Ispanak Zehirlenmesinin Ardındaki Gerçek: Kapitalizm Sağlığa Zararlıdır!
Dün İstanbul ve Tekirdağ’da yüzlerce kişi yedikleri ıspanak nedeniyle zehirlendi. İstanbul Tarım İl Müdürlüğü kitlesel zehirlenmenin gerekçesini “Alınan numunelerin ileri tetkik sonuçlarında ıspanak içerisinde tespit edilen yabancı ottan kaynaklı yoğun miktarda atropin ve scopalamin maddesi tespit edilmiştir.” açıklamasıyla duyurdu. İl Müdürlüğü halkı uyarmayı da ihmal etmedi: “Halkımızın tüketecekleri tüm gıdaları olduğu gibi, yeşil sebzeleri de dikkatlice kontrol ederek, yabancı otları ayırt etmeli ve çok iyi şekilde temizledikten sonra tüketmeleri gerekmektedir.”
En başta şunu vurgulamak gerekmektedir: Tüketici, marketten veya pazardan aldığı bir gıda ürününün olağan koşullarda insan sağlığını bu şekilde tehdit edecek zehirli ot, kimyasal madde, tarım ilacı gibi etkenlerden arındırılmış olmasını bekler. Bu noktada sorumluluk insanların zehirlenmesine neden olacak gıdayı piyasaya sürenlerde ve buna gerekli denetimleri yaparak engel olmayan kurumlardadır. Ancak biliyoruz ki Türkiye’de ve genel olarak dünyada gıda ticaretini elinde tutan şirketlerin karlılığı halkın sağlığından önce gelmektedir. Devletler ise Türkiye örneğinde olduğu gibi bu sürecin bekçiliğini yaparlar.
Ispanaktan kaynaklanan zehirlenmelerin teknik yönüne dair ihtimalleri Bülent Şık dün Bianet’teki yazısında dile getirmişti. Yazının sonunda ise kamuoyuna gerekli denetimleri yapmakla yükümlü olan kamu kurumlarından gerçek bilgileri açıklamalarını talep etmeleri gerektiğini belirtiyordu. Ancak bizzat Bülent Şık’ın yakın geçmişte başına gelenler kamu kurumlarının ve bakanlıkların bunu yapmak yerine, gerçekleri ortaya çıkaranlara neler yaptığına en iyi örnek. Bilindiği üzere Kocaeli, Ergene havzası ve Antalya’da Sağlık Bakanlığı’nca yapılan fakat sonuçları kamuoyundan gizlenen araştırmayı halka duyurduğu için Bülent Şık hakkında 5 yıldan 12 yıla kadar dava açılmıştı. Araştırma yaklaşık 8 milyon insanın yaşadığı bu bölgelerde çevre kirliliğinin gıdalarda ve suda yarattığı kanserojen etkileri ele alıyordu. Bülent Şık’ın araştırma sonuçlarında yer verdiği bilgilere göre, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne’de her beş ölümden biri, Kocaeli Dilovası’nda her üç ölümden biri, Antalya’da ise her on ölümden biri kanserden kaynaklanıyordu. Ayrıca çeşitli gıdalarda ve içme suyu kaynaklarında yüksek düzeyde pestisitlere, ağır metallere ve poliaromatik hidrokarbonlar gibi toksik bileşiklere rastlandığı ortaya çıkmıştı. Bülent Şık ilerleyen süreçte Barış Bildirisi’ni imzaladığı için ihraç edildi ve görev yaptığı Akdeniz Üniversitesi’nden uzaklaştırıldı. Kendisinin de bizzat yer aldığı araştırmanın sonuçlarını açıkladığı için de “Halkta infiale neden olmak”, “dış alımları etkilemek” ve “gizli bilgileri temin etmek ve açıklamak” suçlamalarıyla hakkında dava açıldı. Dava sonucunda ise 15 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Şimdi dönelim ıspanak meselesine… Bülent Şık’ın başına gelen vakadan da anlaşılacağı üzere, ıspanakta ne olup bittiği konusunda meseleyi muhtemelen birileri örtbas edip geçiştirecektir. Fakat bazı gerçekler artık saklanamayacak kadar açık. Mesela Rusya’ya, Avrupa’ya ihraç edilen tarım ürünlerinin üzerinde yer alan aşırı yüksek zirai ilaç kalıntıları nedeniyle iade edilmesi… Daha geçtiğimiz hafta Rusya 370 ton mandalinayı içerisinde Akdeniz meyve sineğine rastlanması nedeniyle geri gönderdi. Geçtiğimiz yıl ise toplamda 1495 kez Rusya’nın karantina listesinde yer alan zararlılara rastlanması nedeniyle 30.000 ton tarım ürünü geri iade edilmişti. Bu alandaki verileri derleyen AB’nin 2018 yılı RASSF (Rapid Alert System for Food and Feed) raporuna göre Türkiye 318 bildirimle dünyada sicili en kötü ülke konumunda! Raporda ayrıca şunlar belirtiliyor: Fındıkta zehirli ve kanserojen aflatoksin maddesi için 77, meyve sebzelerde saptanan otratoksin A maddesi için 40 bildirim gerçekleşmiş. Türkiye, Bulgaristan’la birlikte, pestisit yani böcek ilacı madde bakımından da ilk sırada yer alıyor.
Peki iade edilen tarım ürünleri ne oluyor? Bu alanda tamamen şirketlerin insafına terk edilmiş halde. Ürünlerin neden iade edildiği konusunda şirket ilgili kurumlara bildirimde bulunuyor ve incelemeler bu bildirime gerçekleştiriliyor. Al gülüm ver gülüm!
Bülent Şık bu süreci şöyle özetlemişti: “İade ürün ülkemiz gümrüğüne geldiğinde ihracatçı firma Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı il müdürlüklerindeki ihracat işleri ile ilgili birime yazılı bir başvuru yapıyor. Firma başvurusunda ürünün neden iade edildiğine dair bir beyanda bulunuyor. Ve o beyana göre ürünler kontrol ediliyor. Kanımca meselenin en kritik noktası da burada yatıyor. Sadece ihracatçı beyanını dikkate almak kontrol zafiyeti yaratır. Meselenin odak noktası iade edilen gıda ürünlerinin iade nedeninin sadece ihracatçının beyanına tabi olması. Gıda ürününü gerekli şartlara uygun bulmadığı için ülkemize geri gönderen ülkeden herhangi bir resmi evrak istenmiyor. Dolayısıyla pestisit veya aflatoksin gibi sağlığa çok zararlı zehirli kimyasal maddeler içerdiği için geri gönderilen bir ürünün iade nedeni olarak firma tarafından bakanlığa verilen beyanda “üründe haşere tespit edildiği için iade edildi” ya da “uygunsuz ambalaj kullanımı nedeniyle geri gönderildi” ya da “ürünler istenilen boyutlarda değildi” gibi gerçek durumla uyuşmayan nedenler belirtilmesi mümkün. Özetle söylemek gerekirse iade nedeninin gerçek dışı bir beyana dayanması olasıdır.”
İşin özü… Bir anda hastanelik olmasak da kapitalist tarım uygulamaları insanlığı her gün parça parça zehirliyor. Bu konuda halkın gerçekleri öğrenebilmesi için mücadele yürütmek kaçınılmaz bir gereklilik olarak karşımızda duruyor