1 Eylül Dünya Barış Gününün Tarihçesi ve Barış nasıl Mümkün?

iste-nazi-soykirimi_b

2. Dünya Savaşı’nda yapılan katliamların sonucunda ortaya çıkan bir toplu mezar

Türkiye’de 1 Eylül tarihinde kutlanan “Dünya Barış Günü” 2. Dünya Savaşı’nın başlama tarihi ; 1 Eylül 1939’da  Naziler Polonya’yı işgal etti ve bu işgal 60 milyon insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı’nın da başlangıcı oldu. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan bu savaşın başlangıcı Birleşmiş Milletler’in (BM) aldığı  bir kararla 1 Eylül “Dünya Barış Günü” olarak tarihte yerini alıyor  . Tüm dünyada 21 Eylül olarak geçen gün Türkiye’de 1 Eylül tarihinde anılıyor.

1 Eylül mü, 21 Eylül mü?

images

BM, 30 Kasım 1981 tarihinde, her yıl Genel Kurul oturumlarının başlangıç günü olan Eylül ayının üçüncü salı gününü “Uluslararası Barış Günü” ilan etmiş. Amaç; “üye ülkelerin bu tarihte barış etkinlikleriyle barışı teşvik etmesi ve dünyada barış ortamını geliştirmesi”  olarak açıklanmış. Ancak bu karar daha sonra BM’in 7 Eylül 2001 tarihindeki oturumunda 21 Eylül olarak yeniden değiştirilmiş. Bu nedenle, tüm dünyada barış günü 21 Eylül’de anılmasına rağmen Türkiye’de hala 1 Eylül tarihinde etkinlikler düzenleniyor. Son tarih belirlenmesinden sonra BM tarafından amaç, tüm dünyada “savaşsız bir gün” adı altında özellikle çatışma olan bölgelerde bir günlük ateşkes ilan edilmesini teşvik etmek ve bu şekilde de kalıcı barışın sağlanabileceğini göstermek olarak açıklanıyor. Tüm dünyada açlığın, savaşların, sefaletin ve insanlığın giderek artan acılarının sebebi olan emperyalizmin yarattığı birliklerden biri olan BM’nin, “dünya barış günü” olarak bir gün seçmesi ve varlığı itibariyle sebep olduklarına çözüm getirecekmişçesine bir gün ilan etmesi kapitalizmin her gün aşina olduğumuz çelişki ve ikiyüzlülüklerinden sadece birisi.

 

Peki bu sistemin, sınıflı toplumların pisliklerinden nasibini alan bizler için 1 Eylül’ün anlamı ne?

1 Eylül, köklerini 2. Dünya Savaşı gibi dünya tarihinin en kanlı ve acımasız olayından almış olsa da, bütün dünyada katliamlar ve sömürü devam ediyor. Her geçen gün bu sistem artık yaşanılamaz olduğunu gösteriyor. Ucuz emek cenneti ülkelerde bir lokma için ömür tüketenler, patlayan bombalarla cihatçı çetelerden bilinmezliğe doğru kaçarak hayatta kalmaya çalışan mülteciler, ırkçılıktan, kadın düşmanlığından nasibini alan milyonlar ve daha neler neler. Tüm bu tablo karşısında 1 Eylül Dünya Barış Günü BM’nin bir illüzyon yaratmaya çalışarak takvime eklediği bir gün olarak değil, insanlığın özgür ve eşit bir yaşam süreceği günler için  mücadele eden milyonlarca insanla anlam kazanıyor. Bu dünyanın yükünü omuzlayan milyonlarca insan için acil ve vazgeçilmez taleplerinin anlamlandığı bir gün ” Dünya Barış Günü.”

Barış Nasıl Mümkün?

8 Mart dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün içini boşaltarak onu piyasa için karına kar katan bir güne çevirmeye çalışan BM için “Dünya Barış Günü’de” aynı nitelikte. Öyleyse bizler için barış ne anlama geliyor? Bu sistemde gerçekten mutlak bir barıştan söz etmek mümkün mü? Sadece bugünkü haberlere bakarak dahi bunun mümkün olmayacağı ortada. Sistem ve onun yürütücüsü sermayenin barıştan anladığı ona hergün üreterek, canı pahasına kar sağlayan, para kazandıran milyonların, en ufak bir itirazda bulunmaması; yani sistemle barış. BM’nin barıştan anladığı  gerçek ve kalıcı bir barış değil. Emperyalist kapitalizmin çıkarlarının istikrara kavuştuğu, emekçilerin ise düzen içi bir pasifizme kanalize edildiği barış anlayışının devrimciler açısından bir karşılığı olamaz. Tarih ve dünyamız sınıf savaşımının kanı ile yazılırken kuru kuruya barış demek, pasifizmi övmek emekçilerin sömürüyü, emperyalist katliamları ve zulmü kabul etmesi anlamına geliyor. Hakim sınıflar açısından barış milyonların susması. Gerçek ve kalıcı barış ise sadece emekçiler ve halklar açsından söz konusu olabilir. Sınıf savaşımı ile verilecek son kavga; nihai ve kalıcı barış için savaşmaktan başka çaremiz bulunmuyor.Dünyanın her yerinde üretim sürecinde bir araya gelerek, baktığımız her şeyi üreten bizler için barışın tek bir anlamı ve yolu olabilir. Bizi zincirlerle bu sisteme bağlayan, birbirimizin üzerine basarak hayatta kalmak zorunda olduğumuz yalanını her an aşılayan bu korkunç sistemi ortadan kaldırmak. Tıpkı hergün yaptığımız gibi bu dünyayı yeniden örgütlemek ama bu kez kendimiz ve  oluşturduğumuz toplum için. Dünden bugüne yaşadığımız acıların bakiyesi ancak böyle aşılabilir ve nefreti, sömürüyü, katliamları bizim ürettiklerimizle bize karşı kullanan dünyada insanlığın barışı ancak böyle sağlanabilir.

1 Eylül’den 1 Eylül’e Türkiye’de Barış

fotograflarla-operasyonlar-sonrasi-cizre-8228435_6419_mOrtadoğu coğrafyasında yaşayan insanlar için barış sözcüğü yüreklerde alışkanlığın getirdiği sönümlenmeyi hiç yaşamadı. Umutsuzluk zaman zaman sirayet etse de bu toprakların halkları ve emekçileri için başka bir dünyanın varlığı her zaman aciliyetini korudu. Geçtiğimiz bir yılda yaşananlar da bunun en büyük göstergesi. Ne yazık ki 1 Eylül 2015’ten bu yana, Suriye’deki emperyalist pay kapma yarışının beslediği cihatçıların bütün dünyaya saldığı cehennem Türkiye’de de bütün dünyada olduğu gibi etkilerini gösterdi. 10 Ekim Barış ve Demokrasi Mitinginde biraraya gelen yüzlerce insana IŞİD tarafından yapılan bombalı saldırı, 1 yıl boyunca içine düşülen cehennemin başlangıcı oldu.  1 yılda sadece Türkiye’de 17 bombalı saldırıda 298 kişi öldü.

Diğer taraftan 7 Haziran’da hezimete uğrayan AKP ve diktatör Erdoğan’ın son çaresi milliyetçiliği topluma zerk etmek ve onun üzerinden kaybettiği kitlede kendi bekasının bu ülkede yaşayan insanlar için bir zorunluluk olduğu hissiyatının yaratılmasıydı. Bu çerçevede başlayan savaş, Kürt illerinde Suriye’yi aratmayan görüntülerin ortaya çıkmasına, binlerce insanın göç etmesine yol açtı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, yaklaşan 1 Eylül Dünya Barış Günü öncesi Türkiye’nin güneydoğusundaki çatışmalarda son bir yıl içinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin bir rapor hazırladı. Rapora göre; sivil, polis, korucu, örgüt militanı dahil 1552 kişi hayatını kaybetti, 1683 kişi de yaralandı. 440 kişiyse ‘yargısız infaz’ yapılarak öldürüldü. 

Tüm bunların gösterdiği tek şey bu sistemde, ezilen ve sömürülenlerin, din, mezhep, cinsiyet ve kimlik ayrımına prim vermeden birleşerek, insanlığı  kıskaç altına alan sistemin ve sermayenin boyunduruğundan kurtaracak bir alternatif yaratmak zorunda olduğu. 1 Eylül Dünya Barış günü bu sistemin zulmüyle ezilen milyonlar açısından barışın nasıl mümkün olabileceğinin haykırılacağı bir gün. Günlerin anlamlarını sözcüklerin üzerinde tutarak gerçek kılmak için mücadele etmedikçe tek bir günün kendinden menkul bir anlamı olamaz. Öyleyse gerçek barışın geleceği günler için yüceltmemiz gereken tek sözdür:

SARAYLARA SAVAŞ, KONDULARA BARIŞ!

 

KATEGORİLER