“ÖYLE Mİ ALAY KOMUTANI!” – Bir Kitap ve Dönem Değerlendirmesi | Erol Soğancı
TES-İŞ Sendikası 1987-2006 dönemi Yatağan Şube Başkanı Erol Soğancı, yine kendisi gibi ömrünü sendikal mücadeleye vermiş olan Kamil Kartal’ın mücadele hayatını anlatan “Öyle Mi Alay Komutanı! – Sınıf Hareketiyle İç İçe Bir Ömür” kitabı ve Kamil Kartal’la kesişen mücadele geçmişini kaleme aldı.
Kartal’ın kitabı Notabene yayınları tarafından 2021 sonlarında basıldı.
Yazı ilk kez İzmir 9 Eylül Gazetesi’nden yayımlanmıştır.
Yazıdaki alt başlıklar, Sosyalist Gündem tarafından eklenmiştir.
Daha önce sosyal medyada belirttiğim gibi kitapta bariz ve çok sayıda editör ve yayınevi hataları var. Anlatım ve ifade eksikliği ile imla hataları da çok fazla. Umarım sonraki basımlarda düzeltilir.
Kolektif bir kitap olması önemli. Sürece başkalarının gözü ile de bakılmış olması çok değerli. Kitabın yazarı ve kahramanı Kâmil Kartal da olumlu ve olumsuz yanları ile değerlendirilmiş.
Bu tür kitapların 250-300 sayfa olması öngörülür. Bu kitap neredeyse 500 sayfa olmuş. Anlatılmak istenen başaralı bir şekilde aktarılmış.
“Öyle Mi Alay Komutanı” Kitabı ve Kamil Kartal’ın Mücadelesi
Anlatılan 1975’lerden başlayarak sadece işçi sınıfı, sendika ve siyasal mücadele tarihi ve anılar değil. 12 Eylül öncesinde ülkenin en büyük kitlesine sahip Devrimci-Yol sol-sosyalist örgütünün büyüyüp gelişmesi ve sönümlenmesi iyi verilmiş. İşçi sınıfı, sendikalar ve sosyalistlerin üzerinden silindir gibi geçilip ezilmesi güzel anlatılmış. Disk yönetiminin bazı istisnalar dışında 12 Eylül’cülere nasıl teslim olduğu ironik bir şekilde verilmiş. Genel-İş’e daha sonraki dönemlerde uzun süre genel başkanlık da yapan İsmail Hakkı Önal’ın sıkıyönetim komutanlığına giderken şoför arkadaşa “sen bekle ben biraz sonra geleceğim” demesi ve bir daha gelememesi ironik bir şekilde anlatılıyor. Disk’in direnmeden teslim olması ve siyasal örgütlerin perspektifsizliği güzel anlatılıyor.
Kitapta çok aktör var. Kamil Kartal’dan sonraki en önemli aktör Ferda Koç. Kitabın son bölümü olan SOMA sürecinde Başaran Aksu’nun hakkının verilmesini değerli buluyorum.
Özellikle SOMA bölümünde aynı gelenekten gelen, halen Disk genel başkanı olan Arzu Çerkezoğlu’nun Devrimci Sağlık-İş’e genel başkan olmasında en önemli katkıyı veren Kamil Kartal veriyor. Ancak Dev Maden-Sen genel başkanı Tayfun Görgün ile işbirliği yaparak yetki alınmasını önleyen, şimdiki DİSK genel başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun rolü kabul edilemez cinsten, Tayfun Görgün başkanınki de öyle.
Kamil Kartal’ın Enerji-Sen’de iken mücadele arkadaşları Doktor Ali Çerkezoğlu ve Doktor Arzu Çerkezoğlu’ndan ısrarla bir elektrik mühendisi istemesi çok önemli. Eğitim ve kültür önemli diye düşünüyor. Bence yanılgısı tüm solcu mühendislerin Çetin Uygur ağabey gibi olacağı yanılgısıydı. “Yollanan mühendis” faydalı olmadığı gibi çok zarar vermiş.
Sendikaların, toplu sözleşmelere mühendis ve diğer yöneticilerinin kapsam dışında tutma istekleri barizdir. İşçiler, mühendisleri pek sevmezler. Ama iyisi çıkınca da sonuna kadar arkasında dururlar. Çetin Uygur’da olduğu gibi.
Genel-İş genel başkanı da olan İsmail Hakkı Önal avukattı. Genel-İş’in örgütlenmesinin önündeki en önemli öznelerden birisi de yakından tanıdığım Belediye-İş sendikası başkanlarından Çetin Göçer ve efsane başkan Hüseyin Pala’dan sonra genel başkan olan Fuat Alan lisans eğitimliydi. Başarılı bir sendikacı değildi ama. Bildiğim kadarı ile Dev Maden-Sen genel başkanı Tayfun Gördü de lisans eğitimli.
Kitabın bu bölümünden çıkarılacak ders; eğitimlilik konusunda önyargılı olmamak gerekli. Kamil Kartal da benim gibi çok eğitimli olmasa da Türkiye’nin en etkili sendikacılarından biri olduğu ortadadır.
Kamil Kartal ile aynı yaştayız ve benzer süreçlerden geçmişiz. Fakat aramızda bir fark var. Kamil; Devrimci-Yol hareketinin 4 aylık sağlam bir sınıf eğitiminden geçerek başlamış bu işlere. Türkiye proletaryasının merkezi olan İstanbul’da en önemli iş yerlerinden İETT’de Genel-İş süreci ile başlamış. Benim gibi taşradaki Aydın Belediyesi’nde değil. Aynı süreçte henüz 20 yaşımda iken Genel-İş Sendikası Aydın şubesinde şube eğitim ve sonrasında şube sekreterliği görevlerini üstlenmiştim. Genel-İş’in Ören’de başlayıp Abant’ta sonlanan, SES (Sendika Eğitimcileri Seminerleri) programına katıldım ve Genel-İş’e eğitimci oldum.
Eski Dev-Genç başkanlarından Atilla Sarp Genel-İş eğitim müdürü idi. Bizim grubun başkanı Atilla Sarp idi. Eğitimci olarak Bursa, Çanakkale, Balıkesir ve İstanbul eğitimlerine katılmıştık. Eğitimlerde benim anlattığım konular, Disk ve Genel-İş’in tarihi, Sınıf ve Kitle Sendikacılığının İlkeleri ve Toplumlar Tarihi (İlkel komünal, Köleci, Feodal, Kapitalist, Sosyalist ve kesintisiz olarak Sınıfsız Toplum). Anlattıkça ve özellikle okudukça bilgilerim daha derinleşti. Eksiklerime rağmen “her şeyin sınıfsal olduğu” bilincim o dönemlerde derinleşti. Sınıfsal koşullarımın da bunda etkisi çok tabii. Radikal olduğunu düşünen birçok arkadaşım gibi kimlik politikalarının peşine takılmadım. Kamil Kartal da öyle, sınıfsallık konusunda net. Onu değerli kılan en önemli etmen de o bence.
TES-İŞ Dönemi
1989-92 dönemi Kamil Kartal’la yollarımız kesişti. İlk 4 Mart 1989’da Tes-İş’in en büyük şubelerinden olan İstanbul 1 no’lu şubesinin genel kurulundaki konuşmasını dinledim. Herkes gibi ben de etkilendim. Kitabını adadığı başkan adayı Oktay İşleker ağabey dışında işyeri Komite ve Konsey’lerin oluşturduğu kadro seçilmişti. Kamil Kartal’ın ifadesi ile Tkp’li 11 delege oy vermediği için Oktay İşleker seçilememiş. 12 Eylül Cuntacılarının emekli Disk yöneticileri için getirdiği emeklilerin seçilemeyeceği hükmüne karşı dava açılıp, başkan seçilen Faruk Büyükkucak ağabeyin başkanlığı düşürüldü. Yapılan girişimlerle yasal değişiklikle bu hüküm ortadan kalktı. Yönetimden düşürülen tek sendikacı Faruk Büyükkucak oldu. Sonra uzun süre Türk-İş İstanbul bölge temsilciği görevini sürdürdü. Sendikacılar, Faruk abinin uğradığı haksızlığı bu şekilde gidermiş oldu.
Kamil Kartal; kitabın Tes-İş bölümündeki 104. ve başka sayfalarında benden, bizden de incitmeden söz etmiş. “Yatağan bölgesi termik santrallerinin özelleştirilmesi Erol Soğancı döneminde yapılamadı. İyi başarılı, mücadele ettiler. Ancak bizim Tes-İş genel merkezine karşı vermiş olduğumuz mücadelede yanımızda yer almadı” diye bir değerlendirmede bulunuyor.
O dönem konu ile ilgili Kamil Kartal ile görüşmelerimiz olmuştu. Dediği gibi bizim de onlar gibi muhalif olmamızı istiyordu. Biz İstanbul’da değildik. Komite ve konseylerden süzülüp gelmemiştik. 89 bahar eylemleri sürecini çok güçlü eylemlerle geçirmiştik ama Yatağan, İstanbul değildi. İşçiler, köylü mü işçi mi belli değildi. Biz kendimizi işçilere henüz tam kabul ettirememiştik. Bizim birinci sıçramamız 89 bahar eylemleri, ikinci sıçramamız 1994’te santralın kapatılması sürecinde gerçekleşebildi. “İşyeri Meclisleri” bu dönemde kuruldu. Özellikle özelleştirme karşıtı mücadelemizde sürekli işlevsel haldeydi. Süreç içerisinde işçi arkadaşlar, diğer sendika ve işçi önderleri ile benim gelişme sürecimiz devam ediyordu. Ülke sınıf mücadele tarihinde yerini alan Yatağan İşçi Direnişi’nin 20 yıla yakın önderi olmaktan onur duyarım.
Kamil Kartal’a “Evet stratejik ve 120 bine yakın üyesi olan bir iş kolunda güçlendik. 43 şubenin 13’ü ile ortak hareket etme koşullarımız oluştu. Ancak karşımızda çok güçlü bir iktidar var. Devletle bütünleşmiş, deneyimli, para, hukuk, araç, gereç her türlü imkâna sahip. Bizim elimizde bir sapan, 3 taş var, bunu en ekonomik şekilde kullanmamız gerekir” demiştim.
Kamil Kartal bana kızmıştı. Diğer şubelerde olduğu gibi bizim diğer arkadaşlarla ilişki kurma yoluna gitti. Bizim diğer mücadele arkadaşlarımız da benim gibi onlara sempatiyle bakıyordu. Bize yansıtmadılar. O dönem birlikte çalıştığım arkadaşlar üzerinde hâkimiyetim, etki gücüm çok yüksekti. Konuyu kendi aramızda uzatmadık.
Tes-İş’te başarılı olma şansı çok yüksekti. Kamil Kartal ve arkadaşları, ülkenin ilk özelleştirmesine karşı en güçlü ve etkili mücadeleyi yaptılar. İstanbul’un Anadolu tarafındaki AKTAŞ Elektrik’e karşı vermiş oldukları mücadele unutulmazdı. Kamil Kartal ve arkadaşları çok güçlü ve etkili mücadele ettiler. Çok başarılıydılar ancak 800 işçinin istifa ettirilmesi stratejik ve taktiksel olarak çok büyük bir hata idi. Onlar olmadan çalışamaz denilen işyeri; Aktaş sermayesi, Devlet’e ait TEK, Türkiye Elektrik kurumu ve Tes-İş sendikası üçlüsü ile pekâlâ çalıştırıldı. 800 işçi işsiz kaldı. Bunlardan 100 kadarı ülkenin değişik yerlerine tayin edildi. Bu durum, Kamil Kartal’lar sürecinin sönümlenmesi ile sonuçlandı. Bu dönemi hatırlamak bile istemiyorum.
Kitabın kapağında yazıldığı gibi “sınıf hareketiyle iç içe bir ömür” aynı zamanda sendikalarla geçen bir süreç, en değerli olanı Tes-İş dönemi bence. Benim deyişimle Tes-İş, “Büyük Balık”tı. Ama bu değerlendirilmemiş. Kamil Kartal’ın, Çetin Uygur abiye saygısı çok yüksek. Kendi ifadesi ile aralarında usta çırak ilişkisi var. Çok önemsediği “işçi sınıfının karıncası” olmayı da ondan öğrenmişti. Tes-İş’te inatla duracaklardı ve bu sağlanmalıydı. Gücünün üstünde tavır göstermeyecekti. Gerçekçi olacaktı ama. Emin adımlarla yavaş ve sağlam şekilde ilerlemek mümkündü. İyi taktikler ve sağlam stratejilerle bu mümkündü. Sonuç; çok yüksek hızla ilerleyip aynı hızla duvara çarparak çok daha geriye düşmek olmamalıydı. Kitapta değerlendirme yapan bazı kişilerin dediği gibi; emekler, en çok da Kamil Kartal’ın emekleri heba olmayacaktı.
Anlatıcılardan birinin dediği gibi; “Kamil ağabeyin güçlü bir sendikada başkan olasını isterdim” sözü benim düşünceme de uygun, Tes-İş’te bu mümkündü. Belki çok daha ötesi. Çetin Uygur ağabeye de bu konuda yönlendirme görevi düşüyordu.
Devrimci Yol
Kitapta anlatılanlar daha çok 12 Eylül sonrasının eski Devrimci-Yol’un işçi sınıfı ve sendikal mücadelesindeki süreci dile getiriyor.
Kitaptaki anlatıcılardan birinin yaptığı tespite göre Dev-Yol, 4’lü bir yapıya sahip:
- Çetin Uygur öncülüğünde 1989 1 Mayıs’ında 1. sayısı ile yayın hayatına başlayan “İşçilerin Sesi” gazetesi ile ete kemiğe bürünen sınıf bölümü (İşçilerin Sesi gazetesi Tes-İş Yatağan şubesine de düzenli olarak gelirdi).
- Dağcılar.
- Taner Akçam etrafında toplanan Almanya bağlantılı gurup.
- Oğuzhan Müftüoğlu’nun yönlendirdiği ÖDP ve Sol Parti’ye evirilen Sivil toplumcular diye adlandırılan gurup.
Devrimci-Yol’un “Tartışma Süreci” toplantılarına işyeri konseyleri adına seçimle giden tek temsilci Kamil Kartal. “Biz kamyonu devirdik tekrar direksiyona çıkmayalım, gençlere yol açalım” diyen Nasuh Mitap, Oğuzhan Müftüoğlu’nun, “bir masa, herkese bir sandalye” şeklindeki yaklaşımına; “Masa sandalye örgütü” demesiyle gülümsetiyor insanı.
Kimin Sendikası?
Kamil Kartal’ın Tes-İş sendikası şube başkanıyken Disk’in “Ören toplantıları”na katılması tartışma götürecek bir tutum. Ancak özetlenen durum, “İşçilerin DİSK”i mi? yoksa “Sendikacıların DİSK”i mi? sorusuna cevap; sendikacıların Disk’i. Burada yeniden açılan Disk’e bağlı sendikaların para ve mal varlığının nasıl yağmalandığı çok güzel anlatılmış. Kitapta, 12 Eylül öncesi dönemde birbirlerine “sosyal faşist”, “Maocu bozkurt” şeklinde sıfatlandıran TKP ve TDKP hareketlerinin sendikal anlayış konusunda aynı çizgiye gelmiş olmaları çok çarpıcı verilmiş.
Tüm sendikalar için geçerli olan soru bu; sendikacıların sendikası mı yoksa işçilerin sendikası mı?
Disk Genel-İş Aydın şubesindeki tanık olduğum uygulamalar ve Tes-İş Sendikası Yatağan şubesi başkanlığım sürecinde yaşadığım, tanık olduğum uygulamalar tartışma götürmez bir şekilde sendikacıların sendikası olduğu şeklindedir.
Sendika derken soyut bir şey değil tabi; maddi varlıklar, araçlar, imkânlar en çok da işçilerin parasının nasıl ve kime harcanıyor olduğudur.
Profesyonel sendikacılar en büyük payı alır. Amatör yöneticiler ve yöneticilere yakın kadrolar da bir miktar bu imkânlardan faydalanır. Maaş, diğer ödentiler, yurtdışı seyahat harcamaları cumhurbaşkanına yapılan ödemelerin bile çok üzerindedir. Kabul edilebilecek sınırların çok ötesindedir. Böyle olunca da sendika temsil ettiği topluluğa değil, kişilere çalışır bir kurum haline gelir. Bu durum Disk’e bağlı sendikalar ve Türk-İş’e bağlı sendikalarda da benzer özellikler taşır. Sendikaların üye sayısı ve ekonomik gücüne bağlı harcamalar çok göze batacak şekilde olabilir. Bina yapımı, araç gereç, alım satım süreçlerinde çoğu zaman birtakım şaibeli işler yapıldığını hepimiz biliyoruz. Bu bağlamda Türk-İş ile Disk arasında bir fark var. Disk’te işçi sınıfı için mücadele etme ve demokratikleştirme koşulları daha fazlayken, Türk-İş’e bağlı sendikalarda bu araçlar daha sınırlıdır. Fark elbette “soğan zarı kadar değildir.”
Kartal’ın DİSK Süreci
Kamil Kartal, Tes-İş’te yaşadıklarından sonra 89 baharı sonrası solcu-devrimci sendikaların “Biat Sendikacılığı”na dönüştüğünü güzel ifade ediyor. Ekonomik imkânlar solcuları omurgasız hale getirmişti. Bu konuda da çokça örnek mevcut.
Devrimci Basın-İş örgütlenmesi içine girmek ve iş kolunda çalışıyor görünmek için Cumhuriyet Gazetesi matbaası müdürünün, Devrimci-Yol’un önemli isimlerinden Melih Pekdemir olduğunu görüyorsunuz. Cumhuriyet Gazetesinde örgütlenmemek koşuluyla Kamil Kartal’ın işe girişi yapılıyor. Elinde olmadan da olsa işçilerin baskısı ile Cumhuriyet Gazetesi’nde sendikal örgütlenmesi yapılarak toplu sözleşme yetkisi alınıyor. Bu süreçte İlhan Selçuk, Gürbüz Çapan, Alev Coşkun ve özellikle de Melih Pekdemir’in rolleri çarpıcı şekilde ortaya dökülüyor.
O dönem Doğan Holding sahibi Aydın Doğan’ın telkini ile İlhan Selçuk’un Cumhuriyet Gazetesi’nde sendikayı nasıl tasfiye ettiğini de görüyorsunuz. Nasıl Kamil Kartal’ın işkolunda usulen görünüyor olması için Cumhuriyet Gazetesi matbaası çalışanı şeklinde olduğu gibi; Genel-İş Genel Başkanlarından Mahmut Seren ile bağlantılı şirket olduğu söylenen, temizlik şirketinde gösterilmiş olması da başka bir durum tabi.
Basın-İş sürecinde Cumhuriyet matbaası, yine “sol sermaye” denilebilecek Swiscard ve Still Matbaası dışında etkili olunan başka bir işyeri yok. Bana göre de sermaye sahibinin ideolojisi değil elbet, ama o durumdan faydalanılmış. Buna göre de her şey ama her şeyin sınıfsal olduğu çok net.
Enerji-Sen sendikasında çok başarılı ve aktif işler yaparken kabına sığmayan Kamil Kartal, Çetin Uygur ağabeyin mühendis olmasından esinlenerek “bana bir elektrik mühendisi bulun ben bu işi çözerim” anlayışı hiçbir çözüm oluşturamadığı gibi bulunan mühendis de sorun yaratan bir araç oldu.
Son Dönem ve Sonsöz
Kitaptan çıkardığım bir konu da, Disk Genel Başkanı Doktor Arzu Çerkezoğlu’nun etkili ve başarılı sendikacı olmasında Kamil Kartal’ın payı çok fazla. Ancak Arzu Çerkezoğlu, Kamil Kartal’a özellikle de Soma’da en büyük vefasızlığı yapmış. Disk genel başkanı Arzu Çerkezoğlu ve Dev Maden-Sen Başkanı Tayfun Gördü ile siyasal gelenekleri farklı. Bu ikilinin ortak bir şekilde Kamil Kartal ve Başaran Aksu’ya karşı “komplo” içerisinde olması kabul edilmez bir durumdur.
Bireysel hiçbir beklenti olmaksızın kişiyi erdemli yapan özelliklerin tamamı Kamil Kartal’da var. Ben bunu biliyordum. Kitabı okuyunca daha da iyi anladım. Kamil gerçek bir solcu ve toplumsal çıkarları önde tutan gibi davrandı hep.
Yaşamını sürdürmek için öğrenci servis şoförlüğü, taksicilik yapması hatta taksiciler derneğine başkanlık yapmış olması da önemli.
Devrimci Sağlık-İş örgütlenmesi için olağanüstü çaba harcadığı kesin. Bizim uzun süre önce mücadelesini yaptığımız ama bir ilerleme kaydedemediğimiz taşeron işçilik konusunda önemli başarılar sağlamış. Yasal düzenlemelerin yapılmasının en önemli aktörlerinden biri de Kamil Kartal. Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinde çalışan taşeron işçisi arkadaşların, geriye dönük parasal hakları için dava açılması konusuna da vesile olmuştur. Mevcut Tes-İş Yatağan şube başkanı ve yönetiminin konuyu sıkı takip etmeleri de bu hakların alınmasında ekili olmuştur. Bu süreç kitapta çok güzel anlatılıyor.
Çetin Uygur ağabeyin isteği ile 5 yıla yakın bir süre Yeraltı Maden-İş sendikası örgütlenmesi süreci için Zonguldak’a gitmesi… Enerji-Sen sendikası 2. şubesinin Afşin’de açılmış olmasındaki rolü… Soma’da 8 yıla yakındır sabırla ve ısrarla sürdürülen çalışmalarla ilgili yorum yapmayı uygun görmüyorum. Yanlış şeyler yazarak Kamil Kartal ve diğer arkadaşların emeğine ve başarılarına saygısızlık yapmaktan korkarım.
Her şeyi bir kenara bırakarak Tes-İş İstanbul 1 nolu şube ve sonrası ile ilgili sağlam ve emin adımlarla ilerlenseymiş, Çetin Uygur ağabey ve diğer “akil” değerlerimiz yönlendirmeyi böyle yapsalar iyi olurmuş. Kitapta yanımda yeri ayrı olan Genel-İş genel Koordinatörü Muharrem Kılıç hocam ve Mete Gönültaş ağabeyden güzel bahsedilmiş olmasını değerli buluyorum.
Kamil Kartal maddi-manevi, makam-mevki hiçbir karşılık beklemeden işçi sınıfının sınıfsal çıkarları için çok büyük çabalar harcamış büyük emekler vermiştir. Onun gibi çok değerimiz yok. Onu siyasetler üstü tutarak korumalıyız. Zaten onun duruşu da geneldir. O bunu hak ediyor. Kitap, son 50 yıllık siyasal ve sınıf hareketine de ışık tutuyor. Mutlaka okunmalı. Fakat sonraki baskıları için düzenlemeler de yapılmalıdır.