Gelecek Her Yerde Bolşevizmin Olacak!

Gelecek Her Yerde Bolşevizmin Olacak!

20. yüzyılın başlarında Rusya kapitalizmin yeni yeni filizlendiği ve işçi sınıfının büyük sanayi kentleri etrafında yoğunlaşmaya başladığı, aynı zamanda devasa bir köylü nüfusunu barındıran bir ülkeydi. Ne İngiltere veya Almanya gibi gelişmiş bir sanayileşmeden ne de bir Fransa gibi 18. ve 19. yüzyılın devrimci atılımlarının yarattığına benzer bir devrimci mirastan bahsedilebilirdi. 19. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Rusya’da sahneye çıkan ve sınıfsal olarak küçük burjuvaziye, aydın-entellektüel öğrenci katmanlarına ve köylülüğe dayanan Narodnik (halkçı-popülist) sol eğilimler politik sahneye hakim durumdaydı. Marksizmin bir siyasal eğilim olarak gelişmesi ancak 20. yüzyıla gelinirken Narodnik eğilimlerden kopan genç bir kuşağın ve Avrupa’da Marksist akımlardan etkilenmiş dar bir kadronun çabasıyla mümkün olacak; 1898’de Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDIP) Marksist gelenek içerisindeki çeşitli eğilimleri bir araya getirerek vücut bulacaktı.

Neredeyse 20 yıl içerisinde Ekim Devrimi’nin gerçekleştiği düşünülürse, bir devrim için gerekli nesnel ve öznel şartların zayıflığı bir çelişki olarak görülecektir. Rusya, 19. yy.’da proleter bir devrimin gerçekleşmesi beklentisinin en düşük olduğu ülkelerin başında geliyordu.

Ancak tarihin akışı Rusya’nın özgünlüğünün açığa çıkması için çok uzun zaman beklenmesini gerektirmeyecekti. Çürümeye yüz tutmuş Çarlık despotizminin yüzyıl başından itibaren sınıf mücadelesini yükselten işçi sınıfına ve devrimci harekete yönelik zorbalığı ile keskinleşen ve rejimin çare bulamayacağı türden çelişkiler birleşerek 1905’te büyük bir devrimci patlamanın gerçekleşmesine yol açmıştı. Fakat esas dikkate değer olan şey mücadelenin gelişimi ve ihtiyaçları o güne değin örneği görülmeyen bir devrimci parti örneğini açığa çıkarmıştı. 1903’ten itibaren RSDIP içerisindeki liberal-uzlaşmacı eğilimlerle yolunu ayıran Lenin, Bolşevik Parti ile devrimin kaldıracı olacak bir parti modelinin inşasına önderlik etmişti.

Lenin’in hedefi, o güne değin Rusya’da hakim olan ekonomist, liberal-uzlaşmacı ve benzerleri Avrupa’da işçi sınıfı hareketine hakim olan geniş kitle partisi modelini benimseyen tarzın yerine işçi sınıfının öncü kadrolarını merkezileşmiş, Çarlığın baskılarına karşı durabilecek sıkılıkta bir savaş aygıtı etrafında bir araya getirmekti. 1905’ten Ekim Devrimi’nin gerçekleştiği 1917 yılına kadar geçen süreçte yaşanan atılımlar, yenilgiler Lenin’e, partiyi mükemmel bir model haline getirecek deneyimler konusunda zengin bir alan yarattı.

Troçki Rus Devrimi’ni Savunurken broşüründe “Devrimci Parti ilerici sınıfın en iyi unsurlarını birleştirir. Koşullara uyum sağlayabilen, olayların akışını ve ritmini değerlendirebilen ve daha baştan kitlelerin güvenini kazanabilen bir parti olmaksızın, proleter devrimin başarıya ulaşması imkânsızdır.” ifadelerini dile getirir. Bu sözler Ekim Devrimi’nin neden tek muzaffer proleter devrim olarak tarihteki yerini alacağını özetler niteliktedir. Zira, yazının başında da belirttiğimiz üzere Rusya’yı özgün kılan en başta Lenin ve Troçki gibi devrimci Marksist geleneğin en parlak tarihsel önderlerinin ve de Bolşevik Parti gibi bir öncünün açığa çıkabileceği koşulların var olmasında yatar.

Devrimci Marksist geleneğin mirasçıları olarak bizler için de önümüzde Bolşevizmin kızıl bayrağını Ekim Devrimi’nin bu mirası etrafında yeniden ayağa kaldırma görevi duruyor. İnsanlığın kapitalizmle beraber mahkum edildiği derin eşitsizlikten çıkışın yol göstericisini uzaklarda aramaya gerek yok. Tarih örgütsüz kitlelerin sömürüye ve zorbalığa karşı mücadelelerinin yenilgileriyle dolu bir mezarlık gibidir. Kapitalist barbarlığa karşı verilen mücadele birgün başarıya ulaşacaksa bu ancak işçi sınıfını kızıl bayrağı altında bir araya getirmiş bir Bolşevik öncü ile mümkün olacaktır. Tıpkı Rosa Luxemburg’un dediği gibi “Gelecek her yerde Bolşevizmin olacak!”.

KATEGORİLER