Refik Durbaş’ın Ardından: Ölüm Ne yana Düşer Usta?
Şiir sanatının önemli isimlerinden Şair Refik Durbaş 74 yaşında yaşamını yitirdi. Durbaş uzunca bir süredir diyaliz tedavisi görürken, diğer yandan akciğer kanseri tedavisi görüyordu.
Refik Durbaş muhalif şiir geleneğinin önemli halkalarından birisi oldu. 60’lı ve 70’li yıllarda Türk edebiyatının en öneli şairleriyle ilişki içerisine girmişti. Röportajında Behçet Necatigil’le olan ilişkisini hocasının nasıl karşıladığını şu şekilde anlatır ve bu ifadeler dönemin ruhunu anlamak açısından önem taşır:
“Öğrenim hayatıma üniversiteye kadar İzmir’de devam ettim. Daha sonra İstanbul’a geldim. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı’nı kazanmıştım. Önce çok sevindim, ama okula başladığım ilk gün sanki bir nefret çöktü üzerime. Çünkü, edebiyat okuyacağımı düşünmüştüm. Eski yazıyla falan karşılaşınca soğudum. O yıllarda Behçet Necatigil, Cemal Süreya, A. Kadir’le birlikte arkadaşlık yapıyor, Soyut dergisinde şiirlerim çıkıyordu. Hatta üniversitede ki hocamız Mehmet Kaplan beni Necatigil’in öğrencisi sanıyordu. Bir süre sonra sen bu solcularla arkadaş olma, şiirini bozarlar demeye başladı. Bu arada çalıştığım Yeni İstanbul gazetesinden, Cumhuriyet Gazetesine geçmiştim. 12 Mart oldu. Bu işleri sürdürürken, bir yandan da okula devam ediyorum. Tezimi hazırladım, hocaya sundum.” Ne ulan tez mez yok sana, komünist gazetede çalışıyorsun” dedi. Bunun üzerine bir daha okula uğramadım.”
12 Eylül’ün ardından esen liberalizm ve bireycilik rüzgarı kendisine muhalif diyen birçok sanatçıyı ve aydını da etkisi altına almıştı. Refik Durbaş bu dönemde de çizgisini kaybetmeyen isimlerden biriydi. Geçmişin kaybolan politik ruhunu ve sanattaki bireycileşmeyi röportajında şu şekilde sorguluyordu: “Bence şiiri Özal bozdu. Liberalizmin gelmesi, Sovyet sisteminin yıkılması… Devrimci şiir, sosyalist şiir diyorlar, Papirüs’te, Evrensel’de yayımlanan şiirlere bakıyorum, “Ey işçi, yumruğunu sık, ayağa kalk” demeyi devrimci şiir sanıyorlar. Önce şiir olacak. İnsanı anlatacak. Onun içinde devrim de vardır, aşk da vardır, hüzün de vardır. Özal gelince slogan şairi olmayayım kaygısıyla bireysel şiirler yazıldı. Her şey karmakarışık oldu. Bugün yaşanan da o karmaşa bence…”
Genç kuşakların hafızalarında Refik Durbaş’a dair kalan en önemli eser Zülfü Livaneli, İlkay Akkaya gibi usta sanatçıların seslendirdiği “Çırak Aranıyor” şiiri olacaktır kuşkusuz. Refik Durbaş şiirlerinde ölüm, yalnızlık gibi insana dair sorunları sıklıkla sorgular. Fakat Durbaş’ın geriye bıraktığı miras korunmak isteniyorsa günümüzde savaşların ve acıların yoğun olduğu coğrafyamızda, Barış Koyun Çocukların Adını şiirine kulak verilmelidir:
Oyunu sever bütün çocuklar
birdirbir, uzun eşek, körebe
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
oyun sözcüğünün halkların dilinde
(Oyun koyun çocukların adını)
Savaşa karşıdır bütün çocuklar
kışın: kar altında her sabah
tükenip erise de solgun nefesi
yazın: göğsü sırmalı fabrikalarda
çarkları döndürse de yoksul alevi
savaşa karşıdır bütün çocuklar
nice ölümlerden geçmişlerdir
nice rüzgarlar içmişlerdir
gelincik tarlası çocuklar
(Emek koyun çocukların adını)
Gökyüzünün penceresinden şimdi
bir kuş havalansa
kanat çırpışlarında
hayatın yağmalanmış sevinci
– Kuş uçar rüzgar kalır
(Sevinç koyun çocukların adını)
Uzay denizlerinde şimdi
bir balık ağlasa
gözyaşı billurlarında
yüz bin umut kıvılcımı
– Alev uçar nazar kalır
(Umut koyun çocukların adını)
Çocuk bahçelerinde şimdi
bir çiçek açsa
hüzün sevince dönüşür
sevinç çiçeğe
– Ölüm uçar çocuklar kalır
(Mutluluk koyun çocukların adını)
Barıştan yanadır bütün çocuklar
sabah: kuşatılmış bir toplama kampında
ayrılığın tepsisini okşasa da elleri
akşam: yıldızların mor orağıyla
sessizliği devşirse de yetim öksüz sesi
barıştan yanadır bütün çocuklar
nice çığlık emmişlerdir
nice korku gezmislerdir
yürekten hisli sevmişlerdir
güvercin harmanı çocuklar
(Devrim koyun çocukların adını)
Barışı sever bütün çocuklar
beştaş, saklambaç, elim sende
bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez
barıs sözcüğünün halkların dilinde