AKP’nin Aile Politikası ve Nafaka Hakkı – Derya Koca

AKP’nin Aile Politikası ve Nafaka Hakkı – Derya Koca

Bu yazı Sosyalist Gündem dergisinin 7. sayısında yayınlanmıştır.

AKP iktidarının kadınların özgür bir yaşam kurmasıyla büyük derdi var. Binali Yıldırım gibiler üzerinden bu konudaki karın ağrıları kimi zaman açıklık kazanıyor. Yıldırım, geçtiğimiz günlerde iktidarın kadına bakışını özetleyen bir anekdotla karşımızdaydı. Kendi sözleriyle paylaşalım: “Türkiye’nin toplam sosyal destekleri 2002’de 3 milyar 100 milyondu, şu an yıllık 52 milyar lira sosyal destek yapılıyor. Ancak önceki ziyaretlerden birinde yaşlı bir amca geldi, hanımı vefat etmiş evlenecek, bir türlü evlenemiyor, beni evlendir dedi. Hanımlara para veriyorsunuz kimse yüzümüze bakmıyor, evlenemiyoruz dedi. Dolayısıyla sosyal devletin de ölçüsünü, ayarını yerinde tutmakta fayda var.”

Yıldırım’ın kadının kendi hayatını şekillendirme hakkına sahip olabileceği bir gelire sahip olmasını aileye bir saldırı gibi görmesinin yanında bunu sosyal devlet uygulamalarına saldırmanın meşruiyet aracına dönüştürmek istediği de açık. Mesele sadece yoksul dul kadınlara ödenen aylık 275 liralık aylık da değil. Ölen babanın ya da annenin emekli maaşını çalışmayan, evlenmemiş kızının ya da ölen kocanın emekli maaşını karısının almasıyla da dertleri var.

AKP, kadın konusundaki muhafazakâr bakışının yaşama geçmesine büyük imkânlar veren bir dönemin evladı. Neoliberalizm dünyanın her köşesinde sosyal devletin altını dinamitleyerek kadınlar için koşulları daha da kötüleştirdi; kapitalist sistemin mağdurlarına belli ölçüde destek sunan yardımları ortadan kaldırarak içinde ne yaşanırsa yaşansın aileyi daha kaçınılmaz bir kader haline getirdi.

Kapitalizm ve Aile

Kapitalizm açısından aile ekonomik açıdan önemli bir yerde duruyor. Kapitalistlerin aslında bedelini maaş içinde vermesi gereken ev işleri ve çocuk bakımını, aile içinde kadınlar bedavaya halletmiş oluyor. Hem ailenin bütün çalışan fertleri ertesi işgününe patronlara neredeyse sıfır maliyetle hazır oluyor hem de yeni emekçi kuşaklar bedavadan yetişiyor. Düşünün; dünyanın gelişmiş birçok ülkesinde eşcinseller bile aile kurumunun içine dâhil edilmiş durumda. İdeolojik açıdan ise aile sistemin kendini var eden egemen fikirlerinin yeni kuşaklara ilk kez aktarıldığı önemli bir yapı olduğunu da unutmamak lazım.

Kapitalizm dinamik bir sistem olduğundan aileyi günün gereklerine uygun değişikliklerle korumayı (eşcinsel evlilikler, tek ebeveynli aileler) beceriyor. Sağ ise bu konuda daha tutucu. İstiyor ki geleneksel aile yapısı olduğu gibi korunsun; kadın çalışmasın, ana rahmine düşen her çocuk ne olursa olsun dünyaya gelsin, erkek evin tek otoritesi olsun… İslamcı bakışıyla AKP bu yaklaşımın daha keskin bir örneğini sergiliyor. Kadını kendi ayakları üzerinde durmasına katkı sağlayabilecek, kendi kararlarını almasına imkân veren her hakka (kürtaj, nafaka, boşanma, dul maaşı vb.) düşmanlık etmeleri bu yüzden.

AKP’nin kadının özgürleşmesine yönelik düşmanca pratiği, kadını başka açılardan da vuruyor. Otoriter iktidarın çimentosu olan muhafazakârlığın kadın düşmanı fikirleri toplumda hâkim kılındıkça, kadın cinayetleri artıyor ve kadına yönelik şiddetin kan deryası toplumu sarıyor. Şiddetten kaçınmak için boşanmanın kolaylaştırılması, tehdit altındaki kadınlara koruma verilmesi, boşanan kadına yeni bir yaşam kurabilme imkânlarının sağlanması gerekiyor. Yoksa bu sarmaldan çıkılamaz.

Boşanmayı zorlaştıran her adım aslında kadına yönelik şiddetin yolunu döşüyor. Yasada var olan boşanma hakkını toplumsal olarak imkânsız hale getirerek, yardım isteyen kadınları görmezden gelerek boşanmaların önüne geçmeye çalışan ve böylece cinayetlerin, şiddetin önünü açan iktidar bir yandan da “doğru bulmuyoruz, kınıyoruz, en ağır şekilde cezalandırılacaklar” cümleleriyle işin içinden sıyrılmayı tercih ediyor.

Nafaka Hakkı Üzerine: Gerçekler ve Yalanlar

Kadınlar yoksul. Kadın istihdamı %30’u bile görmüyor. Yani, kadınların ezici çoğunluğu işsiz. Bu durum, kadınları şiddete, istemedikleri evliliklere “katlanmaya” itiyor çünkü gidecek bir yeri olmayan, beş parası olmayan kadın için daha iyi bir seçenek yok.

Tarihsel olarak kazanılmış bazı haklar ise kadının işte bu durumuna karşı var: nafaka hakkı gibi. İlki, bir süredir bolca manipülasyonla gündeme getirildi. Yalanlara ve çarpıtmaya dayalı bir propagandayla nafakanın ödeyeni mağdur, alanı zengin ettiğine dair garip bir algı yaratılıyor. Burada yasal boyutuna her yönüyle değinemeyeceksek de kısaca belirtmekte fayda var: Nafaka, boşanmada yoksul olan tarafın yoksulluğu süresince ve çocukların bakımını alan tarafa katkı yapmak üzere ödenen ve servet sahibi değilseniz çok cüz’i miktarlardaki ödemedir.

Nafaka, boşanma sürecinde temelde iki şekilde karşımıza çıkıyor; yoksulluk nafakası ve iştirak nafakası. İştirak nafakası, velayeti almayan ebeveynin çocukların bakım masraflarına katılımını ifade eder. Bu nafaka biçimine de süre sınırı konulması nafaka karşıtı kampanyanın taleplerinden olsa da toplum nezdinde tepki göreceği için arka planda duruyor.

Nafaka karşıtı kampanyanın asıl hedefinde boşanılan eşe bağlanan yoksulluk nafakası var. Peki, iktidar çevresinin “sınırsız ve haksız ödeme” diye diline doladığı bu nafaka hakkı yasada nasıl tarifleniyor? Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesine göre “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”

Nafaka sadece kadınlara değil ekonomik gücü olmadığı takdirde erkeklere de bağlanabiliyor. Uygulamada nafaka alan tarafın kadın olması, kadınların çalışma yaşamının dışına itilmesinden, yoksul olmasından kaynaklanıyor. Yasa, nafakayı kadına değil mağdura veriyor. Kadınların bu toplumdaki yeri nedeniyle de nafaka alanların çoğu kadın.

1988’de yapılan bir değişiklikle yoksulluk nafakasının 1 yıllık süre sınırı kaldırılmıştı. Nafaka karşıtı çevrelerin diline doladığı 5-10 örneğe karşılık her yıl binlerce boşanma yaşanıyor. 2010’lu yıllar boyunca her yıl ortalama 120-130 bin boşanma yaşandı. Adalet Bakanlığı’nın kendi istatistiklerine göre 2014 yılında bu boşanmaların yaklaşık 3 bininde yoksulluk nafakası talebiyle bir dava sürdürüldüğünü görüyoruz. Yani mesele birkaç on tane kötü örnek yaşayan erkeğin dramından öte, yüzbinlerce kadının hayatını ilgilendiren bir mesele.

Bir de nafaka miktarı hakkında söylenen yalanlar var ki ardı arkası gelmiyor. Kadınların çoğunun aldığı yoksulluk nafakası 300 TL’yi geçmiyor. Zaten bu nafaka türü, karşı tarafın gelirine göre düzenleniyor.

Yine, yalan yanlış anlatıldığının aksine nafaka süresiz değil. Kadının iş bulması, yoksulluk durumunun ortadan kalkması ya da yeniden evlenmesi ile nafaka kaldırılabilir. Tarafların durumunun değişmesi ile nafaka azaltılabilir ya da tamamen kaldırılabilir. Dahası, eşi yoksul olan yoksul eş nafaka alamaz. Düzenli gelire sahip, yeniden evlenmiş, mesleği olup çalışmamayı tercih eden ya da devlet yardımı alan kişiler zaten hali hazırda kanunlara göre nafaka alamamaktadır. Yani, nafakayı ödeyenin de ödeme gücünün varlığı yasada gözetilmektedir. Hiçbir insan 300 TL gibi komik bir parayı almak için boşanmaz ya da işsiz kalmayı tercih etmez. Aksini iddia edenlerin aklındaki fitne elbette başka!

Asıl Amaç Ne?

Hiçbir şeye yetmeyecek komik bir miktarın haksız zenginleşme yaratması söylemi, (işsizlik ve yoksulluk temel alındığından çoğunlukla kadınlara ödenen) nafakanın hedef tahtasına oturtulmasına neden oldu. Ortada bu durumdan mağdur sayısız erkek varmış gibi yalanlarla nafaka hakkına el uzatılıyor. Oysa dert başka: kadınların boşanması durumunda nafaka hakkına sahip olması hiç değilse beş parasız kalması karşısında bir dayanak. AKP’nin derdi ise boşanmaların önüne geçmek, kadınları çaresiz bırakarak boşanma düşüncesini akıllarından silmeye çalışmak. Yani “zorla güzellik”i, “ekonomik zor” ile sağlamak.

Boşanma hakkınız var ama boşanamazsınız: Şiddete, yoksulluğa ve istemediğiniz evliliklere yoksul olduğunuz için katlanırsınız. Evlenmeme hakkınız var ama evlenmezseniz “dul halinizle” açlıktan ölürsünüz. Alın size kapitalizmin AKP soslu özgürlük dünyası.

Boşanan Kadınların İstihdamına Öncelik!

Kadınların yoksullukla cebelleştiği bir ülkede sosyal bir hak olarak nafaka ya da dul maaşı gibi haklarımızı yaşamsal hiçbir gideri karşılamaya yetmese de savunacağız. Onların ortadan kalkması, kadınların tarihsel kazanımların ortadan kalkması anlamına gelecek. Hakları kazanmak zordur ve büyük mücadeleler ister. Kadınların haklarına uzatılan her el, emekçinin hakkına yönelik her saldırı sadece bugünü değil yarını, gelecek kuşakları derinden etkileyecek. Bugün, basit bir tartışma gibi gösterilen nafaka ve dul maaşı tartışması kadınların evliliği sürdürüp sürdürmemeye karar verme hakkının fiilen ortadan kaldırılması, yoksul kadınların en dibe itilmesi anlamını taşıyor. Ama tekrar edelim: Kadınlar, yoksul olduğu oranda bu ödemeleri alabiliyor. Ve hiç kimse yoksulluğu tercih etmez, yoksul kalmak uğruna dul maaşı ve nafaka almaz.

Kadınları yoksulluktan kurtarmak için ise bugün acilen ülkenin gündemine sokulması gereken talepler var:

  • İşsiz kadınlara istihdam ve işsizlik ödeneğinde öncelik.
  • Boşanan kadınlara İş Kurumu’nca öncelikli iş bulunması.
  • Çalışan kadınlara kreş hakkının koşulsuz sağlanması.

Bunları sağlayın, üç kuruş nafakaya hiçbir kadının el açmayacağını göreceksiniz.

 

KATEGORİLER