V. U. Arslan’ın MST Gençlik Kampı Konuşması: “Büyük ayaklanmalara ve olağanüstü durumlara hazır olalım!”
Yazarımız V. U. Arslan’ın kardeş örgütümüz MST’nin Gençlik Kampında yaptığı konuşma…
Merhaba yoldaşlar
Dün Plaza de Mayo’da MST gençliğinin coşkusu ve kitleselliği gerçekten ilham vericiydi. Uluslararası delegasyon için de çok motive edici bir atmosfer oluştu. Türkiye’deki yoldaşlar da videolar sayesinde dünkü atmosferden etkilendiler. Hepsinin kızıl selamlarını iletmek istiyorum.
Lenin, bir keresinde “30 yaş üstünü boşverin” diye çıkışmıştı (gülüşmeler), başka bir yerde de “bana sadece bir genç nesil verin, tüm dünyayı değiştireyim” demişti. Lenin ve Bolşevikler gerçekten de komünist bir dünya kurmaya çok yaklaştılar. Lenin devrimci mücadelede gençliğin önemini defalarca vurgulamıştır.
Burada gençliğin devrimci mücadele için ne kadar önemli olduğunu uzun uzun anlatmama gerek yok. Ama şu anda dünyada nesnel koşulların gençliği radikal eylem alanına girmeye zorlaması gibi bir durum var.
Dolayısıyla içinden geçmekte olduğumuz bu çalkantılı dönemin en önemli özelliklerinden biri gençliğin radikalleşmesidir. İşsizlikten ve çok ağır şartlar altında güvencesiz çalışma koşullarından en çok gençler etkileniyor. Genel olarak kapitalizmde gençliğin karşı karşıya olduğu umutsuz durum, kapitalist kriz ile birlikte çok daha belirgin hale geldi.
Gençlik, niteliksiz eğitim sisteminden nefret ediyor; gençlik işsizlikten, vahşi çalışma koşullarından, acımasız sömürüden nefret ediyor; gençlik berbat toplumsal eşitsizliklerden nefret ediyor; gençlik polis teröründen ve otoriter politikacılardan nefret ediyor. Bunun bir sonucu olarak birçok ülkede gençler sınıf mücadelesinde başı çekiyor.
Bunun en güzel örneği bu yıl Mayıs ve Haziran aylarında isyan eden Kolombiya gençliğiydi. Şilili öğrencilerin metro ücretine zam geldiğinde nasıl ayağa kalktığına daha önce tanık olmuştuk. Bu bardağı taşıran son damla oldu ve bir bütün olarak yoksul halkın Pinoşecilikten miras kalan hükümete ve rejime karşı genel bir isyanına yol açtı. George Floyd’un öldürülmesinin ardından ABD’yi sarsan isyanda siyahi gençlik, polis ırkçılığına ve Trump hükümetine karşı beyaz gençlikle birleşti. Ekim 2019’da, ikisi şimdi aramızda olan yaklaşık 150 genç, Beyrut şehir merkezinde ve çevresinde yeni önerilen vergileri protesto ederken, bu protesto toplumsal patlamanın kıvılcımı oldu.
Örnekleri çoğaltabiliriz. Başka bir deyişle, önümüzdeki süreçte gençlikten beklentilerimizin yüksek olmasının gerçek sebepleri var. Onlara gerçek bir alternatif olabildiğimiz sürece bizi takip edecekler. Onlar için tek çözüm bizden başkası değil. Geri kalan her şey ise sadece bir aldatmaca olacaktır.
Yoldaşlar! Yeni bir 68 olasılığını zorlamak zorundayız. Aynı zamanda 68’den ilham almalı ve onun olumlu yönlerini Marksist bir şekilde kendimize mal etmeliyiz. Lenin, Rusya’daki Narodnik geleneğine karşı çok savaştı, ancak Narodnik militanlara her zaman saygı duydu ve fedakarlıklarını örnek gösterdi. Bunun Rus devriminde özel bir yeri vardı. Narodnik mirasın en iyi yönleri ile Bolşevizm ve işçi sınıfının birleşmesi sonucu Rusya’da patlayıcı bir güç ortaya çıktı. Bu bağlamda bizler de 1968’in sağlam geleneklerini devralmalıyız. Yoksul ve mazlum insanlarla birlikte total bir toplumsal dönüşüm için özveri ve kararlılık göstermek, hayal kurmak ve mücadele etmek gibi değerler… Yani bireycilik, bencillik, konformizm, kariyerizm ve ideolojik düzeyde günümüzde moda olan kimlik siyasetini bir kenara atmalıyız. Dolayısıyla bizim de 1968-1978 döneminden öğreneceğimiz çok şey var. Bunun bir başka en iyi örneği şüphesiz Arjantinli Che Guevera’dır. (alkışlar)
İçinden geçmekte olduğumuz olağanüstü dönemlere dair Lenin’in bir sözü var: “Hiçbir şeyin olmadığı on yıllar vardır, ve on yılların yapıldığı haftalar vardır.” Belki de Arjantin’de on yılların yapıldığı haftalara yaklaşıyoruzdur. Belki de Türkiye’de… Ama şundan eminim, önümüzdeki süreçte dünyanın birçok ülkesi böyle haftaları yaşayacak!
İşte bu yüzden ISL kongresindeki şiarımız “büyük ayaklanmalara ve olağanüstü durumlara hazır olalım” şeklinde dile getirilebilir.
Troçki, 1930’larda “Hazır olun; imkansız olana, beklenmedik olana ve gerçekleşmekte olana” demişti. Bugün de büyük dönüşümlerin arifesindeyiz.
Bu, bizim için hem büyük fırsatlar hem de tehlikeler anlamına geliyor. Bu ikisi diyalektik olarak birbirine bağlıdır. Savaşlar ve devrimler gibi, ekonomik yıkım ve devrimler gibi, faşizm ve anti-faşizm gibi…
Dediğim gibi, bu bağlantı otomatik değil, diyalektik bir bağlantıdır. Sonucu belirleyecek olan örgütlü güç ile devrimci programın birleşimidir. Daha doğrusu bu kombinasyonun varlığı veya yokluğudur.
ABD’den bir örnek verelim. ABD’nin önde gelen neo-muhafazakarlarından Robert Kagan, bu Eylül’de Washington Post’ta yayınlanan makalesinde ABD’deki durumu şöyle anlatıyor: “Birleşik Devletler, önümüzdeki üç ila dört yıl içinde kitlesel şiddet olayları, federal otoritenin çöküşü ve ülkenin birbiriyle savaşan mavi ve kırmızı bölgelere bölünmesi gibi ihtimallerle, iç savaştan bu yana en büyük siyasi ve anayasal krizine giriyor.
“Donald Trump, 2024’te Cumhuriyetçi başkan adayı olacak. Görünürlüğünün ve etkisinin azalacağına dair umut ve beklenti boşa çıktı. Anketlerde önde oluşunun keyfini çıkarıyor, devasa bir kampanya bütçesi oluşturuyor ve şu anda Demokratlar savunmasız görünüyor.”
Durumun böyle resmedilmesi reformistleri korkutur. Bir küçük-burjuva demokrat, içgüdüsel olarak “Burjuva normalleşme gerçekleşsin, rahat yaşamımız devam etsin” diye düşünür. Bu insanlar panikleyebilir, ancak Trump hükümeti altında bizler Black Lives Matter hareketini görüyoruz, milyonlarca gencin sosyalist sola kaymasını, ABD egemen sınıfının bölünmesini ve düzenin sarsılmasını görüyoruz.
Sonuçta sonucu belirleyecek olan örgütlü mücadeledir. Bu dönemlerin aynı zamanda küçük bir organizasyonun hızla büyüyebileceği dönemler olduğunu da unutmamalıyız. Bu yüzden Tempest dergisinden yoldaşlarımızın eski ISO’nun olumlu geleneklerinden faydalanıp olumsuz yönlerini bir tarafa atarak sınıf mücadelesine enerjik bir şekilde dahil olacaklarını umuyorum. Ve tabii ki resmi olarak ISL’ye katılmalarını umuyorum.
Son olarak, sol aydınların pratik mücadeleden kopuk olmalarının ve kendi bireyciliklerinin bir sonucu olarak etraflarına karamsarlık yaydığını görüyoruz. Yine etrafa karamsarlık yayan sosyalist partiler var. Bunlar kendi sekter ve izolasyoncu politikalarından dolayı zayıflıyorlar. Bu parti ve örgütler üyelerini ve destekçilerini nasıl motive edecek? Bu örgütlerin liderleri en başta kendilerini nasıl motive edecekler? Uzun bir süre Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en büyük ve en dinamik sosyalist örgüt olan ISO’nun dağılması da bununla doğrudan ilişkilidir. ISO zamanında Seattle’da başlayan antikapitalist hareket karşısında bile şüpheci ve karamsardı. Ulusal Troçkizmin ve genel karamsarlığın yıkıcı etkilerini daha sonra yaşadılar.
Kimileri bizi fazla iyimser bulabilir! Ama biz kimseye masal anlatmıyoruz. Nesnel gerçekliği diyalektik olarak kavrayarak, iyimser olasılıkları gerçeğe dönüştürmek için tüm gücümüzle mücadele ediyoruz.
Che Guevara’yı bir kez daha hatırlayalım! Gerçekçi ol ve imkansızı iste!