Muhafazakar Saldırıdan Toptan İflasa AKP’nin Eğitim Politikası- Okan Çakal

Muhafazakar Saldırıdan Toptan İflasa AKP’nin Eğitim Politikası- Okan Çakal

Tarihteki bütün sınıflı toplumlarda eğitim, sömürü düzeninin bekası için ihtiyaç duyulan ideolojilerin yeniden üretilip gelecek nesillere aktarıldığı kurumsal bir araç olagelmiştir. Antik çağlardaki eğitim kurumlarından ortaçağdaki din temelli eğitime dek eğitimin asıl amacı egemenlerin ideolojik hegemonyasının ezilenler üzerinde devamını sağlamak olmuştur. Kapitalizm, eğitimin bu asli işlevini korumakla beraber eğitime kapitalizmin ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünü yetiştirme görevini de yüklemiştir. Bu yüzden de eğitim kurumlarının kapısını emekçi kitlelere tarihte hiç olmadığı kadar açmış, eğitimi kapitalist devletin ilgilenmesi gereken en önemli konu başlıklarından birisi haline getirmiştir.

16 yıldır iktidarda olan AKP hükümetinin eğitime bakışı da yukarıda özetlediğimiz çerçevenin ışığında şekillendi. AKP bir yandan eğitimi Türkiye kapitalizminin ihtiyaçları doğrultusunda yeniden dizayn etmeye çalıştı, Diğer yandan ise eğitim aracılığı ile toplumu muhafazakârlaştırarak iktidarda kalmak için ihtiyaç duyduğu “dindar ve kindar” gençliğin inşasına çabaladı. 16 yılın sonunda geldiğimiz yer ise, iki hedef açısından da tam bir fiyasko. Her türlü uluslararası kıstasa göre Türkiye eğitim sistemi pek çok üçüncü dünya ülkesinden bile geride.

Türkiye; 2016 yılında yayınlanan OECD eğitim endeksi listesinde 38 ülke içinde 35., 2017 yılındaki UNICEF’in hazırladığı listede ise 41 ülke içinden 36. Sırada yer aldı. Uluslararası PISA testinde ise 72 ülke içinde 50. olarak başarısızlığını bir kez daha tescilledi. Hadi bunlar uluslararası kurumların hazırladığı listeler. Hazırlayanlar art niyetli. Milli Eğitim Bakanlığı’nın da dediği gibi PISA testine giren öğrencilerin seçim şekli adil değildi, sorulan sorular eğitim sistemimize uymuyordu, soruları inek içti, inek dağa kaçtı, dağ yandı bitti kül oldu. Fakat yerli ve milli kıstaslara göre de eğitim sistemimiz iflas etmiş durumda. 2017’de üniversite sınavına giren 2 milyon 162 bin adaydan bir milyon 400 bini Temel Matematik ve Fen testlerinin yer aldığı YGS-1 ve YGS-2’de 180 puan barajını aşamadı.

Kapitalist sistemde emekçi kitleler için nitelikli bir kamusal eğitim ihtimali zaten yoktur. Egemenler, eğitim kurumlarının kitlelerin kendilerini her yönden geliştirdiği; sorgulamayı, düşünmeyi, yaratıcılığı öğrendiği; öğrencilerin torna tezgâhında şekillendirilen nesneler olmaktan çıkıp hayatı şekillendiren öznelere dönüştüğü alanlar olmasına izin veremezler. Burjuva için işçinin fabrikada üretimin devamını sağlayacak minimum düzeyde teknik bilgiye sahip olması yeterlidir. Mühendis, kimyager gibi sistemin devamı için daha üst düzey bilgiye sahip olması gereken meslek gruplarının ise çeşitli bilim dalları arasında sentez yapacak bir perspektife sahip olması istenmez. Bilimi, sadece sermayenin yeniden üretimi için kullanabilecekleri piyasacı at gözlükleriyle donatılır bu meslek grupları da. Fakat AKP’nin eğitim politikasının başarısızlığı burjuva düzenin ihtiyaçlarını bile karşılamaktan uzaktır. Özellikle AKP’nin emperyal hevesleri düşünüldüğünde bu başarısızlık daha da ilginçleşir.

Peki, bu başarısızlığı neye bağlamak gerekir? Sadece eğitimi yöneten bürokratların beceriksizliğine mi? Yoksa siyasi bir hareket olarak AKP’nin yapıtaşlarında bulunan kimi kronik sorunların eğitim sistemine de yansımasına mı?

AKP’nin 16 yıllık eğitim politikasına baktığımızda ilk gözümüze çarpan absürtlüğe varan bir istikrarsızlık olacaktır. 16 yılda altı milli eğitim bakanı değişti. Üniversiteye geçiş sistemi üç, liselere geçiş sistemi ise 5 kez değişti. Müfredatta ise neredeyse her yıl değişiklik yapıldı. 16 yılda, bir tek lise öğrencisinin bile liseye başladığı zamanki üniversiteye geçiş sistemiyle liseden mezun olmasına izin verilmedi. 4+4+4 sistemine geçişten tutun da tüm düz liselerin Anadolu lisesi yapılmasına kadar nice devasa değişikliği de eklediğimizde resim korkunç bir kaosa dönüşür. Normal bir ülkenin 100 yılda ancak yapacağı değişiklikleri biz 16 yıla sığdırdık.

Tutmayan İmam Hatiplere Yeni Formül

Eğitimin hammaddesi insandır. İnsan kişiliğini şekillendirir eğitim. Kimi zaman kalıba sokar, kimi zaman özgürleştirir. Ama her halükarda istikrar ister. Çünkü sizin eğitim sisteminde yaptığınız her değişiklik öğrencinin de kişiliğinde değişikliğe yol açar. Siz, öğrenciden uyum sağlamasını istediğiniz düzeni her 3 yılda bir değiştirirseniz, ortaya çıkacak olan tutarlı bir zihin değil, eciş bücüş bir ucube olacaktır. O yüzden eğitimin iflasının ilk sebebi bu kaotik sistem değişikliklerinde aranmalıdır.

İşin daha acısı ise bu politikasızlığın bilinçli bir başka politikanın sonucu olması. Yukarıda da değindiğimiz gibi AKP laik eğitim sistemi ile kavgalı. Eğitimi kendi kitle tabanının yetiştirileceği, parti ideolojisinin kitlelere yayılacağı bir hegemonya aracı olarak kurguluyor. Toplum ise bu muhafazakârlaştırma politikasına direniyor. Mızrağı çuvala bir türlü sığdıramıyor AKP. Onun yukarıdan bindirdiği basınca toplum aşağıdan tepki gösteriyor. Güçler dengesinde yaşanan her değişim de eğitim sisteminde yansımasını buluyor. AKP’nin laikliğe açtığı savaşın meydan muharebesinin verileceği yer olarak seçtiği eğitim ise, bu savaşta patlayan her gülleyle biraz daha yerle bir oluyor. Kanıt mı? 4+4+4 sistemine geçiş bu tezimizi ispatlayan en büyük delil. AKP’nin dindar ve kindar nesil yetiştirme projesinde imam hatiplere verdiği önem bizzat Erdoğan’ın ağzından defalarca itiraf edildi. 4+4+4’e geçiş gibi radikal bir değişikliğin ise hiçbir pedagojik temele dayanmadan tamamen imam hatiplerin ortaokul seviyesine indirilmesi için yapıldığı da bilinen bir gerçek. Fakat bu değişiklik de imam hatiplerin Erdoğan’ın hayal ettiği seviyede kitleler nezdinde itibar bulmasına yetmedi. İmam hatipler kimi yerde boş kaldı. Kimi yerdeyse başka hiçbir okula yerleşemeyeceklerin tercih ettiği, akademik başarısı en düşük okullara dönüştü. AKP de geçtiğimiz aylarda TEOG’u kaldırıp yerine adrese dayalı yerleştirme sistemini getirerek pek çok bölgede öğrencileri imam hatiplere mahkûm etti.

Müfredatta yapılan değişiklikler ise ayrı bir konu başlığı. Türkiye eğitim sisteminin öğrencilere öğretmeyi amaçladığı müfredat AKP’den önce de pedagojik açıdan çağın gerisinde kalmış, ideolojik açıdan gerici bir müfredattı. Müfredatı her yıl değiştiren AKP ise bu müfredatı çağa uydurmak yerine sadece bir geri ideolojinin yerine başka bir geri ideolojiyi yerleştirmeye çalıştı. Eskiden “Almanya yenildiği için bizim de yenilmiş sayıldığımızı” anlatan, Türkiye parlementer demokrasi tarihini 23 Nisan 1920 ile başlatıp 1908’i görmezden gelen, tek adamı kültleştiren bir müfredatımız vardı. Şimdi ise evrimi reddeden, 15 Temmuz’u “demokrasi ve şehitler günü” olarak kutlayan bir müfredatımız oldu. Pedagojik çağdışılık ise baki kaldı. (iki senedir 15 Temmuz, ilköğretim yılının ilk haftasında demokrasi ve şehitler günü olarak resmen kutlanmaktadır.)

Tabi eğitim AKP için sadece bir savaş alanı değil. Ele geçirilen mevzilerin siyasi müttefiklere peşkeş çekileceği bir yağma alanı da aynı zamanda. Erdoğan iktidarının ayakta kalmak için Fethullah Gülen Cemaatine muhtaç olduğu yıllarda bürokrasinin pek çok kanadı gibi eğitim bürokrasisi de cemaate emanet edilmişti. Bu peşkeş öyle boyuttaydı ki, 15 Temmuz’un hemen ertesindeki eğitim öğretim yılında MEB’deki cemaatçilerin tasfiyesi yüzünden ders kitaplarının basımıyla ilgilenecek kimse kalmadığı için okullar aylarca ders kitapları olmadan öğretim yaptı. AKP’nin eğitim politikaları cemaatle ilişkilerinden her zaman etkilendi. Cemaatle arası iyiyken öğrencileri cemaatin dershanelerine yönlendirmek için, bilinçli olarak eğitim kurumlarındaki öğretim yöntemleri ile liselere ve üniversitelere geçiş sınavları arasındaki makası açtı. (Mesela devletin yaptığı tüm merkezi sınavlar test ağırlıklı iken sadece devletin dağıttığı kitapları kullanan bir öğrencinin bir tek test çözmeden liseden mezun olması olasıydı.) Cemaatle arası açılınca da hiçbir altyapısal hazırlık yapmadan, hiçbir pedagojik gerekçeyi dikkate almadan cemaatin insan kaynağı dershaneleri kapattığını ilan etti. Eğitimi toptan kaosa sürükledi. Şimdi ise Ensar Vakfı gibi, Bilal Erdoğan’ın TÜRGEV’i gibi başka karanlık örgütlenmelere teslim ediyor eğitimi.

Özel Okullar

AKP, eğitimi içine düşürdüğü koma halinin farkında. Sistemin ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılayamazsa iktidarda kalmasının olanaksız olduğunun da farkında. O yüzden sistemin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan kaynağını yetiştirmek için mevcut tıkanıklığına bir çözüm getirmek zorunda. Çözümü ise ideolojik cephaneliğinin bir başka gericiliğinde, piyasacılıkta arıyor. Benim devlet eliyle veremediğim nitelikli eğitimi siz sermayedarlar bizzat verin diyerek eğitimi piyasalaştırmaya çalışıyor. Özel okullara teşvik üstüne teşvik vererek, her türlü kolaylığı sağlayarak kamusal eğitimi toptan tasfiye etmeye girişiyor. Nitelikli eğitimi emekçi çocukları için ulaşılabilir olmaktan tamamen çıkarıyor. Kamu okullarındaki idarecileri ise okullarını piyasaya mal sunan birer şirket gibi yönetmeye teşvik ediyor. Onları, okullarına kaynak sağlayabilmek için kermesler vb. düzenlemek, çeşitli burjuvalara dilencilik yapmak zorunda bırakıyor. Öğrencinin müşteri, öğretmenin tezgâhtar, eğitimin de devletin halkına vermesi zorunlu olan bir hizmet değil de piyasaya sunulan bit meta haline geldiği bir eğitim sisteminin hayallerini kuruyor.

Yukarıda da değindik. Kapitalizm emekçi kitlelere nitelikli kamusal eğitim vadedemez. Bizimki gibi geç kapitalistleşmiş ülkelerde ise burjuva standartları yakalamak bile çok zordur. Eğitim sisteminin iflasında AKP’nin öznel politikalarının etkisi tartışılmazdır. Fakat bu politikalar içine doğdukları sistemin gelişkinlik düzeyinden bağımsız ele alınamazlar. Bizimki gibi çelişkilerle dolu bir ülkede bu çelişkilerin eğitime yansımaması imkânsızdır. Egemenlerin emekçi sınıflardan gelecek patlamaları önlemek için her türlü gericiliği eğitim sistemine sokması da kaçınılmazdır. Hele bir talan ve rantiye kapitalizmi olan Türkiye’de burjuvazinin eğitime harcanması gereken kaynakları sermayedarlara peşkeş çekmesi, maddenin doğası gereğidir. O yüzden emekçi kitleler nitelikli ve kamusal bir eğitimi ne AKP’den, ne de AKP’den sonra iktidara gelecek bir başka burjuva partisinden bekleyemezler. Sağlıktan tutalım, gıdaya, barınmaya, ulaşıma kadar insanca yaşamın diğer pek çok gereği gibi insana yaraşır bir eğitime ulaşmanın yolu da işçi sınıfının kapitalizme karşı örgütlü mücadelesinden geçmektedir.

KATEGORİLER
ETİKETLER