Rojava'nın Kobani'de Varlık Savaşı (Güneş Gümüş)
27 Ocak 2014’te demokratik özerkliğini ilan edilen Kobanî kantonu, büyük bir saldırı altında. Mart ayından itibaren Kobani kantonunayönelik başlayan IŞİD saldırılarının en kitleseli ve en ağırı yaşanıyor. Urfa’nın Suruç ilçesinin karşısında yer alan Kobani kantonuna doğu, batı ve güneyden (ki kuzeyde Türkiye yer alıyor) saldırı düzenleyen IŞİD, bölgeyi neredeyse kuşatma altına almaya çalışıyor. Füze dahil olmak üzere tank, havan topları ve ağır silahlarla gerçekleştirilen saldırı onlarca köyün IŞİD’in eline geçmesiyle, on binlerce Kürdün ise köylerini boşaltarak mülteci olarak Türkiye sınırına akın etmesiyle sonuçlandı. IŞİD ile seferberlik ilan eden YPG güçleri arasında şiddetli çatışmalar sürse de şu haliyle bile Kobani kantonu büyük hasar almış durumda.
Rojava’da Özerk Yönetim
Kobani, Suriye’de Kürtlerin kendi bölgelerini kontrol mücadelesi açısından simgesel bir önem taşıyor. Kobani, 19 Temmuz 2012’de ilk olarak ele geçen kent olmuştu. Yine YPG’nin kuruluşu da 2012’de bu kentte ilan edilmişti (YPG’nin eşbaşkanı Salih Müslim de bu kentli).
13 Kasım 2013’de Kürt ulusal mücadelesinde tarihsel bir adım atılarak Batı Kürdistan Geçici Yönetimi ilan edilmiş; Rojava Afrin, Kobani ve Cizire olmak üzere 3 kantona ayrılmıştı. Mardin Nusaybin’in karşısındaki Cizire kantonu 21 Ocak’ta; Urfa Suruç’un karşısındaki Kobani 27 Ocak’ta ve Kilis’in karşısında yer alan Afrin ise 29 Ocak 2014’te özerk yönetimini ilan etmişti. (Birbiriyle coğrafi bağlantısı olmayan bu üç kanton, Türkiye sınırı boyunca yerleşmiş durumda.)
Kürtler, son birkaç aydır, Suriye iç savaşının başlangıcından itibarenki en zorlu savaşlarını yaşıyorlar. Suriye’de iç savaşın uzamasını kendi özerk yönetimlerinin yerleşmesi adına bir şans olarak gören PYD, iç savaş süresince Esad rejimi ve rejim karşıtı güçler arasındaki çatışmalarda bağımsız bir pozisyon almıştı. Dönem dönem her iki güçle de çatışmalar yaşasa da kendi varlık zeminini ilerletmeye bakan Rojava yönetimi, Mart 2014’ten bu yana IŞİD’ın şiddetli saldırıları karşısında direniyor. Nisan’daki saldırılar sırasında PYD Dış İlişkiler Sözcüsü Zuhat Kubani, IŞİD’ın Kobani’yi hedef almasını bu soykırımcı çetelerin Halep’ten Rakka’ya uzanan beylik kurma projesinin önünü açmak istemesine bağlamıştı: “19 Temmuz’da Rojava devriminin başladığı Kobani’yi Cezire ve Afrin kantonlarından kopararak bir beylik kurmak, Rakka’yı sağlama almak.”
Afrin ve Cizire kantonu arasında köprü niteliğindeki Kobani kantonunun düşmesi, daha küçük olan Afrin kantonunun düşürülmesini de kolaylaştıracaktır. Kaldı ki Afrin’e yönelik yoğun bir saldırı koşulunda bu kantonun Türkiye cephesinde Kilis’in yer alması, PKK güçlerinin Kobani’de olduğu gibi Türkiye içinden destek aktarmasının koşullarını zorlaştırmaktadır.
IŞİD’in Temmuz’daki yoğun saldırısından sonra 15 Eylül’de başlayan en ağır ve kitlesel saldırısı Kobani kantonunu direnme-yok olma ikilemiyle sınıyor. Saldırı öyle şiddetli düzeyde ki Kobani’ye giden Cumhuriyet gazetesi muhabiri Mahmut Oral, kentin hayalet şehre döndüğünü, IŞİD tarafından şehrin (Fırat nehri üzerindeki Tişrin barajı tarafından sağlanan) elektriğinin kesildiğini anlatıyordu. Oral’ın görüştüğü YPG komutanı Sipan Hemo, IŞİD saldırısına Türkiye devletinin verdiği desteğe dikkat çekiyor, rehinelerin bırakılmasıyla Kobani saldırısı arasında bağlantı olduğuna vurgu yapıyordu: “IŞİD’in ağır silahlarının çoğu Türkiye’nin silahlarıdır. IŞİD militanlarının üzerinden Türkiye yapımı silah ve mermi çıkıyor.” Kürt ulusal hareketinin diğer temsilcilerinin değerlendirmeleri de bu yönde. Kürt sorununun çözümünde Türkiye açısından emsal niteliği taşıyan (PKK-PYD cephesinin liderliğindeki) Rojava özerk yönetiminin TC açısından büyük bir hoşnutsuzluk kaynağı olduğu aşikar. Esad’ın devrilmesi için iç savaş boyunca savaşan güçlere yardımlarını esirgemeyen Türkiye’nin IŞİD’ın Kobani saldırısından da memnuniyet duyacağı açık. IŞİD’ın Kobani’yi düşürmesi bir yandan ezeli düşman ilan edilen Esad’ın en azılı hasmı olan IŞİD’ın sahada etkisinin artıp Suriye çapında hakimiyetinin yayılmasını sağlarken diğer yandan da TC’nin ezeli korkusu özerk bir Kürt yönetiminin (hele ki bu sefer PKK-PYD liderliğinde) bertaraf edilmesi yolunda önemli bir adıma tekabül edecek. Kobani’yi düşürmeyi başarmış bir IŞİD’ın bir sonraki hedefinin Afrin olacağı da açıktır. Kaldı ki Kobani’nin düşmesi, Halep’e ilerleyişini güçlendireceği gibi IŞİD’ın Irak’ın yanısıra Türkiye sınırını da kullanmasını kolaylaştıracaktır. Dolayısıyla AKP’nin 20 Eylül’de Musul konsolosluğu baskınıyla ele geçen rehineler üzerine IŞİD ile yaptığı pazarlıklarda Kobani ile bir ortaklaşmaya gitmesi gayet mümkündür. (Belirtelim ki Irak’ta her türlü ağır silah ve para kaynağına kavuşan IŞİD AKP yardımlarına da muhtaç değildir.Ancak saflarına katılan militanların geçişi açısından Türkiye sınırları faydalı olmaktadır.) IŞİD’la pazarlığın arka planı net olarak bilinmese de AKP’nin IŞİD’a arka çıktığı, Kobani’ye yönelik saldırılardan memnuniyet duyduğu açık olduğundan AKP’nin bu tavrı Kürt ulusal hareketiyle devlet arasında yürütülen müzakereleri etkileyebilecek gelişmelere gebedir. AKP’nin tavrı Kürt halkında da büyük bir öfke uyandırmaktadır. Kobani saldırısı sonrasında mültecilerin akın ettiği Suruç ilçesinde gelen Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, İçişleri Bakanı Efkan Ala ve Tarım Bakanı Mehdi Eker’in halkın taş yağmurundan zor bela kaçabilmesi de bunun göstergesidir. Kobani’deki savaşın müzakere sürecine etkileri 2 Ekim’de mecliste görüşülmesi kararlaştırılan Irak ve Suriye tezkereleri ile de sürecektir. HDP, tezkere görüşmeleri sırasında meclisi tıkayacaklarını açıkladı. Kürt ulusal hareketinin Türkiye devletinin sınırda Kobani’den gelen mültecileri bahane ederek bir tampon bölge oluşturma çabasını Rojava’ya yönelik bir saldırı kabul ederiz açıklaması da önümüzdeki dönemin müzakere sürecini de rayından çıkarabilecek gelişmelere namzet olduğunu göstermektedir.
Topyekun Seferberlik
KCK, ikinci bir Şengal yaşanmaması için sadece Rojava’da değil Türkiye Kürdistanı’nda da topyekun seferberlik çağrısını yükseltmektedir. Açıktır ki Kobani’nin düşmesi, Rojava’nın düşüşünün yolunu açacaktır. Bu perspektifle Kürt ulusal hareketi her türlü imkanla direniş göstermektedir. Kürdistan gençliği cepheye çağrılırken, halktan da sınırda nöbet tutması istenmektedir. Kobani’ye savaşmaya gidenlerin yanısıra halk Suruç’ta sınır nöbetini Türkiye asker ve polisinin her türlü engelleme çabalarına, biber gazı-tazyikli su ve gerçek mermi kullanarak gerçekleştirdiği yoğun saldırılara rağmen sürdürmektedir.
YPG, Kobani’ye üç taraftan saldıran IŞİD’ın ilerleyişinin doğu hattında durdurduklarını ifade etse de batı ve güneyde çatışmalar sürmektedir. IŞİD, kitlesel bir güçle yüklendiği gibi tank, havan topu, füze gibi ağır silahlarla saldırmaktadır. Barzani, prestijini korumak adına IŞİD’in saldırılarına karşı Kobani halkına destek vermeye hazır olduklarını açıklasa da bu desteğin savaş alanına bir yansıması olmamıştır (“Terörist örgüt IŞİD’in, Rojava Kürtlerine saldırısı, bütün Kürdistan halkı için büyük bir tehlikedir. Kobani Kürtlerine yardım etmek hepimizin üzerine bir vazifedir. Peşmerge Bakanlığı olarak bölgemizdeki geniş savaş durumuna rağmen Rojava halkına her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Müttefik ülkelerden de Rojava’daki Kürtlere yardım etmelerini talep ediyoruz. Zira Kobanê’ye saldıranla bizimle savaşan düşman aynıdır.”). Hatta Federe Kürdistan Peşmerge Bakanlığı, Kobani’ye peşmerge göndermek için Barzani’den talimat beklediklerini de kamuoyuna açıkladı. Türkiye Kürdistanı’nda bile oldukça saygın bir figür olan Barzani’nin Kobani taaruz altındayken sadece destek açıklaması yapmakla yetinmesi, Kürt halkının önderliği mücadelesinde önemli bir darbe olacaktır. Kürt ulusal hareketinin Barzani’yi Kürt halkı gözünde zorlayacak şekilde yardım taleplerini yükselteceği de görülmektedir: “Gelebiliyorlarsa gelsinler, davet ediyoruz. Kobane oradadır. Kimsenin yolunu kesmedik. Çok istiyorlarsa Türkiye üzerinden peşmergelerini göndersinler. Bunları yapamıyorlarsa o zaman Türkiye’ye söylesinler, Kamışlı’daki YPG güçleri oradan geçsin. İlişkileri iyidir, bunun için çalışsınlar. Böylesi bir olanağı yaratsınlar.” (Salih Müslim)
Kobani saldırısının değiştirdiği denklemlerinin bir tarafında da Esad rejimi durmaktadır. Bir süre öncesi IŞİD’ın Esad tarafından kurulduğu komploları dile getirilirken şimdi Suriye ordusu IŞİD’ın Halep’te kontrol ettiği Münbiç ile saldırdığı Kobani’yi bağlayan, stratejik önemdeki ikmal hatlarından biri olan Karakozak köprüsünü savaş uçaklarıyla bombalayarak Kobani’deki direnişi rahatlatmaktadır. Esad rejimi, savaş sahasındaki en tehlikeli düşmanı olan IŞİD’ın güçlenmesine ve Kobani’nin ardından Halep’e yürüyüşünün önünün açılmasına karşı harekete geçme gereği duymuşa benzemektedir.
Sonuç Olarak
Kobani, Salih Müslim’in ifadesiyle tarihinin en barbar saldırısıyla karşı karşıya. Bu saldırı karşısında Rojava ve Türkiye Kürdistanı’nda seferberlik çağrısı direniş hattının güçlenmesi ve IŞİD’ın ilerleyişinin doğu cephesinde durdurulmasını sağlamış durumda. Kobani, Kürdistani güçlerin bütün imkanlarıyla savunulmak zorunda; yoksa Rojava’da elde edilen tarihsel kazanımın kaybının kapısı aralanır.
Şengal örneğinin canlı hafızasında sahip Kürt halkı Kobani’de soykırımcı IŞİD çetesinin eline düşmemek için mülteci olarak Türkiye sınırına akın etmektedir. Türkiye devleti, 100 bine ulaştığı söylenen Kürt mültecilere sınırı kapatmaya çalışmıştı. Demokratik Bölgeler Partisi’nin sınırda direnmesiyle mültecilere sınırlar açıldı. Ancak Türkiye’den Kobani’ye savaşmaya gitmek isteyenlere sınır kapılarını kapatarak AKP, müzakere sürecinde olduğu Kürt ulusal hareketini engellerken IŞİD’a arka çıktığını göstermektedir. Umarız bu deneyimler, Kürt ulusal hareketinin kendi haklarını elde etmek adına AKP’ye verilecek desteğin (örneğin başkanlık sistemine kapı açan bir anayasa değişiminde) tehlikeleri konusunda yeterince aydınlatıcı olacaktır.
Kobani’ye IŞİD’ın ağır saldırısı sürerken ABD bu sabah Irak ve Suriye’deki IŞİD merkezlerini bombalamaya başladı. Kobani kantonunun yanı başındaki Tel Abyad da bombalanan merkezlerden biriydi. Kısa bir süre önce Irak’ı terk etmesi istenen, hem uluslararası hem de iç kamuoyunda emperyalist müdahalelere karşı yükselen sesler nedeniyle bu tür operasyonlara girişemeyen ABD’nin eli, IŞİD sayesinde hayal edilemeyecek kadar güçlenmiş durumda. Uluslararası kamuoyunda ve hatta Ortadoğu’da “ABD yardıma yetişsin” sesleri duyulur hale geldi. Oysaki ABD müdahaleleri sonucunda Ortadoğu böyle bir kan gölüne dönmüş durumda. Şimdi de ABD müdahalesi kısa vadede IŞİD’a zarar verse de orta ve uzun vadede selefi örgütlerin varlıklarını sağlamlaştıracaktır. ABD’nin Irak’taki IŞİD mevzilerine yönelik saldırısının IŞİD’a katılımları artırması bu gerçeğin bir ifadesidir. Kaldı ki ABD’nin halihazırda Irak’ta gerçekleştirdiği IŞİD’a yönelik bombalamalar sonucunda cephede IŞİD aleyhine ciddi bir değişim de olmamaktadır. ABD müdahalesi IŞİD’a büyük zararlar vermediği gibi Hristiyan bloğunun saldırısına karşı direnen Müslüman bir güç olarak kendi meşruiyet ve gücünü artırmasına hizmet etmektedir.