Fırat Kalkanı Resmen Bitti: Sahici Bilanço Nedir?- V.U. Arslan
Başbakan Binali Yıldırım, MGK açıklamasını teyit ederek Fırat Kalkanı Operasyonu’nun “başarıyla” sonuçlandığını açıkladı. “Ortada bir başarı var mı” orası epey bir tartışmalı.
22 Ağustos 2016’da TSK ile müttefikleri olan ÖSO ve diğer cihatçı gruplar, Afrin ile Menbiç’in birleşmesini engellemek için Al Bab’a doğru bir askeri operasyon başlatmıştı. Böylelikle Türkiye’nin güney sınırında bir Kürt koridorunun oluşması engellenecekti. Askeri bilanço fiyasko derecesinde kötüydü. TSK ve müttefikleri 6 aydan fazla bir süre boyunca 30 km ötedeki Al Bab ilçesini ele geçirmeyi başaramadı. Havadan karadan muazzam bir üstünlükle IŞİD hedefleri vuruldu, ama Al Bab’ın alınması geciktikçe gecikti. 500’ün üzerinde sivil ayrım gözetmeksizin yapılan bombardıman sonucu hayatını kaybetti. Çatışmalarda verilen büyük kayıplar da bir hayli dikkat çekiciydi ve bütün bunlar tüm dünyadaki askeri uzmanların dikkatinden tabi ki kaçmadı. Operasyon boyunca 71 TSK askeri canından olurken ÖSO ve diğer gruplardan ölenlerin sayısı 500’ü aştı. Al Bab alınamadıkça Suriye Ordusu güneyden ilerledi ve Al Bab’ın güney hattını kapatarak TSK’nın operasyonu genişletmesinin önüne geçebildi.
Operasyon için Rusya’dan izin alınmıştı, karşılığında da Halep’in Esad birliklerince tamamen ele geçirilmesine göz yumulacaktı. Halep bu uzun ve kanlı iç savaşın en büyük ve en önemli cephesiydi ki Putin bu büyük lokmayı afiyetle mideye indirdi. Erdoğan’a güvenen cihatçılar ise boşuna destek beklediler. Erdoğan Halep’in gözgöre göre düştüğü günler ve haftalarda somutta harekete geçmeyi bırakın kendi güdümündeki grupların Halep’ten çıkması için çaba sarf etti. Çok sevdiği atıp tutma işlerine bile girişmedi. Halep’in alınmasının dışında Putin, Erdoğan’ı kendi yörüngesine çekip Ankara’nın sahadaki hareket alanını iyice sınırlayarak da önemli bir başarı elde etti.
ABD’nin Tavrı Açık
ABD açısından Ankara’nın basıncına karşılık Al Bab hamlesine yeşil ışık yakılması zaruriydi. Ama ABD Ankara’ya istediğini verirken kırmızı çizgisini net bir şekilde ortaya koydu: YPG’nin önderlik ettiği SDF (Suriye Demokratik Güçleri)‘ye dokunulmayacaktı. SDF, konusunda Rusya da ABD gibi tavır alınınca Ankara’nın attığı naralar her zamanki gibi boş laf olarak kaldı. Gerçi TSK ve önderlik ettiği gruplar, SDF mevzilerini birçok kez taciz etse de daha fazla ileri gitmemek konusunda bir hayli hassas davrandılar. Hatta geçtiğimiz hafta TSK’den gelen topçu atışına misilleme olarak Kürt güçleri, sınır karakolunda nöbet bekleyen bir askere suikast düzenlendiğinde bile mesele büyütülmedi, hatta geçiştirildi.
Kürt Ulusal Davasının Zaferi
Ve nihayet iki gün önce de Fırat Kalkanı’nın bitirildiği ilan edildi. Gerçi yapılan açıklamada “gerekirse” başka bir operasyonun başlatılacağı gibi bir tehdit var. Ama işi gücü etrafa boş tehditler savurmak olan Ankara’yı kim ciddiye alır ki? Gerçekte olan ise TSK ve müttefiklerinin Al Bab’ta sıkışmış olduğudur. Menbiç’e ve SDF’ye yönelik tehditler buharlaşmıştır. SDF önderliğindeki Kürt güçleri gelinen noktada ABD’nin en yakın müttefiği olmanın da ötesine geçerek Suriye iç savaşının ana muzaffer gücü haline gelmiştir. IŞİD’in başkenti Rakka’yı ele geçirecek SDF, burayı da kanton bölgelerine bağlamayı istediğini ilan etmiştir. ABD bu işe neder orası ayrı bir konu ama SDF önderliğindeki Kürt güçleri, Rojava dışında da çok büyük toprak parçasına hükmeder hale gelmiştir. Rakka operasyonuna müdahil olmak isteyen Esad’a bağlı Suriye ordusu ise Hama ve Şam kırsalı gibi stratejik yerlerde Erdoğan’ın adamlarıyla boğuştuğu için Rakka’ya uzanamamakta bu da Rakka’nın tek fatihinin ABD destekli SDF olması anlamına gelmektedir. SDF bütün Fırat vadisini ele geçirmek üzerinedir. Ankara SDF’yi baş düşman ve terörist ilan ededursun desteğini kazanmak için ABD ve Rusya’nın adeta yarıştığı SDF önderliğindeki Kürtler, Suriye iç savaşının en büyük kazananı olmaktadır. Bu da Ankara açısından fiyaskonun dik alası değil de nedir?
AKP’nin Horozlanma Hakkı
Nasılsa içeride korku atmosferi nedeniyle dış politikadaki zikzaklar ve hezimetler eleştirilememekte, var olan cılız eleştiriler de ülkedeki keskin kutuplaşma ortamında kaybolup gitmektedir. ABD ve Rusya gibi büyük emperyalist güçler de atıp tutan bu sahte kabadayıyı mazur görmekteler. İş ciddileşince haddini gayet iyi bilen Erdoğan’ın horozlanma hakkını teslim etmekte ne de olsa bir sakınca yok. Bu iç ve dış dinamikler yüzünden AKP’nin hayli ucuz dış politikası, saçmalıklar abidesi olarak, mümkün olabilmektedir. Hatırlayınız daha 5-6 ay önce Irak ordusunun yapacağı Musul operasyonuna karşı kabadayılık yapan, Tel Afer’e Şii güçler yaklaşamaz diye efelenip “oralara biz gireceğiz” türünden hayal satan AKP dış politikası için 3-5 ay gibi kısa süreler gülünç duruma düşmek için yeter de artar bile. Daha geçen yıl Avrupa’da vizesiz serbest dolaşım zaferinden bahsedildiğini hatırlarsak konuya ilişkin bir başka örnek daha vermiş oluruz. AKP ve RTE için dış politika başından beri iç politikanın bağımlı bir uzantısıydı. Al Bab’a o kadar bedel ödeyip gittikten sonra Menbiç’e ya da Afrin’e dokunmaya cüret etmeyen RTE için atıp tutmak başka risk almak başka bir şeydir. Zira alınan riskler neticesinde iç politikadaki iktidar savaşını etkileyecek bir fatura ödeme ihtimalini asla göze alamaz.