Suriye'de U Dönüşü; Neden? – Emre Güntekin
Tayyip Erdoğan’ın dün bayram namazı çıkışı sırasında Suriye konusunda yaptığı açıklamalar, AKP’nin Suriye politikasında değişim yaşanacağını gösteriyor.
Erdoğan dün kendine has karmaşık bir dille bu değişimin işaretini verdi: “Burada Esed’siz bu sürecin olması veya geçiş sürecinde belki Esed ile gidilme gibi bir şey olabilir ama asıl olması gereken muhalefetin, bir defa Esed’le zaten bir Suriye geleceğini kimse görmüyor.”
Bu karmaşa belki de Erdoğan’ın Suriye’deki krizin başladığı 2010’dan bu yana yaşanabilecek en keskin dönüşün zorluğundan kaynaklanıyor olabilir. Erdoğan kriz içerisinde Batı’nın Esad rejimine karşı tavır alışını “Kardeşim Esad”dan “zalim Esed”e dönüş yaparak kazanca dönüştürmek isterken, bugün hayalperest Suriye politikasına çekidüzen verme aşamasına gelmiş bulunuyor. Peki bu değişimin sırrı ne?
Daha 2013 mayısında Erdoğan miting kürsüsünden şöyle söylüyordu: “Biz başka devletlere, başka milletlere benzemeyiz. Biz dengeler adına, çıkarlar adına susacak bir devlet değiliz. Susan dilsiz şeytanlardan olmayacağız. Ey Beşşar Esed! Vallahi bunun hesabını vereceksin. Başkalarına gösteremediğin cesareti, ağzında emzik olan kundaktaki bebeğe göstermenin bedelini çok ama çok ağır ödeyeceksin.”
Aradan geçen zaman içerisinde Suriye’ de Esad’lı bir seçenek, bir zamanlar bu fikre mesafeli yaklaşan Batı için de tercih edilebilir bir duruma dönüştü. Özellikle Esad’a karşı savaşan İslamcı grupların liderliğinin IŞİD gibi radikal İslamcı unsurlara geçmesi ABD’yi ikilemde bıraktı. Esad giderse ne olacak sorusu ve arkasındaki belirsizlikler daha yüksek sesle ifade edilmeye başlandı. Esad’ın devrilmesi durumunda Suriye’ deki en ılımlı senaryolar bile ülkenin kaderinin büyük oranda IŞİD ve diğer radikal İslamcı grupların eline düşeceğini dile getiriyor.
Bütün bu süreç boyunca Batı, önceliğini IŞİD karşısında ılımlı muhalifleri güçlendirme çabasına –bunun ne kadar beyhude bir çaba olduğuna parantez içinde yer verelim.- verirken AKP ise tırlarla IŞİD ve cihatçı unsurlara silah göndermeye ve sınırlarını bu unsurlara açmaya devam etti.
Mart 2015’te CIA Direktörü John Brennan şunları dile getirmişti: “Hiçbirimiz; Rusya, ABD, (IŞİD karşıtı) koalisyon ve bölge ülkeleri; Şam’da hükümet ve siyasi kurumların çöküşünü görmek istemiyoruz… Suriye’nin bazı bölgelerinde IŞİD ve El Kaide’yi içeren unsurlar yükselişte. En son isteyeceğimiz şey onların Şam’a yürümesine izin vermek.”
Bu açıklamaların ardından dönemin Dışişleri Bakanı Mevlit Çavuşoğlu “Esed’le müzakere edecek ne var? 200 binden fazla insan öldürmüş ve kimyasal silah kullanmış bir rejimle neyi müzakere edeceksiniz?” sözleriyle tepki göstermişti.
Fakat bu sözlerin söylemesinin ardından ne Suriye’ de ne de Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi sürmüyor.
Sahada IŞİD’e karşı savaşan YPG, Batı’nın en önemli müttefiklerinden biri haline geldi. Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby “Biz YPG’yi terörist örgüt olarak değerlendirmiyoruz. Suriye’de, IŞİD’e karşı mücadelede başarılarını da kanıtladılar. Birlikte çalışmayı sürdüreceğiz” açıklamasını yaparken Erdoğan “Biz, DAİŞ’i de terör örgütü olarak görüyoruz, PYD’yi ve onun yanındaki bu tür kuruluşları, PKK yine aynı şekilde… AB de PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmiştir. Biz terör örgütlerinin elinde onların silahını görünce rahatsız oluyoruz” sözleriyle tepki göstermişti. Fakat Türkiye’nin bu yöndeki itirazlarına rağmen ABD’nin bakış açısında değişiklik yaşanmış değil. ABD YPG ve PYD’yi IŞİD’e karşı Türkiye’den daha tutarlı bir müttefik olarak görmeye devam etmektedir. Aynı şekilde Rusya’da PYD’yi de güvenilir bir müttefik olarak nitelemektedir.
YPG geçtiğimiz aylarda Akçakale’ ye komşu olan Tel Abyad’ı IŞİD’den almış ve Türkiye bu durumu bütün tehditlerine rağmen sadece izlemek zorunda kalmıştı. Şimdi benzeri bir durum YPG’nin uluslararası destekle ele geçirmeye çok yakın olduğu Cerablus için yaşanacaktır. Bu iki kent Rojava’da kantonlar arasındaki bağlantının sağlanması açısından kritik öneme sahip. Bugüne kadar uluslararası güçlere güvenli bölge dayatmasını kabul ettirmeye çalışan AKP’ye hayatın gerçekleri bir Kürt koridoru dayatmış durumda. AKP bu durumu homurdansa da kabullenmek zorunda.
Öte yandan Rusya’da Suriye’ ye etkin bir askeri güç olarak giriş yaparken, ABD ve müttefikleri bu durum karşısında gönülsüz bir kabullenmiş ortaya koymak zorunda kaldı. Hatta Alman Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmaier’in John Kerry ile düzenlediği basın toplantısında ifade ettiği “Rusya’nın bölgede askeri olarak işin içine girmesini büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz.” sözlerinde görüldüğü üzere açıktan olunmayan unsurlar da mevcut. Rusya Suriye’ deki çıkarlarını zedelemeyecek en uygun seçenek olarak uzun süredir Esad’lı bir çözümü dile getiriyordu. Suriye’ deki askeri varlığı bunu şimdilik güvence altına almış görünüyor. Öte yandan Suriye’nin Ortadoğu’daki en yakın müttefiki İran’la Batı arasındaki ilişkiler de bir bahar havasına dönüştü.
Bilindiği üzere Erdoğan geçtiğimiz günlerde yenilenen Moskova Merkez Camisi’nin açılışı için Moskova’daydı ve Putin ile bir görüşme gerçekleştirildi. Dönüşünün hemen ertesi gününde Erdoğan’ın Esad’lı geçişten söz etmesi bu ziyaretin politika değişiminde belirleyici rol oynadığını gösteriyor. ABD ve İsrail gibi tutarlı Esad düşmanlarını ikna eden Rusya’nın Erdoğan’ı ikna etmekte fazla zorlanmadığı tahmin edilebilir.
İşin doğrusu AKP’nin maceracı Suriye politikasının çöküşü çoktandır tescillenmişti. Aradan geçen zaman ve yaşanan fiyaskolar kibirli politikacılara tükürdüğünü yalamayı da öğretiyor. Hem içeride gücü zayıflayan hem de uluslararası alanda itibarı yerlerde gezinen AKP’nin Ortadoğu’da bir oyun kurucu olmadığını hatırlaması ve büyük oyunculara tabi olarak ayakta kalabileceğini doğanın bir yasası olarak kabul etmesi gerekmektedir.