Kürtçe'ye Özgürlük, Devlet Öcalan İle Müzakereye!

1 Kasım, 2012

 700’e yakın PKK ve PJAK’li tutsağın süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemi 52. gününe giriyor. Tutsakların talepleri açık: Kürtçe anadilde savunma hakkı verilmesi ve Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılması.

Günler geçtikçe tutsakların sağlık durumu açısından kritik evrelere giriliyor. Özellikle birinci grupta yer alan 137 eylemcinin durumu kritik.

1996 ve 2001 ölüm orucu süreçleri toplumsal belleğe derin bir yara olarak kazınmışken bu ülkenin halkları bir kez daha benzer acılarla burun buruna. Hatırlatacak olursak 1996 yazında devrimci tutsakların başlattığı ölüm orucu 69 gün sürmüş, gerisinde 12 can bırakmıştı. F Tipi tecrit uygulamasını protesto etmek için 2000 sonbaharında başlatılan açlık grevleri ve ölüm orucu ise 19 Aralık 2000’de “Hayata Dönüş” katliamıyla birlikte 122 cana mal olmuştu, yüzlerce devrimci de sakat kalmıştı. Bu süreçte yaşanan travmanın boyutları çok büyük oldu, öyle ki hala o dönemi anlatan filmler, belgeseller çekilmekte; türküler, şarkılar söylenmektedir.

Biraz da bu acıların anılarının tazeliğinden olacak burjuva basın, farklı farklı eğilimlerden birçok kesim, açlık grevlerini insancıl temalarla gündem ediyorlar. AKP yandaşlığında önde gidenler bile kendilerini tutsakların yaşamlarından endişeli gibi göstermek durumunda hissediyorlar. Bu tarz yufka yürekli pozlar bir yerden sonra negatif tutumları perdelemeye yarıyor, çünkü gayet makul olan talepler gözlerden kaçırılıyor ya da ama ile başlayan cümleler eşliğinde talepler çok uçuk şeylermiş gibi lanse edilerek kamuoyu yanıltılıyor.

Kürtçe anadilde savunma hakkının haklılığının ve karşılanabilirliğinin açıklamaya ihtiyacı yok. Sadece mahkemelerdeki değil, 15-20 milyon Kürt’ün anadili üzerindeki tüm baskılar derhal ortadan kaldırılmalıdır. Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması konusunda da durum benzerdir. Beğenseniz de beğenmeseniz de on milyonlarca Kürt’ün iradesi olarak benimsediği, Halep’ten Diyarbakır’a İstanbul’dan Dohuk’a ve Senendej’e kadar halk yığınlarının ismini sloganlaştırdığı, yüzlercesinin uğruna bedenini ateşe verdiği bir halk önderini ağır tecrit altından tutamazsınız. Tutarsanız direniş olur, çatışma olur. Esasında açlık grevi yapan tutsakların Öcalan konusundaki talebinin karşılanması da hiçbir şekilde zor değildir. Talepler baştan başa haklı olduğu gibi karşılanmaları da oldukça kolaydır.

PKK ve PJAK’lı tutsakların yaptığı bu son açlık grevi eylemlerinin geçmiştekilerden ayıran en belirgin fark taleplerin tutsakların mahpusluk şartları ile ilgili olmaması, doğrudan doğruya siyasi hedeflerinin bulunmasıdır. Tutsaklar bedenlerini ortaya koyarak Kürt sorununun çözümü iradesiyle Kürt halkının taleplerinde ilerlemeler sağlanmasını istemektedirler. Kürtçenin üzerindeki baskıların ortadan kaldırılması ile devletle yapılacak müzakerelerin muhattabı olarak gördükleri Öcalan’ın üzerindeki ağır tecrit koşullarının giderilmesi bu amaca yöneliktir.

Biz komünistler bu talepleri haklı talepler olarak değerlendiriyoruz ve sonuna kadar arkasındayız. Kürtçe’nin üzerindeki baskıların kaldırılması konusunda sistematik bir şekilde şovenizmle zehirlenmiş Türk kamuoyu bile büyük ölçüde hazır hale gelmiştir. Ama gelgelelim AKP iktidarı ve T.Erdoğan kendi siyasi hırsları ve kariyer planlarına odaklandıklarından sürecin bir hayli gerisinde kalmışlardır. Kürt sorununda bir zamanlar en uygun liberal iktidar partisi olarak pazarlanan AKP, Kürt sorunu konusunda bir süredir tam anlamıyla ayak bağına dönüşmüştür. Baskıcı ve otoriter bir ruh halini Kürt sorununda inkar ve imha politikalarıyla birleştiren AKP açlık grevleri sürecini de göz göre göre çıkmaza sürüklemektedir. T.Erdoğan “açlık grevi bir şovdur” diye buyuruyor, “içeride yemek yiyorlar” türünden iftiralara başvuruyor. Kenan Evren, Şevket Kazan, Sadettin Tantan da geçmişte aynı iğrençlikleri sergilemişlerdi. Kısacası Kenan Evren’den sonraki en otoriter devlet modelini yaratmaya soyunan T.Erdoğan AKP’si açlık grevlerinde büyük bir trajedi yaratmaya namzettir. CHP’nin hazırlattığı rapora göre Kandıra ve Bolu F Tipi cezaevlerindeki tutsaklara şekerli su bile verilmemektedir. Bu durumda açlık grevi fiilen ölüm orucuna dönüştürülmektedir.

Diğer taraftan bu seferki açlık grevi geçmiştekilerden bir başka yönüyle de ayrılmaktadır. O da içerideki tutsaklarla dayanışma halinde olan dışarısının çok daha güçlü ve aktif olmasıdır. Bunun en önemli dinamosu kuşkusuz Kürt hareketinin gücüdür. Diğer taraftan Türkiye solu ve özel olarak da sosyalist hareket genel olarak başarılı bir profil sergilemektedir. Sosyalist sol halkların kardeşliği adına üzerine düşeni daha güçlü bir şekilde yerine getirmeye devam etmelidir.

Sonuç olarak AKP hükümetinin önümüzdeki günler ve haftalarda daha da şiddetlenecek basınçlar karşısında geri adım atması kuvvetle muhtemeldir. Yok eğer AKP ve T.Erdoğan otoriter ve hırçın çizgisinde ısrarcı olur da ödün vermeye yanaşmazsa kaçınılmaz olarak devlet baskısını ve etnik gerilimi büyütmek zorunda kalacaktır. Şimdiden batı illerindeki birçok noktada bazıları ölümle sonuçlanabilecek olan etnik çatışmalar patlak vermiştir. Ekonomide ve dış politikada kırılgan bir sürece girilirken bir yandan da 2013 itiberiyle seri seçimler dönemi başlayacaktır. Kürtlerden gelecek oyların belirli bir limitinin olduğunu hesaplayan AKP milliyetçi oylara oynamaktadır. Bu temelde Türk-İslamcı, güvenlikçi, tavizsiz bir yol tutturan AKP karşısında Kürt ulusal dinamiği, daha sert mücadeleleri gündemine almaktadır ki bahsini ettiğimiz süreçte bunlar AKP’nin dengesini bozmaktadır.

ETİKETLER