Kızıl Yıldız: İlk Bolşevik Ütopya – İsmail Kızılkılıç
Bolşevik Partisi’nin ünlü figürlerinden, bilim insanı, felsefeci, iktisatçı ve yazar Aleksandr Bogdanov’un 1908 yılında kaleme aldığı Kızıl Yıldız adlı romanı (*) Mars’a seyahat eden Dünyalı bir devrimcinin gözünden Mars gezegeninde kurulu sosyalizmin özelliklerini anlatan konusuyla literatürde “ilk Bolşevik bilim kurgu ütopyası” olarak anılıyor.
1873 yılında bugün Polonya sınırları içerisinde bulunan Sokolka’da doğan bir Belaruslu olan Bogdanov, Lenin ve Troçki ile felsefe ve sanat alanında girdiği tartışmalarla da biliniyor. Lenin, meşhur “Materyalizm ve Ampiryokritisizm” adlı kitabının önemli bir bölümünü Bogdanov’un türettiği düşüncelerle polemiğe ayırıyor. Bogdanov, Ekim Devrimi sonrasında başlayan sanat akımı olan “Proletkult”ün – “Proletarya Kültürü” Lunaçarski ile beraber öncülerinden. Bu akım, burjuva döneme dair bütün sanat eserlerinin ve müzelerin imha edilmesini ve yepyeni bir işçi sanatının ve kültürünün üretilmesi gerektiğini savunuyor. Troçki ve Lenin ise, burjuva dönemin kültür ve sanat eserlerinin yok edilmesindense alınıp işlenmesi gerekliliğini savundukları makalelerle bu akıma karşı çıkıyorlar.
Bogdanov, Kızıl Yıldız romanında, çağının ötesindeki bilimsel ve teknolojik kavramları, sosyalizmin gelecek yıllarda karşı karşıya kalabileceği zorlukları öngörmesiyle dikkat çekiyor. Gezegenler arası seyahatin anti-madde kullanılarak ters yerçekimi kuvvetiyle sağlanması, nükleer enerji, internet, rüzgâr enerjisinin kullanımı ve hologram, kitapta değinilen bilimsel kurgulardan. Romanda, Stalin döneminde daha sonradan resmi Sovyet ideolojisi haline dönüştürülecek olan “tek ülkede sosyalizm”in neden başarısız olacağına ve böyle bir sosyalizmin aslında neye benzeyeceğine dair kehanet gibi ifadelere yer veriliyor. Dünya gezegeninde Mars’a kıyasla çok daha fazla sayıda farklı ulusların ve devletlerin var olması nedeniyle sosyalizmin kurulabileceğine inanmayan bir Marslının ağzından şu ifadeler dökülüyor: “…Sosyalizmin galip geleceği bazı öncü ülkeler daha sonra kendilerine düşman kapitalist bir dünyanın, hatta kapitalizm öncesi bir dünyanın ortasında birer ada gibi kalacaklardır. Sosyalist olmayan ülkelerin en yüksek sınıfları, kendi egemenlikleri uğrunda savaşırken tüm çabalarını bu adaları yıkmaya harcayacaklar, buralara sürekli olarak silahlı saldırılar düzenleyecekler ve sosyalist uluslar arasında, küçük ve büyük eski mülk sahiplerinden her hükümetin emrine hazır yeterli sayıda bağlaşık bulacaklardır. Bu çatışmaların sonucunu kestirmek zordur. Ancak sosyalizmin tutunduğu ve galip geldiği yerlerde bile karakteri, şiddetin ve askeri kliğin gerekli olduğu uzun kuşatma yılları boyunca kaçınılmaz bir sonuçla, yani barbarca bir yurtseverlikle derinlemesine bozulacaktır. Bu, bizimkinden uzak bir sosyalizm olacaktır…” (s. 147)
Dünyalı devrimci, Mars’taki gezisinde oradaki sosyalizmin değişik pratiklerini gözlemleyebileceği yerleri ziyaret ediyor. Örneğin Mars’taki fabrikaları ziyaretinde dünyalı devrimci, işçilerin sürekli aynı işi yapmadıklarını, psikolojik açıdan zararlı olacağı ve intihara götürebileceği gerekçesiyle buna izin de verilmediğini öğreniyor. Marslı bir işçinin günlük çalışma süresi, dünya saatiyle 4-6 saat arasında değişiyor. Fabrikalardaki iş üretimi, emek-zaman birimi cinsinden ölçülerek ve ihtiyaçlar Merkezi İstatistik Bürosu tarafından belirlenerek anlık olarak ilan ediliyor. İşçiler de bu ilanları takip ederek arzu ettikleri işlerde çalışıyorlar: “…Bir numara olarak işaretlenmiş olan tabloda şu kayıtlar vardı: Makine üretiminde günde 968.757 iş saati fazlalık vardır, bunun 11.525 iş saati deneyimli uzmanlara aittir… İki numaralı tabloda şunlar yazılıydı: Giysi üretiminde günlük 592.685 iş saati açık vardır… Ayakkabı üretiminin 79.360 saate gereksinimi vardır… İş kolları listesinde küçük yaşta çocukların eğitimi, daha büyük çocukların eğitimi, kentlerde tıp, kırsal kesimde tıp vs. gibi iş kolları da vardı…” (s. 67)
Dünyalı devrimci, Mars’taki Çocuk Evi’nde toplumsal cinsiyet ve eğitim konularına dair sosyalist pratikleri gözlemliyor. Kız ve erkek öğrencilerin aynı tip elbise giydikleri için cinsiyetlerinin anlaşılamadığına, yetişkin Marslıların da aynı şekilde cinsiyetlerinin giysilerinden anlaşılamadığına şahit oluyor. Çocuk Evi’nde farklı yaşlardan çocuklar, hangi eğitim grubunda yer alacaklarına kendileri karar veriyorlar. Farklı yaşlardan çocukların birarada bulunmasına şaşıran dünyalı devrimciye, bu durum şöyle açıklanıyor: “…Eğitim toplum için alınacaksa, çocuk toplum içinde yaşamalıdır. Çocuklar birbirlerinden daha çok yaşam deneyimi ve bilgi alıyorlar. Bir yaş grubunu diğerinden yalıtmak, onlar için tek yönlü ve dar bir yaşam ortamı yaratmak anlamına gelirdi, böyle bir ortamda geleceğin insanının gelişmesi ise yavaş, durgun ve tekdüze olacaktı…” (s. 74)
Dünyalı devrimci, sanat müzesini ziyaretinde, Mars’taki sosyalizmde bir sanat müzesinin var olmasına dair şaşkınlığını gizleyemiyor: “…Sanat yapıtları için özel müzeleriniz olduğunu hiç düşünmüyordum. Ben, heykel ve resim galerilerinin, zenginlikleri kaba bir biçimde üst üste yığmaya meraklı, gösteriş düşkünü kapitalizmin bir özelliği olduğunu sanırdım. Sosyalist toplumsa ise sanatın, güzelleştirdiği yaşamla yan yana her tarafa yayıldığını düşünürdüm.” (s. 82) Buna karşılık ise şu yanıtı alıyor: “Bu konuda yanılmadınız… Bizde sanat yapıtlarının büyük bölümü her zaman kamu binaları için, yani ortak işlerimizi konuştuğumuz, eğitim gördüğümüz, araştırma yaptığımız, dinlendiğimiz binalar için yapılır. Fabrikalarımızı ve atölyelerimizi çok daha az süsleriz: Güçlü makinelerdeki ve onların düzgün çalışmasındaki estetikten yalın bir estetik olarak hoşlanırız… Sanat müzelerimiz ise bilimsel-estetik kurumlardır; sanatın nasıl geliştiğini, daha doğrusu insanlığın, yürüttüğü sanatsal etkinlik içinde nasıl geliştiğini inceleyen okullardır…” (s. 82-83)
Kızıl Yıldız’da anlatılan Marslıların sosyalizminin, hissedilir etkileri ancak günümüzde fark edilmeye başlanan çevre felaketlerinin ve doğal kaynakların tükenmesi zorluklarının farkında olması yönüyle de kitabın yazıldığı yıla göre son derece ileri görüşlü olduğunu ispatlamaktadır: “…Bundan yetmiş yıl önce, taşkömürü kaynakları tükendiği, su ve elektrik enerjisine geçişin ise henüz tamamlanmadığı sıralarda geniş ölçekli yeni makine yapımı işini gerçekleştirmek amacıyla gezegenimizin bizim için çok değerli ormanlarının önemli bir kısmını gezegenimizi onlarca yıl çirkinleştirecek ve iklimi bozacak şekilde harcamamız gerekmişti. Bundan yirmi yıl kadar önce bu krizden kurtulduğumuzda demir madenlerinin tükenmek üzere olduğu ortaya çıktı… Şimdi de istatistikçilerin yaptıkları hesaplara göre, eğer elementlerden proteinli madde sentezi yapılamayacak olursa otuz yıl sonra gıda sıkıntısı tehdidiyle karşı karşıya kalacağız… İnsanlığımız doğayı fethetmek için saflarını ne kadar sıklaştırırsa, doğa felaketleri de bu zaferin öcünü almak için bir o kadar sıklaşıyor…” (s. 90-91)
Kızıl Yıldız, geleceğin sosyalizminin neye benzeyebileceğine dair Bogdanov’un penceresinden öngörüler ve tahminler sunan, fikir ateşleyici bir roman. Romanın devam kitabı olan Kızıl Yıldız-2: Mühendis Menni’de ise Bogdanov, Mars’ta sosyalizm öncesi dönemden ve sosyalizme yol açan toplumsal mücadelelerden bahsediyor. O da başka bir tanıtım yazısının konusu olsun. İyi okumalar.
(*) Yordam Yayınları, Rusça’dan çeviren Ayşe Hacıhasanoğlu.