Süreç Neden Bitti? – Serkan Üstün
Çözüm süreci, barışın sağlanması ve Kürt sorununda bir takım adımların atılması, esasında AKP’yi aşan bir politikaydı. Kürt sorunu, emperyalizmin bölgede Türkiye’ye biçtiği roller açısından da çözülmesi son derece kritik bir sorun olma özelliği taşıyordu. Türkiye’nin bölgesel bir güç olmasının ve ekonomik gelişiminin sağlanması için içerideki sorunları halletmesi gerekiyordu.
Erdoğan iktidarı güçlü ve “istikrarlı” bir özne olduğundan hem Kürt siyasal hareketi için hem de bahsettiğimiz ‘akıl’ tarafından çözümün adresi olarak sunuldu. Çünkü, güçlü bir muhalefetin olduğu, sürekli sallantıda olan bir iktidarın, koalisyonların, böylesine büyük bir sorunu çözme gücü olamazdı. Çözüm-barış süreçleri son 10 yılda sancılı ve inişli çıkışlı bir seyir izledi. Ancak 2013 Newroz’unda Öcalan tarafından okunan mektubun ardından başlayan süreç, iki tarafın da operasyon ve eylemleri durdurması nedeniyle en ciddi olanıydı.
Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz günlerde, “Gezi’de çözüm sürecine darbe vuruldu” açıklamasında bulundu. Çok tepki çeken bu açıklamanın altında yatan bir gerçeklik var. Çünkü çözümün adresi olarak gösterilen “istikrarlı” AKP iktidarının sarsılması Gezi Direnişiyle başladı. AKP’nin gerileyişi 17-25 Aralık süreci ve 2015 Haziran seçimleri ile devam etti. Suriye’de aldıkları yenilgi ve dış politikalarına yönelik uluslararası algının çok ciddi endişelerle dolu olması bu gerileyişi taçlandırdı.
HDP’nin Gezi sırasında yaptığı stratejik hatanın altında muhatap olarak istikrarlı bir odak görmek isteyişleri vardı. AKP’nin gerileyişini sezdikleri anda ise müthiş bir stratejik hamle ile AKP karşıtlığının önemli bir adresi haline geldiler ve şuan Türkiye siyaseti için 2013 ilkbaharından çok daha önemli bir siyasal özne konumundalar. Bu stratejik başarının ardından barajı %13 gibi önemli bir oy ile aşmaları ve AKP’nin %9 gibi çok ciddi bir oy kaybıyla tek başına iktidarı elinden kaçırması, Türkiye siyasetinde kartların yeniden karılmasına neden oldu. Dolayısıyla artık iktidarı sallantıda bir AKP var. Bu yüzden çözüm arayışları, Suruç katliamının ardından ABD’nin de icazetiyle bir süre için rafa kaldırıldı.
ABD VE KÜRTLER
Kobani savaşının ardından ABD’nin Suriye sahasındaki en önemli partnerlerinden birisi PYD olmuştu. Özellikle Tel Abyad operasyonunda PYD’nin ÖSO birlikleriyle hareket etmesini ve ABD bombardımanının IŞİD mevzilerini dümdüz etmesi, operasyonun sonucunun esas belirleyenlerindendi. Biz de sahadaki bu gelişmeleri ‘Rojava ve Emperyalizm’ başlıklı yazımızda değerlendirmiştik. Aradan geçen süre içerisinde Suruç katliamı, PKK’nin Türkiye’deki eylemleri, Türkiye’nin PYD’ye ve IŞİD’e yönelik operasyonları, ABD ‘nin açıklamaları, Türkiye ve ABD’nin Kürtlerle olan ilişkisinde değişiklikler olduğunun kanıtı. Yani kartlar bir kez daha karıldı. Böylece, “ABD Kürtleri sattı mı?” tartışması da başlamış oldu.
ABD’nin politikasında önemli bir değişiklik olduğu açık. Ancak bu Türkiye ve Kürtlerin ilişkisinden kaynaklı. PYD, hala uluslararası dış aktörlerce saygın bir aktör olarak anılıyor. Ancak Türkiye’nin PKK’ye yönelik operasyonlarının, İncirlik üssünün kullanıma açılması pazarlığının ardından ABD tarafından verilen icazet sayesinde gerçekleştiğini hatırlatmak gerekir. Türkiye NATO üyesi bir ülke ve ABD’nin 70 yıldır bölgedeki en önemli müttefiklerinden birisi. AKP’nin Suriye politikasının ABD ile belli ölçülerde ters düştüğü dönemler olmasına rağmen şuan Türkiye’nin “IŞİD’le mücadele” konusunda işbirliğine dahil olması ve İncirlik üssünün açılması, müttefikleri tekrar yan yana getirdi. Dolayısıyla PKK’ye yönelik operasyonlara ve sürecin bitirilmesine icazet de çıkmış oldu. Foreign Policy’de Leela Jacinto bunu şöyle açıklıyor;
“Kürtler, her zaman, sadık ABD müttefikleri olarak görülmüşlerdir ama bir noktaya kadar. Ve, ABD savaş uçaklarının stratejik konumdaki İncirlik’in kullanımını elde etmesi karşılığında teraziye kondukları takdirde fazla şansları yoktur. Washington için, herşey o üs demektir. O üs söz konusu olduğunda kendilerini Kürt hakları ve umutları konusunda sıkıntıya sokmazlar.” (Aktaran: Cengiz Çandar)
AKP bu hamleyle bölgede kendine önemli bir alan açtı. Ayrıca, Erdoğan’ın, ibrenin artık erken seçimi daha çok gösterdiği bir ortamda, ülkeyi bir gerginliğin içerisinde seçimlere götürerek, kaybettiği oyları geri kazanma konusunda adım attığını söylemek gerekir. Erdoğan, gerginlik siyasetinin anketlerde önemli bir oynamaya neden olduğunu fark ederse ülke tekrar seçim atmosferine girecek. Koalisyon kurulmaz mı bilinmez ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; ‘Çözüm’ şimdilik başka bahara kaldı.