Türkiye İşçi Sınıfı Mücadelesinde Önemli Bir Dönemeç: 89 Bahar Eylemleri – Erol Soğancı
Erol Soğancı -(Tes-İş Sendikası Yatağan Şubesi Eski Başkanı)
12Eylül rejimi, hızla, devrimci hareketin ve mücadeleci işçi hareketinin izin vermediği 24 Ocak 1980 ekonomik
kararlarını yaşama geçirmek konusunda canhıraş çalışmaya başlamıştı. Öncelikle bu kararların uygulanması önünde engel olan siyasi örgütlenmeler, işçi sınıfının mücadele örgütleri neredeyse bertaraf edilmişti. Siyasi partiler ve Töb-Der, Tüs-Der, Tüm-Der gibi çok önemli muhalif toplumsal kurumlar kapatıldı. DİSK ve bağlı sendikalar kapatıldı. Her zaman devletle dirsek temasındaki Türk-İş kapatılmadığı gibi Türk-İş Genel Sekreteri ve Şeker-İş Sendikası Başkanı olan Sadık Şide, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı yapıldı.
12 Eylül; sol, sosyalist, devrimci ve toplumsal örgütlerin, kişi ve kurumların üzerinden silindir gibi geçerken işçi sınıfının 20 yıldır elde ettiği kazanımları bir çırpıda yok etti. Dönemin TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları) Başkanı Halit Narin’in “20 yıldır biz ağladık onlar güldü; şimdi sıra bizde” ve “Grev hakkı; ekonomik ve milli değerleri aştığında yasaklanmalı” sözleri 12 Eylül uygulamalarının referansı oldu.
12 Eylül 1980’de 178 iş yerinde 54 bin işçi grevde idi. Darbe gerçekleşir gerçekleşmez devam eden grevler yasaklandığı gibi işçi sınıfının en büyük silahı olan grev hakkı topyekün yasaklandı. İşçileri en büyük güvencelerinden olan kıdem tazminatına, halen uygulanmakta olan, tavan sınırlaması getirildi. Toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi elde etmek için sendikalara iş kolunda %10, iş yerinde %50 barajı getirildi. Toplu iş sözleşmeleri ile ikramiye artışına sınırlama getirildi. Daha önce çok fazla işlevi olmayan Yüksek Hakem Kurulu (YHK) en yetkili kurumlardan biri haline getirilerek 1980-84 arası tüm sözleşmeler işçiler aleyhine revize edildi. İşçilerin ayakta tedavi ilaç kullanımına % 20’lik ek külfet getirildi.
Bu saldırılara karşılık, dayanılmaz bir baskı dönemi olan 1980-89 arasında işçi sınıfının kayda değer kitlesel, yaygın bir mücadelesi gerçekleşmedi. Ancak işçi sınıfı açısından bu dönemin yüz akı olarak değerlendirilebilecek bir deneyim; zor koşullar altında kimya iş kolunda, 1983 yılında kurulan Bağımsız Laspetkim-İş sendikasının 1984 yılında 12 Eylül cuntasının getirdiği %10’luk işkolu barajını aşarak yetkili sendika olma başarısını göstermesi olmuştur. Bağımsız Laspetkim-İş sendikası 1985 yılında Lassa’da ilk grevi gerçekleştirmiştir. 1986’da Pirelli’de 26 gün, Derby’de 136 gün süren grevleri yaşama geçirmiştir. Bağımsız Laspetkim-İş sendikasının lastik fabrikalarındaki grevlerin başarı ile sonuçlanmasında, özellikle Fransa ve başka ülkelerdeki lastik işçilerinin enternasyonal dayanışmasının etkisi olmuştur.
Metal iş kolunda da 12 Eylül’de bağımsız sendika olan Otomobil-İş sendikası kapatılmamıştı. 1980 MESS grevlerinde Maden-İş sendikasıyla birlikte hareket eden Otomobil-İş, 12 Eylül sonrasında metal işçilerinin çekim merkezi haline gelerek kısa sürede %10’luk iş kolu barajını geçme başarısını gösterdi. Otomobil-İş; 1986 yılında 3210 işçiyi kapsayan Netaş, 1987 yılında başlayıp 2 yıldan fazla süren Kale Kilit, Sace Elektrik, Süper Dizel ve 1990-91 yıllarında büyük MESS grevlerini örgütleyip başarı öyküleri yaratmıştır.
12 Eylül’de kapatılan Maden-İş Sendikası diğer DİSK’e bağlı sendikalarla birlikte 1992 yılında tekrar açıldıktan sonra Otomobil-İş ile Maden-İş Sendikaları birleşerek halen DİSK’e bağlı en etkili sendikası durumundaki; geçtiğimiz yıl dünya çapında etki yaratan Metal Fırtınası olarak bilinen hareketin yaratılmasında etkili olan Birleşik Metal-İş sendikasını meydana getirmişlerdir.
Sınıf mücadelesinin gelişmekte olduğu bu süreçte 12 Eylül’le bütünleşmiş ANAP iktidarı döneminde de işçi sınıfı ve diğer emekçilerin sömürüsü anlatılmaz boyutlardaydı. Özellikle kamuda çalışan işçilerin ücretleri kabul edilebilir düzeyin çok altına gerilemişti. 2 yılda bir toplanan “Asgari Ücret Komisyonu” 1985’den itibaren her yıl, hatta yıl dolmadan toplanır hale gelmiş; 1985-89 yılları arasında özellikle kamuda çalışan sendikalı işçilerin ücretleri asgari ücretin altında kaldığından Kamu İşveren Sendikası (KAMU-İŞ) yani devlet-hükümet ile işçi sendikaları arasında protokol düzenlenerek işçilerin ücretleri asgari ücret seviyesine getirilmişti. Düşünün artık durumun vehametini!
Türk-İş’li sendikacılar, işçilerin çok yoğun tepkileri nedeniyle işyerlerine gidemez hale gelmiş olup 1987 den itibaren homurdanmaların düzeyi artmaya başlamıştı. 1987 toplu iş sözleşmelerinden itibaren işçilerin yoğun tepkilerinin de etkisi ile sendikalar yasak savma amaçlı “yemek boykotu” yapma kararı almaya başlamış; birçok yerde de uyguluyormuş havası verilmeye başlanmıştı. Siyasi iktidarın bu gelişmeye tepki göstermesi karşısında sendikacılar, “işyerleri barut fıçısı gibi”, “işçileri zor tutuyoruz” demeye başlamışlardı. Bu gerçekten doğruydu. İşçilerin dayanacak gücü kalmamıştı.
1989 yılında toplu iş sözleşme sürecine sendikalar, ilk kez, koordineli ve örgütlü bir şekilde girmeyi başardılar. İşçilerin tepkisini göstermelik şekilde azaltmaya, durumu geçiştirmeye yönelik de olsa alınan ortak eylem kararları; beklenmeyen şekilde işçilerin ve işçi önderlerinin sahip çıkması sonucu kendiliğinden gelişen kitlesel eylemlere dönüştü. Fiilen 1 milyon civarında işçi ve yakınının katıldığı, özel sektör işçileri, kamu emekçileri ve diğer emekçilerin de destek verdiği eylemler tüm ülkeye yayıldı.
“Yemek Boykotu”, “Viziteye Çıkma”, “Sakal Bırakma”, “Servis Araçlarına Binmeme”, “Kafa Kazıtma”, “Yalınayak Yürüme” gibi eylemler Türkiye işçi sınıfının 9 yıldır hareketsiz kalmış potansiyelinin kitlesel olarak ayağa kalkması halidir. 89 Bahar eylemlerini, işçi sınıfının, 12 Eylül’den sonra üzerindeki ölü toprağını silkelediği, kendine geldiği bir dönem olarak değerlendirebiliriz.
O dönemde mücadele yanlısı sayılı sendika şubesinden birisi olan, başkanı olduğum Tes- İş Sendikası Yatağan şubesine bağlı Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy -Gökova- termik santrallarında bu eylemlerin tamamı, başarılı şekilde hayata geçirilmişti. Arkadaşlarla birlikte olağanüstü çaba harcayarak ajitasyon, propaganda ve örgütleme çalışmaları
yaptığımızı söylemeliyim.
Yemek boykotu; yemekhanelerde coşkulu toplantılar haline getiriliyordu. “Hasta” olup viziteye çıktığımızda; doktor varsa işyeri sağlık biriminin önü, doktor yoksa hastane önleri halay çekilen, konuşmalar yapılan orta büyüklükte miting alanları haline geliyordu. İşçiler yavaş yavaş sınıf gibi davranma yolunda ilerliyorlardı.
Yaptığımız tüm eylemleri sendika genel merkezinin kararı yada bilgisi dahilinde gerçekleştirsek de kendi inisiyatifimizle, onları, en etkili olacak kalıplara sokmayı başarıyorduk. Çok ses getiriyorduk. Eylemlere katılan arkadaşların kendilerine olan güvenleri giderek artıyordu.
24 Nisan 1989 tarihinde Tes-İş sendikası genel merkezinin şiddetle karşı çıkmasına rağmen 24 Nisan 1989 tarihinde Yatağan termik santralinden, Yatağan’daki sendika binasına kadar çoğu zaman Bodrum karayolu kapatılarak yürüyüş gerçekleştirdik. Yaklaşık 1000 işçi arkadaşımızın 5 km. kadar yürüdüğü bu eylem, Yatağan işçilerinin uzun süre devam edecek mücadelesinin başlangıcıdır diyebiliriz. Bu eylem başta ben ve diğer sendika yöneticileri olmak üzere işçilerin, polis sorgusu ve mahkeme süreciyle tanışmalarının da başlangıcıdır. 1989 Nisan ayında başlayıp, Kasım 1990’da başlayan Zonguldak maden işçilerinin grevi ile birlikte 4-8 Ocak 1991 tarihlerinde gerçekleştirdikleri Büyük Ankara Yürüyüşü sürecini kapsayan 1989-91 dönemi, Türkiye işçi sınıfı mücadelesi açısından üzerindeki ölü toprağını attığı önemli bir dönemeç olmuştur.
SONUÇ OLARAK
89 Bahar eylemleri şu sonuçları vermiştir:
1. Kamu işçileri, 12 Eylül’den sonra çok yüksek ücret ve sosyal haklar elde etmelerine imkan veren toplu iş sözleşmeleri imzalamıştır.
2. Özel ve kamuda ücretli çalışanların ücretleri yükselmiştir.
3. Asgari ücret artışı geçmiş yıllara göre daha fazla yükselmiştir.
4. Toplumsal bilinç gelişmiş, toplum sola kaymaya başlamıştır.
5. İşçi Sınıfının kendine güveni artmış, gücünün farkına yeniden varmıştır.
6. Genel Kurullar yılı olan 1989 yılında Türk-İş’e bağlı sendikaların çok büyük bölümünde değişiklikler yaşanmıştır.
Genç, dinamik, işçi sınıfı çıkarlarına uygun davranacağı varsayılan (pek öyle olmadı) yeni sendika yöneticileri seçildi. Çoğunlukla sağ, muhafazakar, “bürokrat” yapıdaki yöneticilerden oluşan Tes-İş Sendikası’nda bile 45 şubesinden 15’inden fazlasında bu anlamda bir değişiklik gerçekleşmişti.
89 Bahar eylemleri, 27. yıldönümünde Türkiye işçi sınıfı mücadele tarihine kaydedilmeyi hak etmiştir.