İstanbul’a Kimler İhanet Etti? – Hüseyin Çiçek
İstanbul’da Salı günü etkili olan sağanak yağış ve fırtına hayatı felç etmişti. Öğlen saatlerinde başlayan sağanak yağış ve fırtına Esenyurt’un Pınar Mahallesi’nde bazı sokaklarda yolun kot seviyesinden itibaren 120 santimetreye kadar su basmasına neden olurken, bir vatandaş hayatını kaybetti. Fırtına nedeniyle Haramidere’de bir fabrikanın çatısı uçtu, Büyükçekmece Gölü’nde başlayan hortum ise bölge sakinlerini korku dolu anlar yaşamasına neden oldu.
Fırsat bu fırsat deyip iktidara yakın havuz medyası ve twitterda #İstanbulayazıkoldu adlı hashtagle gün boyu fırtına ve yağışın neden olduğu hasarın sorumlusu olarak İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu olarak gösterildi. Elbette bu durumun sorumlusu Ekrem İmamoğlu olmadığı gibi, kurtarıcısı da değil. Zira İstanbul’un bugün vicdanları sızlatan halinden geçmişte her iki siyasi anlayışın da, aslan payı kenti iktidara ait olmak üzere, payı az değil.
Sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış, doğal güzellikleri ve tarihi dokusuyla göreni kendine hayran bırakan, onlarca romana konu olan İstanbul bugün betona boğulmuş durumda ve adeta can çekişiyor. Hubert Reeves’in “Doğa ile savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz” sözünü doğrular nitelikte olan bu gelişme kendi sonumuzu hazırladığımızın açık bir tezahürü. Peki, İstanbul bu durumu nasıl geldi. Bunu cevabını bulmaya çalışalım.
İstanbul’a Kimler İhanet Etti?
1994 seçimlerinde o dönem Refah Partisi adayı olan Tayyip Erdoğan’ın az farkla kazanıp İBB koltuğuna oturması İstanbul’un kaderini büyük ölçüde etkiledi. 25 yıl süren siyasal İslamcı belediye yönetimlerinde yandaş firmaları ihya eden adrese teslim ihalelerle kentin siluetini bozan, yeşilini yok eden birçok projeye imza atıldı. Bu 25 yılık dönem bir başarı hikâyesiymişçesine her fırsatta anlatıldı. Ortada bir başarı evet var; ama kentin doğasını, yeşilini sermayeye peşkeş çekerek resimde de görüleceği üzere doğayı katletme başarısı. Yandaşı, müteahhiti ihya etme başarısı. AKP iktidar olunca bu misyonunu hiç bırakmadı, yine adrese teslim ihaleler, yine avmler ve yine kentin mezar taşları gökdelenler pıtrak gibi çoğaldı. AKP’yi var eden bu rant döngüsü milyonlarca insanın yaşamını hiçe sayarken, Erdoğan bu “başarı”yı 2017 yılında “Biz bu şehre ihanet ettik, bundan ben de sorumluyum” sözleriyle itiraf etmişti.
İstanbul’un Mezar Taşları: Gökdelenler
1994’te kente sadece 4 gökdelen varken 2019 yılında sayı 117’ye yükseldi. Özellikle Mecidiyeköy ve etrafında şehre kasvetli bir görüntü veren bu gökdelenler kentin siluetini olumsuz anlamda bozuyor. Havadan bakıldığında mezarlıktan farksız bir görüntü veren bu durum eminim Fatih’in kemiklerini sızlatıyordur.
İktidar, ayrıca aklı başında hiç kimsenin onay vermeyeceği türden çılgın projeler için başta Kuzey Ormanları olmak üzere İstanbul’un çeşitli noktalarını talana açtı. 3. Havalimanı ve 3. Köprü gibi projeleriyle İstanbul doğasının mezar kazıcısı olurken, Yeşilçam filmlerinde hepimizin hatırladığı yeşil Taksim ve İstiklal Caddesi betona gömülmüş haliyle bir cesetten farksız durumda. Bütün bunlara rağmen iktidarın kentin tabutuna son çiviyi vuracak olan Kanal İstanbul projesi sırada bekliyor. TMMOB ve onlarca kuruluşun proje hayata geçirildiği taktirde ekolojik olarak telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracağı uyarısına aldırmayan AKP, kentin bu insan ve yerleşim kapasitesini kaldıramadığını görmüyor.
Sadece İstanbul değil, Ankara ve Bursa gibi büyük kentler de yakın zamanda bu felaketi yaşadılar. Kamu kaynaklarını yıllarca Ankapark gibi, kent girişine kapı yapmak, her yere dinozor heykeli dikmek gibi ucubelere harcayan, kenti parsel parsel satan Melih Gökçek gibilerinden hesap sorulmasını beklemiyoruz elbet. Fakat artık yolun sonuna geldiğimizi görmek gerek. Kentler milyonlarca insan için yaşanamaz hale geliyor ve hemen hemen her yağmurda, doluda, fırtınada aynı görüntüleri görmek bizleri şaşırtmıyor. Doğa şimdiye kadar ondan çaldıklarımızı fazlasıyla geri alıyor. Kentler kapitalist rant iştahının talanından, müteahhit kapitalizminden kurtarılamadığı sürece yönetenin kim olduğu çok fark etmeyecek. Geri dönüşü sağlamak içinse hala elimizde bir fırsat var. Kentlerin gerçek sahipleri yaşam alanlarına sahip çıkmalı ve bu talana güçlü bir tepki göstermelidir.