Eğitim-Sen Üyesi Öğretmen İle Röportaj: "Performans Değerlendirme Sistemi"

Eğitim-Sen Üyesi Öğretmen İle Röportaj: "Performans Değerlendirme Sistemi"

16 yıllık iktidarı boyunca emekçilerin kazanılmış haklarına yönelik sistematik bir saldırı yürüten AKP hükümeti bir kez daha hedef tahtasına eğitim emekçilerini koydu. Daha önce gerçekleştirmeyi hayal bile edemeyeceği saldırıları OHAL’in kendisine sağladığı avantajı kullanarak art arda gerçekleştirdi. Açığa alma ve ihraç dalgalarıyla kamu emekçilerinin örgütlü gücünü kırmaya çalıştı. Sözleşmeli öğretmenlik dayatması ile ise henüz açıktan saldıramadığı 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun etrafından dolaşarak kamu emekçilerinin mevcut iş güvencesinin temeli olan bu kanunu boşa düşürmek için ciddi bir hamle yaptı. Bu saldırı dalgasının son halkası ise “öğretmen performans değerlendirme sistemi”. Sosyalist Gündem olarak Eğitim Sen üyesi bir eğitim emekçisi ile röportaj yaparak getirilmesi planlanan bu yeni sistem hakkında eğitim emekçilerinin sesi olduk.

Sosyalist Gündem: Öğretmen Performans Değerlendirme Sistemi tam olarak nedir bize anlatabilir misiniz?
Bu yeni sistem ile öğretmenler her yıl zümre öğretmenlerinin, müdürün, velilerin ve öğrencilerin değerlendirmesine tabi tutulacak ve bir puan alacaklar. Bu puanlamada müdürün notu yüzde 25, velilerin notu yüzde 15, öğrencilerin notu yüzde 15,  zümre öğretmenlerinin notu yüzde 20, diğer öğretmenlerin notu da yüzde 15 etkili olacak. Kendi öz değerlendirmeleri de yüzde 10 etkileyecek puanlarını. Ayrıca dört yılda bir de sınava girecekler. Bu değerlendirmedeki başarılarına göre öğretmenler derecelere ayrılacaklar. Başarısız olanlar eğitime tabi tutulacak ya da geri hizmete alınacak.
Sosyalist Gündem: Peki öğretmenler performanslarının değerlendirilmesine neden karşı? Sebep Erdoğan’ın daha önce defalarca dile getirdiği gibi “devlete bir kez sırtını dayayanların ömür boyu yan gelip yatarak yaşamak istemeleri” mi?
Bu, yeni sisteme gelecek tepkileri önlemek için AKP’nin yaygınlaştırdığı bir söylem. Bu sayede eğitim emekçilerini diğer emekçi kitlelerden yalıtmak istiyor AKP. Öğretmen camiasını “yatarak para kazanmaya devam etmek isteyen” asalaklar gibi göstermeye çalışıyor. Eğitim emekçilerinin toplumda sahip oldukları itibarı yıkmadan kamu emekçilerini kendi kapı kullarına dönüştürme hayalini gerçekleştiremeyeceğini biliyor. Bu yüzden de öğretmenlerin kazanılmış haklarını sık sık yaşam koşulları daha kötü olan emekçilerle kıyaslayıp emekçilerin tabanda eşitlenmesi gerektiğini vurguluyor. Burada sorulması gereken neden öğretmenlerin görece insani koşullarda çalıştığı değil. Burada asıl sorulması gereken neden tüm toplumun çok daha insanca şartlarda yaşamadığı.
Söz konusu sistemde ise karşı olunan öğretmenlerin performanslarının değerlendirilmesi değil. Asıl karşı çıkılan bu sistemin somut kıstaslara dayalı, tarafsız bir değerlendirme getirmiyor oluşu. Mesela devlet bana kamu hastanelerindeki doktorları değerlendirmemi, performanslarına göre kimini cezalandırıp kimini ödüllendirmemi söyleseydi tüm toplum buna karşı çıkardı. Çünkü tıp eğitimi almamış olan benim doktorların kariyerleri üzerinde söz sahibi olmam sağlık sistemini felce uğratırdı. Ya da sanıkların hakimlere puan verdiklerini düşünün. Hangi hakim mahkumiyet kararı vermeye cesaret edebilirdi ki? Ama bu yeni sistemle hiçbir pedagojik eğitim almamış olan veliler öğretmenleri değerlendirecek. Daha da kötüsü öğretmenler tarafından değerlendirilmeleri gereken öğrenciler öğretmeni değerlendirecek. Ve bu iki gurubun notu değerlendirmeyi yüzde 30 etkileyecek.
Sosyalist Gündem: Ama değerlendirmeyi yapacak olan diğer öğretmenler ve idareciler de eğitimci?
Öğretmen, performansını sınıfta sergiler. Sınıf ise doğası gereği öğretmen ve öğrencinin karşılıklı etkileşiminin gerçekleştiği mahrem bir alandır. Doğal ortamında gözlenemez. O ortamda dışarıdan yapılacak her gözlem o ortamın doğallığını bozar ve tarafsız bir gözleme müsaade etmez. Eğer bir öğretmen gerçekten de mesleğini emek harcamadan ifa etmek istiyorsa gözleneceği 5 ya da 10 derse hazırlıklı gelip kalan 300 küsür dersinde bildiğini okuyabilir. Ya da tam tersi. Gözlemcinin sınıfta bulunacağı 5 ders o öğretmenin en kötü performansına sahne olabilir. Ayrıca değerlendirilen öğretmen de diğerlerini değerlendirecek. Kim bir gün sonra kendisi değerlendirilecekken tarafsız bir gözlem yapabilir ki?
Öğretmenlerin birbirlerini değerlendirmelerinden bekleyebileceğimiz iki sonuç var: Birincisi tüm öğretmenlerin karşılıklı olarak birbirlerine tam puan vermeleri ve sistemi işlevsiz kılmaları. İkincisi ve daha beklenilir olanı ise değerlendirme sürecine kişisel ilişkilerin ve daha da kötüsü kimliksel aidiyetlerin dâhil olması. Muhafazakârların çoğunlukta olduğu okullarda sekülerlere, Kürtlerin çoğunlukta olduğu okullarda Türklere ya da Sünni ağırlıklı okullarda Alevilere düşük puanlar verilmesi gibi… Sistemin emekçiler arasında hâlihazırda var olan kimliksel bölünmüşlükleri daha da derinleştireceği kuvvetle muhtemel.
Müdürlerin yapacağı değerlendirme ise en güvenilmez olanı. Son yıllarda AKP referansı olmayan birisinin okullarda idarecilik yapmasının imkansıza yakın olduğu ispata ihtiyaç duymayan bir gerçek. Bu idarecilerin AKP’nin okullardaki “eğitim komiserleri” gibi davrandıkları, AKP’li olmayan öğretmenleri sistematik baskıya maruz bıraktıkları da biliniyor. Bu idarecilerden öğrencilerine bilimsel eğitim vermeye çalışan, onlara insan haklarını, eşitliği, demokrasiyi öğreten öğretmenleri tarafsız değerlendirmeleri beklenebilir mi?
Sosyalist Gündem: AKP’nin bu uygulamanın “eğitim sisteminde kaliteyi arttıracağı” iddiasını nasıl açıklamak gerekir?
Bir ordu düşünün. Silahı, cephanesi yetersiz. Bu orduyu silahlandırmak için ayrılmış kaynaklar ordunun başındaki generaller tarafından hortumlanmış. Ordu kötü yönetiliyor. Generaller çağ dışı kalmış taktikleri orduya dayatıyor. Ordu yenilgi üstüne yenilgi alıyor. Buna rağmen erler mevzilerini canları pahasına terk etmiyor.  Tüm imkânsızlıklara rağmen direniyor. Ve generaller çıkıp paçayı kurtarmak için yenilgiyi erlerin korkaklığına bağlıyor. Bizim eğitim sisteminde de durum tam olarak budur. Öğretmenler 16 yıldır başarısızlığın, rezaletin her türlüsünü yaşadıktan sonra toptan iflas eden eğitim sisteminde işleyen tek ögedir. Hayali ordumuzdaki erler gibi her türlü imkânsızlığa rağmen hala mevzilerini terk etmiyorlar. Emekçi halkın çocuklarını yetiştirmek için canlarını dişlerine takıyorlar. Hem de kimsenin değerlendirmesine ihtiyaç duymadan.
AKP, öğretmenleri kendilerini yenileyememekle, çağa ayak uyduramamakla suçluyor. Asıl çağa ayak uyduramayanlar ise onlar! Evrimi müfredattan çıkaran onlar. Karma eğitimi tartışmaya açan onlar. Okulları Ensar Vakfı gibi karanlık örgütlenmelere teslim edenler onlar. Zamanında öğrencileri Gülen Cemaatinin dershanelerine mecbur etmek için kamusal eğitimin içini boşaltanlar onlar. Birilerine rant sağlamak için sipariş edilen birbirinden niteliksiz ders kitaplarını okullara dağıtan onlar. 16 yıldır bir tek lise öğrencisinin bile liseye başladığı zamanki üniversiteye geçiş sınavıyla mezun olmasına izin vermeyen onlar. Hatırlayın! Bundan beş altı ay önce bir sabah Erdoğan çıktı ve TEOG’un kalkması gerektiğini söyledi. Milli eğitim bakanı ise bu açıklamayı bizimle birlikte televizyondan öğrendi. Hiçbir ciddi tartışma, hiçbir hazırlık yapılmaksızın apar topar TEOG kaldırıldı. Eğitimi tek adamın ihtiraslarına böylesine mahkûm edip sistemsizleştiren AKP’yi değil de öğretmenleri mi suçlayacağız eğitimin niteliksizliği yüzünden? Eğitimde birilerinin performansının değerlendirilmesi gerekiyor, doğru. Ama bu eğitim emekçilerinin değil AKP’nin 16 yıllık performansı.
Sosyalist Gündem: Eğitimde niteliği arttırma konusunda hiçbir işe yaramayacağı bu kadar açık olan bir sistemi AKP hangi beklentiyle uygulamaya sokuyor?
AKP uzun zamandır kamu emekçilerinin iş güvencesinin temel dayanağı olan 657 numaralı devlet memurları kanununu kaldırmak istiyor. Fakat ciddi bir direnişi göze almadan bunu yapamayacağını biliyor. O yüzden yasanın etrafından dolaşıyor, kenarından tırtıklıyor. Deyim yerindeyse “gerilla savaşı” yürütüyor yasaya karşı. Mesela birkaç yıldır neredeyse hiç kadrolu öğretmen ataması yapmıyor. 657’nin yasal güvencesinden mahrum olan sözleşmeli öğretmenliği tercih ediyor öğretmen atamalarında. Performans değerlendirme sistemiyle de halihazırda 657 zırhını edinmiş olan eğitim emekçilerinin iş güvencesine darbe vurmayı planlıyor.
Ayrıca OHAL’den önceki dönemde yükselen bir öğretmen hareketi vardı. Eğitim emekçileri sendikaları iş bırakma eylemleri ile çeşitli konularda hükümeti sıkıştırabiliyorlardı. Bu sayede nöbet ücreti gibi çeşitli kazanımlar da elde ettik. AKP, performans sistemini eğitim emekçilerinin gelecekteki mücadelelerine karşı bir silah olarak kullanmayı planlıyor. Örgütleneni, hakkını mücadelede arayanı performans kamçısıyla hizaya getirmek istiyor. Kamu emekçilerinin en dinamik kesimlerinden olan eğitim emekçilerinin yıldırılmasının ardından 657’nin kaldırılmasının çok daha kolay olacağı da aşikar.
Sosyalist Gündem: Peki bu saldırı geri püskürtülebilir mi? Eğitim emekçileri ne yapmalı?
Bu saldırı sadece AKP muhalifi öğretmenleri değil tüm eğitim camiasını vuracak. Öncelikle bunun farkında olmalıyız. Performans sisteminin uygulanmaya başlamasıyla AKP’ye yakın eğitim emekçileri de kendi idarecilerinin insafına kalacak. Onlar da düşük puan tehdidi ile yapmak zorunda olmadıkları angaryalara mahkûm edilecek. Onların da kazanılmış hakları daha kolay gasp edilecek.
İkinci olarak ise şunu unutmamalıyız: hiçbir eğitim sendikası bu saldırıyı tek başına göğüsleyemez. AKP ancak emekçilerin birleşik mücadelesiyle geri adım attırılabilir. O yüzden her emekçi, kendi sendikasını performans sistemine karşı enerjik ve birleşik bir mücadele vermeye zorlamalı. Kendi okulundan başlayarak birleşik bir mücadelenin örülmesine aktif katkı vermeli.
Üçüncü ve son olarak ise ümitsizliğe kapılmamalıyız. Metal işçilerinin, madencilerin grevlerinden ders çıkarmalıyız. Dünyanın dört bir yanına “ey” diye efelenen Erdoğan’ın emek temelli mücadeleler karşısında nasıl sus pus olduğunu iyi okumalıyız. Erdoğan’ın karşısında titrediği tek mücadele yönteminin sınıf mücadelesi olduğunu bilip öz gücümüze güvenmeliyiz. Hele hele örgütsüzlüğün, kendi kabuğuna çekilmenin bizi güvende tutacağı yanılsamasına hiç kapılmamalı, en güvenli yerin örgütlü mücadele olduğunu daima hatırlamalıyız.

ETİKETLER