Sağlık Emekçilerinin Piyasacı Sağlık Politikalarıyla İmtihanı – Arzu Görmez
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüsü salgınının kapitalist sistemdeki tüm çatlakları derinleştirdiği günlerden geçiyoruz. Bu çatlakların en derinleştiği alanlardan biri sağlık sistemi. Salgınla beraber kamusal sağlık hizmetinin ne denli önemli olduğu ve sermayenin kar hırsına terk edilmesinin nasıl büyük sorunlar ortaya çıkabileceği bir kez daha görülüyor. Başta İtalya, ABD, İspanya olmak üzere pek çok ülkede neoliberalizmin pençesindeki sağlık sistemi can çekişmeye devam ederken Türkiye’de de vakaların durumu ağırlaştıkça sağlık sisteminin ne kadar yetersiz olduğu gözler önüne seriliyor. Sağlık sistemindeki sıkıntılar sağlık emekçileri tarafından sıklıkla dile getiriliyor.
Dünyanın hemen hemen her yerinde sağlık çalışanları salgına karşı egemenlerin tüm sorumsuzluklarına rağmen kendi canlarını riske atarak, çok yoğun bir tempoyla hayat kurtarmaya devam ediyor. Savaştıkları şeyin sadece salgın olmadığını biliyorlar. Salgından beter neoliberal politikalar, ne sağlık emekçilerinin ne de yoksul emekçi halkların sağlığını önemsiyor. Sağlık çalışanları en basit koruyucu önlemlerden olan eldiven, maske, yüz koruyucu siperlik ve el dezenfektanı gibi malzemelerin yeterince temin edilmediği şartlarda çalışmaya mahkum ediliyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) 60 ilde 304 hastanede çalışan sağlık emekçileriyle yaptığı anketin sonuçları Covid-19 hastalığına karşı hastanelerin hala çok yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor. SES’in yaptığı ankette en dikkat çeken kısımlar şöyle sıralanabilir:
Koruyucu Malzeme tablosu:
- Hastanelerin yüzde 68’inde önlük sayıları yetersiz. Tek kullanımlık sıvı geçirimsiz önlük hastanelerin yüzde 34’ünde hiç yok, yüzde 57’sindeyse yeterli sayıda bulunmuyor. Tek kullanımlık tulum hastanelerin yüzde 39’unda hiç yok, yüzde 48’inde yeterince bulunmuyor.
- N-95 maske hastanelerin yüzde 17’sinde hiç yok, yüzde 71’inde var ama yeterli sayıda bulunmuyor. Cerrahi maskeyse hastanelerin yüzde 68’inde yeterli sayıda yok.
- Hastanelerin yüzde 58’inde el dezenfektanı, yüzde 44’ünde yer dezenfektanı yetersiz, yüzde 77’sinde alkollü mendil bulunmuyor.
- Eldiven sayısı her üç kurumdan birinde yeterli sayıda değil. Yüz koruyucu siperlik kurumların yüzde 40’ında hiç yok, yüzde 45’indeyse yeterli sayıda bulunmuyor. Gözlük kurumların yüzde 20’sinde hiç yok, yüzde 68’inde yeterli sayıda değil.
- Kişisel koruyucu donanım kriterlerine uygun kullanım oldukça düşük. Örneğin 8 saatte bir değişmesi gereken N-95 maskesinin 24 saat boyunca değiştirilmeden kullanıldığı hatta cerrahi maske de dahil gün içerisinde 1 maske kullanım haklarının bulunduğu, yine sağlık çalışanlarının birden fazla kumaş maske alarak bunları yıkayarak kullandığı haberleri çokça duyuyoruz.
Polikliniklerin durumu:
- Polikliniklerde acil olmayan randavuların iptal edilmesi hastalığın bulaş riskini en aza indirebilmek adına önemliydi. Fakat kamu özel ortaklığı olan ve kar amacı güden şehir hastanelerinde acil olmayan hasta muayenesine devam edilmesi konusunda ısrar edildiği anket sonuçlarına yansıyor.
- Hastanelerin yüzde 62’sinde zorunlu olmayan kontrollerin ertelendiği, yüzde 56’sında bazı polikliniklerde randevuların iptal edildiği ve yüzde 15’inde polikliniklerin kapatıldığı belirtilmiş. Ama hala hastanelerin yüzde 13’ünde polikliniklerin aynı şekilde devam ettiği de anket sonuçlarından ortaya çıkıyor.
İzolasyon odaları yetersiz:
- Hastanelerin yüzde 61’inde halen hasta-hasta yakını ile sağlık çalışanlarının girişleri ayrı değildir. Hastanelerin sadece yüzde 6’sı girişleri tamamen ayırmıştır.
- Acil servislerde Covid-19 kuşkulu olguların ayrı bir girişten kabul edilmesi hastanelerin sadece yüzde 54’ünde sağlanabilmiştir. İzolasyon odalarının sayısı ve nitelikçe yeterli olması hastanelerin sadece yüzde 7’sinde sağlanmıştır. Hastanelerin yüzde 44’ünde izolasyon odaları sayıca yeterli olsa da nitelik olarak yetersizdir.
Hastanelerdeki eğitim oranları:
- Hastanelerin yüzde 26’sında Covid-19 ile ilgili eğitim, yüzde 20’sinde el hijyeni ile ilgili eğitim, yüzde 48’inde solunumsal hijyene yönelik eğitim verilmemiştir. “Sağlık çalışanlarına periyodik olarak Covid-19 gözetimi yapılıyor mu?” sorusuna ise yüzde 66 oranında “yapılmıyor” yanıtı verildi.
Sağlık emekçilerinin çalışma süreleri düzenlenme durumu:
- Hastanelerin yüzde 32’sinde Covid-19 tanılı hasta bakımına yönelik yeni bir çalışma düzenine geçilmemiştir. Bununla birlikte hastanelerin yüzde 25’inde günlük vardiya sistemi, yüzde 19’unda haftalık vardiya sisteminde değişiklikler ve yüzde 8.7’sinde gün içi (belirli saatlerde rotasyonlar) vardiya sistemi oluşturulabilmiştir. Genel çalışma düzeni programları açısından Hastanelerin yüzde 37’sinde çalışma sürelerine yönelik düzenleme yapılmamıştır.
Türk Tabipleri Birliği de (TTB) geçtiğimiz günlerde “Sağlık Çalışanlarının Covid-19 Virüsüne Maruz Kalımına İlişkin Risk Değerlendirmesi” anketi gerçekleştirdi. TTB’nin anketi de benzer sonuçlar içeriyor.
Anket sonuçlarında da görüldüğü gibi sağlık emekçileri hayat kurtarmaya çalışırken; aynı zamanda yaşam mücadelesi veriyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, enfekte olmuş sağlık çalışanı sayısının 601 olduğunu açıklarken insan aklıyla alay eden “sayının bu kadar hızlı yayılabileceğini bilmiyordum” ifadesini kullanmıştı. Sağlık emekçilerine yaygın test yapılmadığını ve bu sayının sadece buz dağının görünen yüzü olduğunun farkındayız. Riskli grupta bulunan sağlık çalışanlarının bu süreçte idari izinli sayılmadığını, hatta salgına yakalanan aile hekimlerinin maaşlarında kesinti yapıldığı yetmiyormuş gibi bir de hastalıkla cebelleşirken yerlerine çalışacak bir hekim bulunması konusunda mobinge maruz kaldıklarının haberlerini duyuyoruz. Fahrettin Koca’nın kurucusu olduğu Medipol Hastane zincirlerinde temizlik personeli, hemşire ve doktor dışındaki diğer personelleri ücretsiz izine çıkartıldığını göz önüne alırsak iktidarın sağlık emekçilerine yaklaşımını özetlemiş oluruz. Yani sadece ölen hekimlerin ardından göz yaşı dökmekle gerçeklerin üzeri örtülemiyor. Çapa Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu başta olmak üzere Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren sağlık emekçilerinin durumu basına ve kamuoyuna bu kadar yoğun bir şekilde yansımasaydı muhtemelen bu gözyaşlarına da gerek görülmeyecekti.
Tüm dünyadaki sağlık emekçilerin hayatları tarajik sahnelere dönüşmüş durumda. Geçtiğimiz günlerde 57 yaşındaki Marcello Natali adlı bir İtalyan doktor stokta kalmadığı için eldivensiz çalışmak zorunda bırakıldı ve hayatını kaybetti. Daha önce Euronews’e verdiği röportajda kendisinin de yaşadığı Codogno kasabasındaki hastanede, 35 doktor içinde 14’ünün karantinada olduğunu söyleyerek İtalyan doktorların yaşadığı trajediyi dile getirmişti. Yine ABD’de bir hemşirenin Covid-19 hastalarına maskesiz bir şekilde müdahaleye zorlanması üzerine ağlayarak görevinden istifa etmesi karşılaştığımız sayısız örnekten bir tanesi.
In tears, a nurse says she quit her job after she was asked to work in a coronavirus ICU without a face mask: “America is not prepared, and nurses are not being protected” https://t.co/ywoSuLOPYP pic.twitter.com/S5BsnlO5nt
— CBS News (@CBSNews) April 5, 2020
Türkiye’de ise iktidar, eksikleri dile getiren sağlık emekçilerine polisiye önlemlerle, onur kırıcı özür videolarıyla baskı kuruyor. Eksikleri dile getirmek isteyen Dev Sağlık İş üyelerinin geçtiğimiz günlerde yaka paça gözaltına alınması, eksikleri dile getiren hekimlerin özür mektubu, videosu yayınlamak zorunda bırakılması, TTB gibi salgınla mücadelenin en ön cephesinde ve merkezinde yer alan bir meslek örgütünün iktidar tarafından dışlanması ve muhalif kimliği nedeniyle karşılaştığı siyasi baskılar da ülkenin gerçekleri. Piyasacı-neoliberal mantık bundan öte bir alternatif yaratmaktan aciz. Yetersizlikleri görmezden gelerek, emekçileri susturarak ve sağlıklarını göz göre göre tehlikeye atarak salgınla mücadele yürütülemez. Sağlık emekçileri bundan böyle sadece salgına karşı değil, bu piyasacı zihniyete karşı da mücadele etmek zorunda!