Seçim Bitti, Sıra Krizin Bedelini Ödetme Yarışında – Engin Kara
Yerel seçimler geride kaldı. AKP iktidarı ekonomik krizin dizginlerini yerel seçimlere kadar kontrol altında tutabilmek için kırk takla attı. Kaynaklar, krizin yakıcılığını seçim sonrasına ötelemek için seferber edildi; sermaye gruplarına “kampanyalar” dayatıldı; tanzim satışı yoluyla pazarın ateşi sınırlanmaya çalışıldı… Ama artık bu hamleler için hem maddi hem de manevi motivasyonun sonuna gelindi.
En Kötüsü Geride Kaldı Mı?
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıklamalarını internette şöyle hızlıca bir aradığımızda şunlara rastlıyoruz:
- 4 Ekim 2018: Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Eylül ayı enflasyon rakamlarına ilişkin, “En kötüyü geride bıraktık, Eylül beklentiler açısından en kötünün olduğu aydı…” dedi. Ekonomideki son birkaç aylık sürecin sadece ekonomik boyutu olmadığını, siyasi motivasyonu bulunduğunu vurgulayan Albayrak, bu sürecin normalleşme ve daha iyiye gitme noktasında ilerlediğini söyledi. (Takvim)
- 11 Mart 2019: Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, büyüme rakamlarına ilişkin, “İktisadi faaliyette en kötü geride kalmıştır. Büyümede en kötü beklentiler gerçekleşmemiştir” dedi. […] “2019’a ait güncel veriler, ekonominin hızlı bir toparlanma eğilimine girdiğine, büyümedeki yavaşlamanın geçici bir durumu yansıttığına ve ılımlı toparlanma eğiliminin başladığına işaret etmektedir.” (Sabah)
2018’den bu yana ekonomik krizi konuşuyoruz. Enflasyondaki artış, dövizdeki yukarı tırmanış, işsizlik rakamlarının yükselmesi ve ekonomide (2018’in son çeyreğinde %3’lük) daralma. Saray, uzunca bir süre ekonomik krizin varlığını inkâr etse de, bir noktada durumu manipüle etmeye ve “dış güçler, terör saldırıları” yalanlarına sığındı. Nihayet seçim maratonuna girildikçe, başta Damat Berat olmak üzere AKP cephesinden “en kötüsü geride kaldı” çıkışları geldi. Ancak Damat’ın her “geride kaldı” açıklamasının ardından yeni olumsuz rakamlar ortaya çıkmaya devam etti.
Şimdi yerel seçim motivasyonun da geçmesiyle birlikte Erdoğan ve damadı, ekonominin dizginlerini, basınç ve manipülasyon yoluyla daha fazla elde tutamayacak. Yani ekonomik krizin en kötü noktası geride falan kalmadı. 2019’da ekonomik kriz derinleşerek devam edecek.
Krizin Bedelini Kim Ödeyecek?
Ekonomik kriz, vurduğu ülkedeki herkesi aynı yönde etkilemiyor. Krizin bedelinin en keskin yansımasını emekçiler hissediyor. Esnaf ve küçük burjuvazi krizin yıkımından payını alırken, büyük burjuvazi açısından sermaye yoğunlaşması süregidiyor. Birileri batarken, birileri de pastadaki payını büyütüyor. Sermaye cephesi, kâr oranlarını korumaya çalışarak faturayı emekçilere kesmeye çalışıyor.
Yani hakikaten aynı gemide değiliz. Servet sahibi küçük bir azınlık ile mülksüz milyonların çıkarı bir değil, tam tersine keskin bir karşıtlık var. Bu yüzden ekonomik kriz bir “vatan millet bekası” sorunu değil. Ekonomik kriz, emekçilerle sömürenler arasındaki kavganın ekonomik açıdan en şiddetli noktası.
Türkiye’dekine benzer bir ekonomik duruma sahip olan Arjantin, bizim için de özel bir gösterge. Ekonomik krizin daha derin yaşandığı Arjantin, çoktan IMF’nin kapısını çalmış durumda. Döviz, enflasyon vb. sorunlar çok daha keskin şekilde yaşanıyor.
Ancak Arjantin’de sosyalist sol, oldukça güçlü durumda. Emekçiler örgütlü oldukları için kriz nedeniyle kapitalist düzenden gelen saldırılara karşı çıkabiliyor. Sağcı Devlet Başkanı Macri, IMF paketini onaylamasına rağmen emekçilere yönelik saldırıları tek seferde gerçekleştiremiyor.
Arjantin’de bu tabloyu mümkün kılan, sosyalist solun emek siyaseti yürütmesi. Yoksullar ve zenginler, mülksüzler ve sermaye sahipleri arasındaki çelişkileri siyasi temel alan Arjantinli sosyalistler, emekçilere kitlesel olarak ulaşmayı başarıyor.
Sosyalist Emekçi Alternatifi Örgütleyelim!
Mesele tam olarak bu: Ekonomik kriz koşullarında örgütlü olan ayakta kalıyor, örgütsüz olan yeniliyor. Arjantin’de emekçiler, şimdiye kadar halka yönelik ekonomik saldırılara belirli ölçülerde karşı çıkabildi. Türkiye’de ise emekçilerin örgütsüzlüğü, dağınıklığı, solun önemli bir kısmının emek siyasetinden uzaklığı gibi nedenlerle patronlar, ekonomik krizin bedelini AKP eliyle emekçilere fatura etmeye çalışıyor.
Bu tabloyu değiştirmek bizim elimizde. Görev çok basit olmayabilir ama çok karmaşık da değil: Emekçileri temel alan sosyalist bir siyaseti güçlendirmek, emekçilerin örgütlemek, krizin bedelini patronlara ve AKP iktidarına kesmek için mücadele etmek!
Yerel seçimlerde görüldü ki AKP emekçi yığınlardan ve gençlerden bir basınç almaya başladı. Muhafazakâr ve örgütsüz emekçi yığınları da AKP’ye mahkûm etmemek için onları AKP’den kopartacak bir siyasi hattı örmek; seçimlerdeki basıncı derinleştirmek için sosyalist emekçi bir alternatifi yaratmak zorundayız.
Ekmek ve hürriyeti kazanmak bizim elimizde!