İhraçlar Üzerine Barış Akademisyeni Güneş Gümüş ile Röportaj: Ne Yapmak Gerekir?

İhraçlar Üzerine Barış Akademisyeni Güneş Gümüş ile Röportaj: Ne Yapmak Gerekir?

15 Temmuz’dan bu yana iktidarın FETÖ’cülere karşı başlayan savaşımı hızla toplumsal muhalefetin en canlı unsurlarına yöneldi. Onlarca basın kuruluşu, medya organı, dermek kapatıldı; binlerce muhalif kamu emekçisi işlerinden edildi. Ancak ne yazık ki iktidarın saldırıları karşısından toplumsal muhalefet cephesinden bu saldırılara karşı güçlü bir tepki verilebilmiş değil. Bu durumu, ihraçları ve ihraçlara karşı mücadeleyi 7 Şubat’ta yayınlanan 686 sayılı KHK ile Ankara Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edilen barış akademisyeni, websitemiz yazarı Güneş Gümüş ile konuştuk. 

15 Temmuz darbe girişiminden sonra binlerce kamu emekçisi ihraç edildi. KESK ve BAK olarak şu anki genel durum nedir, kaç kişi ihraç edildi?

KESK’e bağlı sendikalara üye 3300 civarı kamu emekçisi işini kaybederken barış akademisyenlerinden ihraç sayısı 300’ü geçti. KESK üyesi olmayan çok sayıda muhalif kamu emekçisinin de listelere dahil edildiğini söylemek gerek.

Üniversiteler kapandığında yeni bir ihraç dalgasının ODTÜ, Boğaziçi ve Hacettepe’yi de vurması bekleniyor. Yani ne yazık ki sayı giderek artacak.

KHK ile ihraçlar, sadece ihraç edilenlere yönelik bir saldırı değil. Sadece KESK’e de değil; tüm işçi sınıfına yönelik bir saldırı bu. Çünkü işleri ellerinden alınanlar alanlarının en mücadeleci unsurları. Sadece kamu emekçilerinin hakları için yürütülen mücadelenin değil, her türlü mücadelenin öncüleri olan bu unsurlar tasfiye edilerek hem kalanlara korku salınıyor hem de mücadeleye ket vurulmuş oluyor.

Üstüne eklenen öğretmen alımı için mülakatlar, ÖYP programındaki bütün araştırma görevlilerinin güvencesiz 50-d kadrosuna geçirilmesi, memurlar kanunun değiştirilerek iş güvencesinin ortadan kaldırılması gibi uygulamalar ve KPSS’nin kaldırılması gibi uzun vadeli planlar kamuda muhalefetin varlığının ve gelişmesinin önünü alma dertlerinin bir göstergesi.

Bunca ihraca ve kapsamlı saldırılara karşın kitlesel bir direniş, toplu ve organize bir hareket yaratılamadı. Sebepleri nedir?

Evet ne yazık ki çeşitli direnişler olsa da kitlesel bir mücadeleden bahsetmek mümkün değil. Aylardır bu konu, benim üyesi olduğum Ankara Eğitim-Sen 5 Nolu şubede olduğu gibi, KESK bünyesinde tartışılıyor. Ancak bir arpa boyu yol almış değiliz.

KESK ihraç edilenlere maddi destek sunarak önemli bir dayanışma sergiliyor; ama işe dönmemiz ve yeni ihraçların olmaması için atılması gereken asıl adımlar atılmıyor. Böyle olunca da iktidar açısından “attık kurtulduk” diyerek yeni ihraçlara devam etmek mümkün oluyor. Oysaki “attık ama başımıza daha çok bela oluyorlar” dedirtmek lazım.

Düşünün birçok arkadaşımız ihraç edildiğini söyleyince FETÖ’cü gibi görüldüğünü anlatıyor. Daha halka muhalif kamu emekçilerinin emeğin haklarına sahip çıktığı için ihraç edildiğini bile anlatamamışız.

Neredeyse hiçbir ana akım medya AKP’nin istediklerinin dışına çıkarak söz söyleyemiyor, haber yapamıyor. Dolayısıyla bizim sesimiz elbette ki oralardan yansımayacak. Bugüne kadar olduğu gibi şimdi de bizim megafonumuz sokaklar. KESK’in ihraçlara dair sokaklarda bir afiş çalışması bile yok.

KESK yönetimi “ihraçlar yokmuş gibi davranırsak, mücadele öznesi olarak iktidarın yıldırımlarını üzerimize çekmezsek varlığımızı koruyabiliriz” düşüncesinde gibi. Başlarını kuma gömerek bu dönemin geçmesini bekliyorlar. İşte hata da burada. Bir kere ikidar olağanüstü yetkileri elinde toplamış durumda. Türkiye’de her zaman kör topal işlemiş hukuk sisteminin bile şimdi yerinde yeller esiyor. Yani iktidar bir KHK ile KESK kapatılmıştır diye de rahatlıkla ortaya çıkabilir. Ya da kalıcılaştığı açıkça söylenen OHAL boyunca devam edecek KHK’lar ile binlerce üye daha yeni ihraç listelerine eklenerek KESK’in beli iyice kırılabilir.

Sözüm o ki sizin sessiz kalarak korumaya çalıştığınız KESK asıl böyle bertaraf edilir. Bu sendikalar nasıl sokakta kurulduysa yine gerekirse sokakta kurma kararlılığında olmazsak sendikalarımız etkisiz küçük birer kabuğa dönüşür.

OHAL boyunca süren mücadelelerle, 2016 referandumu için yürütülen Hayır çalışmalarıyla, Nuriye ve Semih hocaların Yüksel direnişiyle, ülke çapında işyeri önündeki direnişlerle tekrar gördük ki kullanabileceğimiz haklarımızın da özgürlüğümüzün de sınırlarını dişe diş mücadele ederek çizebilir; hareket alanımızı genişletebiliriz.

İhraç edilen KESK’liler içerisinde çeşitli sosyalist partilere mensup insanlar da var. Bu durum bir fark yaratmadı mı?

Söylediğim gibi ihraç edilen KESK’liler kendi bulundukları alanların en direngen, en mücadeleci unsurları ve elbette ki örgütlüler. Hal böyle olunca daha mücadeleci bir tavır bekleniyor ama ne yazık ki manzara öyle değil.

KESK yönetimi mücadelenin yolunu açmıyor diyorum ama zaten KESK yönetimi de kendinden menkul kişilerden oluşmuyor. İhraç edilenlerin önemli bir kısmı KESK yönetiminde belirleyici olan örgütlerin üyesi. Yurtseverlerin ve ÖDP, EMEP gibi yapıların ihraçlar konusunda KESK’in tavrında doğrudan belirleyiciliği var. Dolayısıyla ihraç edilenlerden KESK’i harekete geçmek zorunda bırakacak, büyük bir ortak basınç da gelmiyor.

İhraç edilenler içinde de ne yazık ki “zaten döneceğiz, bu dönemi atlatalım yeter” hali hissediliyor. Oysaki dönüp dönemeyeceğimizi belirleyecek olan bu ülkenin kaderinin nasıl şekilleneceği. Bu otomatik bir süreç olmayacak. Biz bu kaderin -kendi kaderimizin- çizilmesinde etkin olmazsak asıl derdimiz işlerimize nasıl döneceğimiz olmayacak.

Nuriye ve Semih hocaların başlattığı açlık grevi ses getirdi ama AKP şimdilerde şiddetle bastırma yoluna gidiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Nuriye ve Semih hocaların işlerine iade talebiyle başlattığı açlık grevi ve Yüksel’deki direnişleri açlık grevinin etkilerinin gözle görülür hale gelmesiyle kamuoyu nezdinde etki kazandı. Bu ilginin devam etmesi ve artması ihtimali iktidarı korkuttu. Onları tutuklayıp Yüksel direnişini kırmak için çok sert bir saldırıya giriştiler. Polisiyle, yargısıyla, medyasıyla her bir kolda taarruza geçilmiş durumda.

Yüksel’in ablukaya alınarak tekrar bir direniş alanı olmasına imkan verilmemeye çalışılması ve tutuklanmaları Nuriye ve Semih hocaların mücadelelerini çok zorlaştırdı. Araya demir parmaklıklar çekilerek açlık grevinin vicdanlardaki etkisi kırılmaya çalışılıyor. Bu noktada Nuriye ve Semih’in mücadelelerinin başarıya ulaşması ve canlı kanlı direnişçiler olarak aramıza tekrar katılmaları için ihraçlara karşı mücadelenin ülke çapına yayılmasına ihtiyaç var. İhraç edilen kamu emekçilerinin yükselteceği kitlesel bir mücadele onların da önünü açacak, direnişlerini gündeme taşıyarak iktidar üzerinde basınç yaratacaktır.

Kitlesel mücadelenin inşası için neler yapılabilir?

Bu yoğun saldırılara karşı kitlesel mücadeleye en çok ihtiyaç duyulduğu anda bu mücadeleyi örgütleyebilecek sendikal örgütlerimiz tamamen yetersiz durumda. İhraç edilenlerin önemli bir kısmı sendikalarımızın tavrını belirleyen siyasi yapıların üyesi olduğundan ihraçlara, KHK’lara karşı ilk adımda KESK’i zorlayacak bir inisiyatifi bütün ihraçları biraraya getirerek başlatmak mümkün olmuyor. 

Meseleyi en başta sınıf mücadelesi olarak almak gerekiyor. Bunun için nasıl kitleselleşiriz sorusuna cevap aramak lazım. KESK merkezi olarak mücadelede geri durduğu için işimiz bir hayli zorlaşıyor. Ama ihraçlar olarak KESK yönetimine tabandan baskı yapacak bir eylemlilik ortaya konabilirse hem kamuoyu desteği sağlanacaktır hem de mücadelenin merkezileşmesi mümkün olacaktır. Düşünün binlerce ihraç edilmiş insandan bahsediyoruz. Bu taban inisiyatifinin oluşması için de bu süreci ancak mücadeleyle aşabileceğimizi düşünenlerin biraraya gelip sayılara takılmadan platform gibi bir yapı oluşturmaları gerekiyor. Bundan sonrası ufak ufak da olsa gelecektir. Dar grupçuluktan uzak, iş yapma derdindeki bir mücadele merkezinin oluşturulması ileriye doğru atılmış büyük bir adım olacaktır.

KATEGORİLER