Home / Tarih / Åžeyh Bedrettin’in Duvarsız ve Sınırsız KardeÅŸlik Sofrası

Åžeyh Bedrettin’in Duvarsız ve Sınırsız KardeÅŸlik Sofrası

“onlar bu toprağı,
                 bu kayalardan bakanlar, onu,
üzümü, inciri, narı,
tüyleri baldan sarı,
          sütleri baldan koyu davarları,
ince belli, aslan yeleli atlarıyla
duvarsız ve sınırsız
bir kardeÅŸ sofrası gibi açmıştılar.”

Nazım Hikmet

 

Osmanlı Devleti’nin kuruluÅŸ sürecinden 1600’lere (Kanuni’yle biten dönem) kadarki tarihi ihtiÅŸamın, gücün,
zenginliÄŸin, savaÅŸlarda kazanılan baÅŸarıların tarihi olarak anlatılmıştır hep. Oysa Osmanlı’da devletin boyunduruÄŸu altında, ağır vergilerle inim inim inleyen köylünün de bir tarihi vardır. İhtiÅŸam Osmanlı’nın köylerine uÄŸramış mıdır? Köylüler, toprak kirası ve öşür vergisi ile çifte soyguna uÄŸrarlarken “YaÅŸasın Osmanlı’nın ihtiÅŸamı” diyebilmiÅŸler midir hiç? Åžeyh Bedrettin ve müritlerinin hikâyesi bize bir cevap sunabilir belki. Osmanlı Devleti’nde toprağın mülkiyeti, tek mülk sahibine, padiÅŸaha aitti. Köylünün toprak üzerinde yalnızca temellükü (zilyedi) yani o toprağı iÅŸleme hakkı vardı. Köylü topraktan ürünü alır, büyük kısmını da vergi olarak padiÅŸahtan, onun memurlarından, paÅŸalarından ve din adamlarından oluÅŸan devletlû sınıfına vermek zorunda kalırdı. SavaÅŸ harcamaları, fetihler, askerlik hizmetleri vs. deköylünün belini iyice bükerdi. Zanaat, tarımla iç içe ve kendi kendine yeterlilik düzeyinde; ticaret ise devletin ağır vergileriyle kontrol altında idi.

Åžeyh Bedrettin ve müritlerinin büyük bir etki bıraktığı dönem, 1400’lerin başına, Fetret (Bunalım) Devri adıyla bilinen döneme denk gelir. Osmanlı Devleti’nin topraklarının büyük kısmını istila edip yaÄŸmalayan MoÄŸollarla yapılan Ankara Savaşı’nda padiÅŸah Yıldırım Bayezid esir düşmüş ve öldürülmüştü. Taht kavgalarıyla ve MoÄŸol istilasının yarattığı sefalet ve yıkımla geçen dönem, toplumsal huzursuzluÄŸun ortaya çıkması için çok elveriÅŸli bir ortam sunuyordu. Tarihin bazen açık, bazen gizliden gizliye yürüyen sınıf savaşımlarının tarihi olduÄŸunu söyler Karl Marks. Kapitalizm öncesi döneme ait toplumlarda sınıf çatışmaları, çoÄŸunlukla çeÅŸitli kılıflara bürünerek yürümektedir. Osmanlı gibi DoÄŸu despotizminin (Asyatik üretim tarzının) egemen olduÄŸu toplumların kendine özgü iç dinamikleri (bireyin topluluÄŸa sıkıca baÄŸlanışına, tarım ile zanaatın birliÄŸine ve kendi kendine yeterliliÄŸe dayanan yapı) bu toplumlarda üretim iliÅŸkilerinin geliÅŸip, var olan koÅŸulları çözmesine karşı daha dirençlidir. Bütün bu etkiler, Osmanlı’da kuruluş döneminin az sayıdaki ve dinsel kılıf altındaki isyanlarının en temel belirleyenleridir.

Topraksız ve yoksul köylüleri etkileyebilecek, onları etrafına toparlayabilecek bir isyanın dini çerçevede olması ve bu çerçevenin Osmanlı’da devletlû sınıfın resmi ideolojisi olan ÅŸeriat yasalarına karşı durması, farklı bir dini algılayış benimsemesi kaçınılmaz görünmektedir. Åžeyh Bedrettin ve müritlerinin tasavvufa yönelmiÅŸ olmaları, onların köylüleri etkileyen dünya görüşlerinin temelini oluÅŸturmaktadır. Åžeyh Bedrettin’in dini düşüncesinde yer alan pek çok unsurun, geçmiÅŸin köylü ayaklanmalarının ideolojik altyapısını hazırlayan Batınîlik, HaÅŸhaÅŸilik, Mazdekîlik gibi düşünce akımlarında da olması ilginçtir. “Her insanın, Tanrının dünya üzerindeki görünümü” olduÄŸunu, insanın Tanrıya kötülüklerden arınarak ulaÅŸabileceÄŸini, bunun da Tanrı ve dolayısıyla insan sevgisinden geçeceÄŸini, kardeÅŸlik ve eÅŸitliÄŸe dayanan bir yeryüzü cennetinin  kurulabileceÄŸini savlayan bu dünya görüşü, akılcılıkla birlikte sezgiciliÄŸe büyük önem verir. Bu anlayış, sömürünün her türlüsüne karşı emeÄŸin kutsallığını savunan, insanlara dünyanın nimetlerinden eÅŸitçe yararlanma olanağını sunan, böylelikle maddi gerçeklik temeli üzerine oturan bir yapıya kavuÅŸur. Bunun sonucu olarak da düzeni deÄŸiÅŸtirme iddiasıyla insanları etrafına toplayan bir hareket doÄŸabilmiÅŸtir.

Åžeyh Bedrettin’in Edirne kazaskeri olması, dini âlimliÄŸi ve bilgeliÄŸi, Edirne’den Konya’ya kadar gezdiÄŸi pek çok yerde düşüncelerinin etkili bir ÅŸekilde yayılmasına hız verdi. Uzun Fetret döneminin sonunda iktidarı ele geçiren Çelebi Mehmet bu duruma tahammül edemezdi ve Bedrettin’i ıznik’e sürgüne gönderdi. Burada baÅŸ müritleri Börklüce Mustafa (Dede Sultan diye de bilinir) ve Torlak Kemal Bedrettin ile buluÅŸtular. Olayların geliÅŸimiyle Börklüce Mustafa, ızmir ve Aydın çevresinde pek çok topraksız ve yoksul köylüyü yanına kazandı. Åžeyhlerin alçakgönüllü yaÅŸantıları ve yoksullukları, köylülerin kendilerini buldukları tarikatlara yönelimlerini hızlandırıyordu. Börklüce’nin Hıristiyan, Rum, Musevi pek çok yoksulu örgütlemiÅŸ ve savaÅŸa çekmiÅŸ olması da dinler üstü bir kardeÅŸlik vurgusunun da yaratılabilmiÅŸ olduÄŸunu göstermektedir. Böylece kendi yaÅŸamlarını ve düzenlerini örgütlemeye baÅŸlayan Bedrettin müritleri, Osmanlı’nın düzeni için ciddi bir tehdit haline geldi. Bedrettin müritleri sapkınlıkla, dinsizlikle suçlandılar; ama asıl suç Osmanlı’nın devletlû sınıflarının çıkarlarına ters düşmekti. Çelebi Mehmet ordularını sürdü Börklüce’nin yalın ayak, başı çıplak orduları üstüne. “On binler verdi sekiz binini.” Kalanlar idam edildiler. Åžeyh Bedrettin, İznik’ten ayaklanma baÅŸlatmak için kaçtığı Deliorman’da yakalandı ve Serez’e getirilip idam edildi.

“Tarihsel, sosyal ÅŸartların zaruri neticesi”ydi, Bedrettin müritlerinin yenilgisi. Üretici güçlerin geliÅŸme düzeyinin düşük olduÄŸu tarihsel koÅŸullarda dini kılıfa bürünmüş bir eÅŸitlikçilik kavgası yenilgiye mahkûmdu. Tıpkı tarihin karanlık sayfalarına gömülmüş binlerce, on binlerce köylü ayaklanması gibi Åžeyh Bedrettin ve müritlerinin isyanı da bastırılacaktı. Ama sömürüye baÅŸkaldıranlar yok edilemezdi, sömürü mevcut olduÄŸu müddetçe. İnsanların eÅŸitlik, özgürlük ve kardeÅŸlik hayalinin nesnel koÅŸulları ancak kapitalizmin geliÅŸmesiyle vücut bulabilmiÅŸlerdir ve büyük kavgayla gelecek güzel günleri yaratmak, kapitalist sömürü düzenini yıkacak işçi sınıfının ellerindedir.

Etiketlendi: