kere hem kendine Haziran Hareketi diyorsun hem de Gezi dinamiğini sistem içi kanallara sürüklemek isteyen CHP ile işbirliği arayışına giriyorsun. CHP, emperyalist kapitalizmin yedeği olarak AKP sonrası restorasyonun raydan çıkmadan düzen içerisinde gerçekleşmesinin garantisi durumundadır. Yani ABD ve AB ile ilişkiler onarılacak, TÜSİAD ile yola devam edilecek, cemaat rahat nefes alacak… Özetle TC devlet geleneği ve kapitalist sömürü düzeni kaldığı yerden rayına oturarak devam edecek. Malum AKP karşıtı biriken büyük enerji sokağa da yansıyorken normalleşmenin düzen içerisinde gerçekleşmesi gerekir, bunun teminatı da CHP’dir. CHP direksiyonu zaten ABD’ye bırakmıştır. Şimdi böyle bir partiyle seçim ittifakı arayışına giriyorsunuz, ardından da seçimlerde utangaç biçimde (HDP ile beraber) CHP’ye de oy çağrısı yapıyorsunuz.
CHP konusu bir yana HDP’nin teklifinin reddedilmesi de büyük bir hata olmuştur. HDP’ye dair kaygılar ortadadır, ama BHH inisiyatif almadan kenarda durarak hem etkili bir siyasi pozisyona geçmeyi, hem de HDP üzerinde baskı yaratma şansını kullanamamıştır. Seçimlerde topu taca atan BHH açıklamasında sokağı ve fiili mücadeleyi vurguluyor. Tabi ki esas olan sokaktır, sınıf mücadelesidir. Ama kimse zaten sokak mücadele gevşetilsin ya da önemsenmesin demiyor ki. Kısacası, BHH risk almayı seçmemiş, ortacılığın konformizmine yenik düşmüştür.
HDP Güven Vermiyor
Geçtiğimiz cumartesi günü HDP ile AKP arasında “tarihi” mutabakat ilan edildi. Buna göre barışa en yakın zamana gelmiştik ve bu çerçevede de Öcalan’ın silah bırakma çağrısı gündemdeydi. Öcalan 10 maddelik bir şartlar listesi sunmuştu, ama bu durum genel kamuoyunda arada kaynatıldı. Böylelikle seçim öncesi AKP istediğini aldı. Yurdum insanının şüpheyle baktığı müzakere sürecinin yürüdüğü ve pek hayırlı bir şey olduğu konusunda güzel bir çalışma gerçekleştirildi. AK Parti de 30 yıllık kanı durduran yüce bir güç olarak lanse edildi, ediliyor…
Tabi ki müzakerelerin sürmesi ve barışı bizler de isteriz, ama Demirtaş’ın barışa en yakın zamandayız sözleri ne kadar inandırıcı olabilir ki? Kobane’deki AKP performansı ortadayken meclisten geçmekte olan iç güvenlik paketi ve ardındaki niyetler ortadayken bu söze kim inanır.
Öcalan’ın ortaya attığı 10 madde o kadar geniş ki altı her türlü doldurulabilir. Kesin olansa bu talepler için yeni bir anayasa yapmanın zorunlu oluşudur. RTE’nin de kendisine göre yeni anayasa hazırlamak gibi bir derdinin olduğu ve başkanlık sistemi için yanıp tutuştuğu biliniyor. Zira RTE, önümüzdeki dönemde başkanlık sistemini elde edemezse sönümlenecektir. Peki, HDP yeni anayasa ve öne sürdüğü talepler için böyle bir pazarlığa girer mi?
Demirtaş kesinlikle böyle bir şey yapmayız diyor. Ne de olsa HDP’nin Batı’dan kendi doğal sınırlarını aşan bir oy alabilmesi için bu şüpheyi dağıtması şart. Ama sürecin izi geçmişten günümüze değerlendirildiğinde pekala bambaşka bir tabloyla karşılaşma ihtimalinin var olduğu gözüküyor. Öcalan’ın MİT ile ne konuştuğunu kamuoyu bilmiyor. Bu konudaki tek bilgi basına sızdırılan ve Öcalan’ın başkanlık sistemine yeşil ışık yaktığı iddia edilen İmralı tutanakları. Yeri geliyor MİT eski müsteşarı Hakan Fidan, sürece katkılarından dolayı parlatılabiliyor. Demirtaş, belki AKP karşısında sert ve sol bir söylem tutturuyor, ama Öcalan’ın HDP’yi de kapsayan Kürt hareketi için mutlak otorite olduğu ve Demirtaş’ın siyasi kaderinin Öcalan’ın iki dudağı arasında belirlendiği düşünüldüğünde seçim sonrasında HDP’ye geniş bir güvenin yeşermesinin mümkün olmadığı ortaya çıkıyor. Kaldı ki Demirtaş’ın daha iki yıl önce anayasa konusunda “bire bir örtüşmüyor, ama yakınlaştığımız parti AKP”dir” dediği de unutulmuş değildir.
Şurası bir gerçek, Kürt hareketi devletle olan müzakere sürecinde masanın karşısında AKP ve RTE’yi görmek istiyor. Pek sevdiklerinden değil elbette, ama alternatifler düşünüldüğünde ehven-i şer durumu ortaya çıkıyor. Bu gerçeklik Gezi’de de 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları meselesinde de kendisini ortaya koymuştu. Kürt hareketi güçlenmek, mevzilerini genişletmek istiyor, seçimler ve HDP projesi de bunun bir parçası. Ama bir yandan da devletle pazarlık meselesi var. O noktada da pazarlığın getirileri ve devletin başında kimin olması gerektiği konuları gündeme geliyor.
Kürt hareketi, doğal olarak, RTE’nin diktası Kürdistan’da sökmez diye düşünüyor. Ama Türkiye’deki genel demokrasi ve özgürlük mücadelesi için AKP’nin otoriter bir rejim inşa etmesi, emek düşmanlığında sınır tanımaması, kadın hakları, Aleviler, ateistler, gayri Müslimler, sol-sosyalistler üzerindeki baskılar gibi hayati meseleler var. Mesele bu açı farkından kaynaklanıyor. Her şeye AKP ekseninden bakıyorlar diyen aklı evveller şimdilerde hızlı HDP’li olan Mir Dengir Mehmet Fırat’ın “bu seçimler son özgür seçimler olabilir” yorumuna bir baksınlar.
%10 barajı gibi engellerle devrimci sosyalist odakların önü kesilmiş durumda. BHH’nin tercihi, mevcut tabloyu ciddi ölçüde farklılaştırabilirdi. Ne yazık ki bunu mümkün kılacak gerekli siyasi netlik, öngörü ve cesaret sergilenemedi. HDP’nin de neden güven veremediğini açıkladık. Bu durumda boş vermek yerine yine HDP’ye oy verilmesine verilir, ama emekçileri ve gençliği HDP’ye değil kendilerine, sokağa ve örgütlenmeye güvenmeleri konusunda uyarmak durumundayız.