Yoksulluk Yaz Tatiline Çıkmıyor!- Emre Güntekin

Yoksulluk Yaz Tatiline Çıkmıyor!- Emre Güntekin

Sıcak bir yaz yaşıyoruz. Kelimenin hem gerçek hem de mecazi anlamında.

Kelimenin gerçek anlamıyla ele aldığımızda kapitalizmin bizi sürüklediği ekolojik çöküşün etkisi yaz mevsiminde daha da belirginleşiyor. AB’ye bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3S), 22 Temmuz Pazartesi gününün, 17.15 derece ile dünya genelinde kaydedilen en sıcak gün olduğunu açıkladı. Artık her yaz dünya sıcaklık rekorlarının kırılması vaka-ı adiyeden. Yine dikkat edecek olursanız su tüketimine dikkat edilmesine yönelik uyarılar sıklaştı; bu da sıcak yaz mevsiminin olmazsa olmazıdır. Neticede kaynakların sermaye tarafından futürsuzca talan edilmesinin bedeli birilerine yıkılacaktı. 

Tıpkı ekonomik krizde de olduğu gibi…

Dün Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay konuştu. Özetle yüksek faiz politikasını sürdüreceklerini ve “enflasyon beklentilerinde” ve “iç talep dengelenmesinde” “kalıcı iyileşmeler” sağlanana kadar gevşeme olmayacağını ilan etti. Meali, mevcut acı ilacın emekçilere bir süre daha içirileceğidir. Yani enflasyonun kaynağı olarak gördükleri iç taleple kastettikleri üzere emekçilerin daha az tüketebileceği şekilde ücretlerin baskılanması ve kredi darboğazının yaratacağı yüksek işsizlik bir müddet daha devam edecek.

Öte taraftan Temmuz ayında, yukarıdaki politikayla da paralel bir şekilde, asgari ücret artışı yapılmadı ve en düşük emekli aylığı 12.500 TL’ye çıkarıldı. On milyonlarca emekçi açlık sınırının altında ücretlerle yılın geri kalanını geçirmek zorunda kalacak.

Bu program ekonomik krizinin faturasının emekçilere çıkarılması programıdır. Sermayenin rekor karlarından, devasa vergi aflarından, teşviklerden, garanti ödemelerden bahsedilmeyen bir ortamda buna başka bir ad koyamayız.

Sıcak bir yaz yaşıyoruz dedik. Yoksullaşmayı derinleştiren düşük ücretler toplumda alttan alta yatan öfkeyi büyütüyor. 

Ancak öfke sadece büyümekle kalıyor. Onu kinetik enerjiye dönüştürecek bir aktör aranıyor.  

Üç büyük işçi konfederasyonu DİSK, Türk-İş ve Hak-İş 9 Temmuz’da bir basın toplantısı gerçekleştirerek 10 maddelik bir talep listesi açıkladılar. Bu taleplere kimsenin bir itirazı olmaz. Ancak sormak gerekmez mi bu talepleri kazanmak için ne yapacaksınız? Talepleri önümüze atıp, biraz da derinleşen yoksulluk ve düşük ücretlerden mızmızlanıp kenara çekilecekseniz ne anlamı kaldı?

Tabiki şunu biliyoruz: Bu toplantı bile başlı başına tabandaki öfke birikiminin bir ürünü. Yaşadığımız koşullar, sendikaların hiçbir şey yapmama lüksünü elinden alıyor. Sendika bürokrasileri bu öfkeyi doğalarına uygun olarak güvenli bir şekilde tahliye etmekle yükümlü(!)

Türk-İş ve Hak-İş’ten kapsamlı bir mücadele ortaya koymalarını bu nedenle zaten beklemiyoruz. Türk-İş yönetimi topu taca atarak Eylül ayına kadar bekleme ve o zaman durumu yeniden değerlendireceğini açıkladı. İktidar güdümlü Hak-İş’ten bir ses çıkması zaten eşyanın tabiatına aykırı. 

Ancak “Devrimci” kelimesiyle başlayan bir sendika konfederasyonu göstermelik de olsa bir eylem programı ortaya koyma zahmetine bile girmeden “yaz tatili”ne çıkıyorsa orada bir sorun var demektir.

DİSK’in kıdemli bürokratı Tayfun Görgün tavırlarını şöyle açıklamış: “Ağırlıklı olarak eylül ayında etkinlik planlıyoruz. Yine DİSK olarak kendi aramızda ağustos başında bir değerlendirme yapacağız. Eğer üç konfederasyondan eylül ayı için etkili bir eylem kararı çıkmazsa biz DİSK olarak yola devam edeceğiz, daha etkin eylemlere başvurmayı planlıyoruz”.

Görgün temsilciliğini üstlendiği emekçilerin, Türk-İş ve Hak-İş’in keyfini bekleyecek değil bir ay bir dakikaları bile kalmadığından haberdar mı acaba? Yoksulluğun ve sefaletin bir dakika bile yaz tatili yapmadığını bilmiyor değiller.

Sınıf mücadelesi adına kaybedilen her bir dakika iktidara güç veriyor. Erdoğan rejimi krizin yarattığı sert sınıfsal çelişkileri, süreci zamana yayarak yumuşatmak istiyor. Bulduğu her fırsatta gündemi ekonomik krizden uzaklaştırıyor. Elinin altında böyle sendika konfederasyonları ve muhalefet varken başarılı olmaması zor. Bu statükoyu sadece sınıfsal öfkenin mücadeleye dönüşmesi bozabilir. Bunun için göstermelik salon toplantılarının, basın açıklamalarının ötesine geçilmesi gerekiyor. Sokaklarda derinleşen yoksulluğun, sefalet ücretlerinin yarattığı öfke kampanyalarla, güçlü eylemlerle hissedilir hale getirilmelidir. 

On milyonlarca yoksul emekçinin çıkabileceği bir yaz tatili yok! Kaybedeceği bir dakikası bile yok! Emekçilerin mücadeleye ilk olarak kendi bulundukları alanlarda sendika bürokrasilerinin keyfini kaçırarak başlaması önemli.

KATEGORİLER
ETİKETLER

Yorumlar

(0)