Yeni Çözüm Sürecine Dair – Güneş Gümüş
Türkiye bir süredir MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Meclis’te DEM Parti liderleri ile tokalaşmasıyla başlayan “yeni süreci” konuşuyordu. PKK’nin silahlı mücadeleyi bırakması ve Kandil’in boşaltılması yönünde bir çalışmanın başladığını daha önce söylemiştik. Bu konuda Öcalan’ın devreye gireceği bizzat Bahçeli tarafından dillendiriyordu.
Peki bu süreci nasıl değerlendirmek gerekir? Sağlam bir perspektife sahip olmamız açısından konunun ilkesel yanını en baştan söylemek istiyorum. Faşist MHP lideri Bahçeli eliyle başlatılan sürecin tuzaklarla, hesaplarla dolu olduğu bizim açımızdan tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıktır. Elbette bu sürecin halkların eşitlik ve kardeşlik içinde yaşamalarına olanak tanıyacak bir geleceği müjdelemesini beklemiyoruz. Ancak burada sürecin akıbetini belirleyecek olan ve saygı duyulması gereken nokta Kürt ulusal hareketinin ve Kürt halkının alacağı tutumdur. Nice acılar çekmiş, bedeller ödemiş Kürt halkına “hayır silah bırakmayın”, “savaşa devam edin” demenin devrimcilikle bir alakası yoktur. Mesele bizim açımızdan Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde değerlendirilmektedir ve karşı safta Erdoğan ve Bahçeli gibi figürlerin bulunmasını gerekçe göstererek baştan reddiyeci bir tavır takınmak sosyalistlerin ve devrimcilerin tutumu olamaz. Bundan sonrasında mücadelenin nasıl sürdürüleceği Kürt halkının tercihi olacaktır. Ancak bu tutumumuz Kürt ulusal hareketinin bu doğrultuda atacağı her türlü adımı baştan doğru kabul ettiğimiz anlamına gelmemektedir. Bu noktada eleştiri hakkımızı da saklı tuttuğumuzu ve kendi doğrularımızı da dile getirmeye devam edeceğimizi not etmek gerekmektedir.
Neler Oluyor?
Ortadoğu koşar adımla bölgesel bir iç savaşa sürüklendiği ve hedefte İran’ın olduğu bir sırada yeni sürecin bizzat Bahçeli liderliğinde devreye sokulması büyük bir şeyin hazırlanmakta olduğunu işaret ediyordu. Amaçlananlar için ne demiştik:
- PKK’nin silahlı bir örgüt olarak tasfiye edilmesi. Kandil’in Barzani’ye geçmesi ve PKK dağ kadrolarının Irak ya da Avrupa’ya yerleştirilmesi.
- Anayasa değişikliği konusunda AKP’nin önünün açılması ve RTE iktidarının ömrünün uzatılması.
- Birinci ya da ikinci parti olarak CHP’ye kaymakta olan Kürt seçmen tabanının CHP’den ve İmamoğlu gibi isimlerden uzaklaştırılması.
- Ekonomik krizin emekçileri derinden etkilediği önümüzdeki süreçte toplumun dikkatlerinin başka yöne çekilmesi.
Burada şu soru gündeme geliyordu: Kürt ulusal hareketi bunu neden kabul etsin? Karşılığında ne alabilirler ki? Bahçeli’nin herkesi hayretler içerisinde bırakan Öcalan çıkışı bu sorulara adeta doyurucu bir yanıt oldu. Bahçeli konuşmasında Öcalan’ın serbest bırakılmasını gündeme getirdiği gibi TBMM’de DEM Parti grubuna konuşma yapmasını teklif etti. Ve elbette kendisi adına konuşmuyor, RTE ve tüm devlet erkanı adına bunları gündeme getiriyor. Bunun anlamı Öcalan’ın DEM Parti liderliğine açık ya da örtük şekilde gelmesidir. Söz konusu olan Kürt ulusal hareketinin liderliğinin böyle bir zemine taşınmasıdır. Bunun için Öcalan’dan PKK’ye silah bıraktırması isteniyor. Peki Kandil’deki PKK lider kadrosu bunu neden kabul etsin? Öcalan’ın otoritesini ve Mandela vari dönüşüne kapı aralandığını düşündüğümüzde Kandil’in direnme kapasitesinin düşeceğini görebiliriz. Ayrıca Kürt halkının büyük çoğunluğunda silahlı mücadelenin bir ilerleme yaratmadığına dair bir kanı olduğu söylenebilir. Türkiye sınırlarında artık silahlı mücadele döneminin kapandığı Ahmet Türk gibi sembol isimler tarafından da dillendirilmektedir. Kürtleri ezen şu anki statükonun bir şekilde bozulması Kürt halkında kendisine destek bulacaktır. Bütün bunlar Kandil’in olası direncini sınırlayacaktır. Bu yüzden, konuşmak için belki çok erken ama Ankara TUSAŞ’ta gerçekleşen saldırı, silahlı mücadelede ısrar edildiğini gösteriyor olabilir.
Bahçeli’nin dün dile getirdiği sözlerin arkasında yatan devlet aklının Kandil’in bir şekilde tasfiye edilmesini öteden beri istediği sır değil. Ortadoğu’da son bir yılda yaşanan gelişmeler öyle görünüyor ki egemen sınıflar açısından bir aciliyeti gündeme getirmektedir. Özellikle İsrail’in İran’a olası bir saldırısı Ortadoğu coğrafyasında bambaşka ihtimalleri ortaya çıkarabilir, yeni ittifak ilişkileri gündeme gelebilir. Dolayısıyla Erdoğan rejimi, Öcalan’ı şimdiye kadar askeri operasyonlarla başaramadığı Kandil’in tasfiyesi için değerlendirmek istemektedir. İktidar bunu bir çözüm süreci olarak adlandırmaktan kaçınsa da yeni bir çözüm sürecinin içerisinde olduğumuzu ve bu sürecin düğümünün kilitlendiği yerin de Kürt ulusal hareketinin silahlı mücadeleye devam edip etmeyeceği olduğunu belirtmek gerekmektedir. PKK silah bıraktığında aynı zamanda 4 parçadaki Kürdistan’ın tamamının liderliği iddiasını da bırakmış olacaktır. PKK’nin YPG üzerindeki liderliği de bu anlamda ister istemez zayıflayacaktır. AKP Türkiyesinin ABD’den de destek alarak YPG ile iyi ilişkiler başlatması da bu şekilde gündeme gelebilir. Diğer taraftan İran rejiminin son dönemki badireleri atlattığı durumda Barzani peşmergeleri ve belki de PJAK İran Kürdistanında operasyonel duruma sokulabilir. Türkiye de böyle bir oluşumdan en azından rahatsız olmayacaktır. Irak Kürdistanı ise Barzani liderliğinde tam bir müttefik olacak ve Kandil de dolayısıyla Barzani elinde olacaktır. Neçirvan Barzani’nin Erdoğan ile yakınlığı ortadadır.
Bütün bu denklemler içerisinde en önemli tarihsel gelişme devrimci işçi-gençlik hareketinin yükselmesidir. Emperyalist kapitalist denklemler hiçbir şekilde eşitliği, kalıcı barışı ve kardeşliği bize getirmeyecektir. Halk düşmanı AKP-MHP bloğunun ilan ettiği yeni Kürt “açılımı” üzerinden kendi planlarını yürürlüğe soktukları aşikar. Diğer taraftan silahlı mücadeleyi bırakıp bırakmama kararı, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde değerlendirilebilecek bir şeydir. Nice bedeller ödeyen ve büyük acılar yaşayan Kürt halkı bu yönde kendi iradesini ortaya koyacaktır ve bu irade gerekli saygıyı görmelidir. Biz devrimci Marksistler Kürt halkının eşitliği ve özgürlüğünün mevcut emperyalist kapitalist sistem sınırları içerisinde çözülemeyeceğinin farkında olarak Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını savunmaya devam edeceğiz.