İktidarın Son Bir Haftasının Özeti: Mafyatik İlişkiler, İşçi Düşmanlığı, Sadaka Ekmek…
Türkiye’de son bir haftada AKP-MHP ortaklı otoriter rejimin yarattığı çürüme üzerine konuşulacak oldukça fazla malzeme ortaya döküldü. Başkanlık sisteminin başarısızlığı üzerine uzun uzadıya tartışacak değiliz. Zaten hemen her alandaki veriler bu başarısızlığı açığa vuruyor. Ekonomik krizden, bunun yarattığı işsizlik gibi sorunlara kadar hemen her başlıkta, her şey yaklaşık 2 yıl önceki seçimlerden önce nasıl öngörülüyor ise o şekilde gerçekleşiyor.
Mevcut rejimin nasıl bir işleyişe dayandığı kendisini geçen hafta sosyal medyaya düşen bir resimle gösterdi. 90’ların karanlık ikliminin mimarları olan Mehmet Ağar, Korkut Eken, Alaattin Çakıcı ve Engin Alan’ı bir araya getiren fotoğraf eşelendikçe, mevcut rejimle kurulan kirli ilişkiler ağı ortaya seriliyor. 90’larda SSCB dağıldıktan sonra hızla zenginleşen oligarklar arasında yer alan Azeri Mübariz Mansimov’un sahibi olduğu Avrupa’nın en lüks yat limanı olan Bodrum Yalıkavak Marinası’na çökülerek iktidar desteğiyle Ağarlara “hediye edilmesi”nden, iktidar ortaklarının akçeli işlerine, Bahçeli’nin talebinin geri çevrilmeyerek Çakıcı’nın serbest bırakılmasına uzanan bir hikaye bu.
Hukukun, adaletin, insan haklarının silikleştiği ve yerini zorbalığa terk ettiği bir ortamda bu tarz kirli simgelerin görünürleşmesi olağan.
Eski Türkiye’nin ruhu sadece fotoğraflarda yaşamıyor. Aynı günlerde İstanbul Pendik’te Alevi yurttaşların evleri “Alevilere ölüm” yazısıyla donatılıyor. Fotoğraflarla uyumlu bir Türkiye manzarası… Alevilerin katledilmesinin, ezilenlere yönelik kirli savaşın mimarlarının bir araya geldiği günlerde bu yazılar da tesadüf olmasa gerek!
Türkiye resminin bir tarafında da emekçi sınıfların karşı karşıya kaldığı ağır bir ekonomik ve sosyal bir fatura var.
İşsizliğin, Türk lirasındaki değer kaybına bağlı olarak ücretlerdeki erimenin, ağırlaşan yaşam koşullarının, hayat pahalılığının önü alınamıyor. Mafyalarla kurulan kirli ilişkinin bir benzerini kendisine yakın iş adamlarıyla kuran iktidar, bunların milyarlarca liralık vergi borçlarını affederken krizin tüm yükü emekçilerin sırtına yıkılıyor. Birkaç gün önce Denizli Valisi’nin yaptığı ziyaret aslında güncel durumu bize apaçık gösterdi. Neden maske takmıyorsun diye soran Denizli Valisi’ne esnafın verdiği “gebermek istiyorum” yanıtı toplumun büyük çoğunluğunun ekonomik kriz karşısındaki ruh halinin bir yansıması.
Vali'nin "Neden maske takmıyorsun" sorusuna esnaf yanıt verdi: Gebermek istiyorum | Kendisiyle sohbet etmediği için dönerci kapattıran Denizli Valisi, yaptığı esnaf ziyaretlerinde bir esnafa maskesini sorduğunda, "Canıma yetti, piyasanın haline bak" cevabını aldı.#Geçinemiyoruz pic.twitter.com/dDrcQAke3n
— Yaşar Usta (@yasarustaportal) October 18, 2020
Döğüşenler de var bu havalarda!
İktidarın saldırılarına, sermayenin dayattığı köleliğe karşı mücadele edenler de yok değil!
Hak ettikleri tazminatları ve maaşlarını alamayan Somalı ve Ermenekli maden işçilerinin Ankara’ya yürüme mücadeleleri sürüyor. İktidarsa emekçilere jandarma ve polis barikatlarıyla karşılık veriyor.
Öte yandan Başkanlık rejiminin keyfiyeti kendisini grevlere karşı artan düşmanlıkta da gösteriyor. Petrol-İş Sendikası’nın Şişecam’da aldığı grev kararı geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın kararıyla “gene sağlığı ve milli güvenliği bozucu nitelikte” görülmesi nedeniyle ertelendi. Erteleme bir nevi yasağın maskelenmesi işlevi görüyor. Bugüne kadar 17 grevi “erteleyen” iktidar yaklaşık 200.000 emekçinin grev ve pazarlık hakkını elinden almış oldu.
Yasaklar grevlerle de sınırlı değil. Toplumsal muhalefet için sözünü sokaklarda özgürce dile getirmek iktidarın polis devleti uygulamarıyla neredeyse fiilen yasaklanmış, anayasadaki en temel demokratik haklar bile uygulanamaz hale gelmiş durumda.
Dün MHP’nin emekçilere hakaret edercesine başlattığı “Askıda Ekmek” kampanyasına da en güzel yanıtı Somalı bir madencinin eşi verdi.
Türkiye’nin bir haftalık özeti bu. Bütün iktidar tekelini ele geçirenler, yoksulluğa çözüm olarak sokak ortasına ekmek bırakmaktan başkasını reva görmüyorlar. Mafyaya, devlet baskısına, otoriterliğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymalarının bir sebebi bu. Bizleri bu karanlığa hapsettikçe daha da zorbalaşacaklar.
Karanlık tabloyu yırtıp atmak için mücadeleden başka şansımız yok! Ancak, Soma ve Ermenekli madencilerin mücadelesinde olduğu gibi emekçiler ayağa kalktığı takdirde tünelin ucundaki ışığı görebiliriz.