Erdoğan’ın Üçüncü Kez Adaylığı Tartışmaları Üzerine – Engin Kara
Aylardır laf arasında konuşulagelen Erdoğan’ın seçimlerde bir kez daha Cumhurbaşkanı adayı olup olamayacağına ilişkin tartışmalar, seçim tarihinin belirlenmesiyle bir kez daha ısıtılmış oldu. Burjuva muhalefetten İyi, Deva ve Memleket partilerinin yanı sıra Sol Parti, TİP ve ÇAG (Çağdaş Avukatlar Grubu) da Erdoğan’ın adaylığına ilişkin itiraz başvurularında bulundu. YSK tarafından itirazlar reddedilmiş olmakla birlikte, yürütülen itiraz kampanyalarını bir siyasi taktik olarak işlevsel olup olmadıkları bakımından değerlendirmekte fayda var.
ANAYASAL DURUM
Yürürlüğe 21 Ocak 2017’de giren Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrasına göre “Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.”. Anayasa hükmü, doğrusu, gayet açık. Yine aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa’nın 116. maddesinin 3. fıkrası ise “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.” şeklinde. Cumhurbaşkanının üçüncü kez adaylığı konusunda başka da bir istisna bulunmuyor.
Bu durumda, 14 Mayıs seçimleri Erdoğan’ın kararıyla belirlendiği yani seçimler Cumhurbaşkanı tarafından yenilendiği için Anayasa’ya göre Erdoğan’ın bir kez daha aday olmasını sağlayacak hukuki bir formül bulunmuyor.
AKP cenahı ise 2017 referandumundan sonra sisteme format atıldığını ve “iki defa seçilebilme” kriterinin 2018 seçimleri ile başladığını ileri sürüyorlar. Herhangi bir hukuksal dayanağı olmayan, tam da rejimin karakterine yakışacak tümüyle keyfi bir yorumlama…
MESELE YASAYI DOLANMAKSA, HER TÜRLÜ YOLU İCAT EDECEKLERDİ
Erdoğan’ın tek adam rejimi için mesele yasaları dolanmak olunca, her türlü hilebazlığın mümkün olduğu ortada. Sadece Erdoğan da değil, dünya genelindeki benzerleri de aynı şekilde davranıyor. Örneğin Putin, Rusya Federasyonu Anayasasının 81/3. maddesinde yer alan “Aynı kişi, arka arkaya iki dönemden fazla Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı görevinde bulunamaz.” kuralı nedeniyle, 2008 yılında Başkanlık koltuğunu Medvedev’e emanet ederek Başbakanlık koltuğuna geçmiş, 4 yıl boyunca etkili ve yetkili bir Başbakanlık deneyiminin ardından 2012 yılında Başkanlık koltuğuna geri dönmüştü.
Tek adam rejimleri söz konusu olduğunda, yapamayacakları düzenbazlık, icat edemeyecekleri hile yok gibi. Fakat meseleyi “yasalara karşı hile” noktasına sıkıştırmak, rejimin esas karakterini ıskaladığı gibi muhalefeti aciz bir görüntüye de sevk ediyor.
Örneğin, “Erdoğan’ın diploması” tartışması da benzer bir noktada duruyor. Yıllardır bir şekilde tekrar ısıtılıp gündeme getirilen Erdoğan’ın üniversite diplomasının olmadığı iddiası, yine muhalefeti buradan koymaya çalışanların ne kadar çaresiz oldukları hissiyatını yaratıyor toplumda. Zira AKP (ve MHP’nin) toplumsal tabanında ve hatta muhalefetin tabanının ciddi bir kesiminde “Erdoğan’ın tüm ‘cahilliğine’ rağmen diplomalı muhaliflerinin yıllardır hakkından geldiği” hisleri uyandırıyor.
Dahası, ola ki YSK Erdoğan’ın adaylığını reddetseydi, kariyerinin sonuna gelme ihtimali bulunan Erdoğan için tam bir can simidi olacaktı. Kariyeri bir mücadele dalgasıyla ya da hadi diyelim bir seçimle bile değil, usul hukukuyla yani salt teknik bir düzenlemeyle son bulacak, emeklilik döneminde tadını çıkaracağı bir mağduriyet hikâyesi yaratacaktı.
MESELE TEK ADAMIN TOPLUMSAL DESTEĞİNİ DAĞITMAKTA
Rejimin karakterini ıskalamayacaksak, Cumhurbaşkanı olmak için diplomaya sahip olup olmadığına ya da kaç kez aday olabileceğine takılmadan Erdoğan’ın emekçi düşmanı, halk düşmanı, servet sahiplerinin hamisi, sağcı ve tek adamcı karakterini teşhir etmek ve daha önemlisi, bugüne kadar Erdoğan’a ve AKP-MHP bloğuna oy vermiş olan geniş kesimleri kazanacak bir siyasi alternatif yaratmak gerekiyor.
Bu konuda hedefe konulabilecek tonla malzeme de var: Yıllardır süregelen ekonomik kriz, 6 Şubat’ta acı bir şekilde tekrar gördüğümüz enkaz düzeni, çamura batmış Ortadoğu politikaları, grev ve sendika düşmanlığı, yoksullaştırma politikaları, siyasi baskılar… “Hukuksuzluklara karşı verilecek mücadele” başlığında bile daha belirleyici hedefler karşımıza çıkacaktır: seçim propaganda süreci, sandık başları, oyların sayımı…
Millet İttifakı ya da 6’lı Masa, burjuva normalleşme hedefiyle hareket ediyor. İttifakın bileşenleri, emekçi halkı düze çıkaracak bir programa sahip olmadıkları gibi emek-sermaye kavgasının masaya getirdiği bütün soruları ya sermayeden yana cevaplıyorlar ya da muğlâk bırakıyorlar. Örnek olsun, ittifakın yol haritasında emekçiler için en büyük tehlikelerden biri de kıdem tazminatının fona devredilmesi konusunda verilen sinyaldi.
Sol kanatta Emek ve Özgürlük (HDP-TİP vd.) ile Sosyalist Güç Birliği (TKP-Sol Parti vd.) ittifakları burjuva Millet İttifakı’na destek açıkladıkları gibi, emekçi halkın esaslı bir alternatifinin inşa edilmesi konusunda gerekeni yapmaktan itinayla geri duruyorlar.
Sonuç olarak seçim hesapları bir kez daha aritmetik hesaplamalara indirgenmiş oluyor! Rejimin tabanında kırılmalar yaratmak yerine, Cumhur İttifakı bileşenleri dışında kalanların hangi matematiksel denklemde Erdoğan’ı yenebileceği hesapları birincil uğraş oluyor. İkincil uğraş ise muhalefet bloklarındaki iç hesaplaşmalar: Kim ne kadar koltuk alacak, nerenin başını tutacak!
ERDOĞAN’I USULEN DEĞİL ESASLI BİR ŞEKİLDE YENMEK GEREK
Mesele aritmetik değil politik ve örgütsel. Politika yapmanın biçimi, politikanın içeriğindeki karşıtlıklar, kutuplaşma zeminleri vs. değişmedikçe Erdoğan’ın seçim kaybetmesi bile işe yaramayabilir. AKP-MHP bloğu meclis çoğunluğunu elinde tutabilir, Erdoğan rejimi Erdoğan ya da bir başkasıyla geri dönebilir vs.
Bu durumda, politik görev Erdoğan rejimine temel sağlayan politik zemini sarsmak ve değiştirebilmek olmalı. Dolayısıyla da Erdoğan’ı teknik-usul düzenlemeleriyle görüntüde değil, esaslı bir şekilde gerçekten yenmek gerekiyor.
Erdoğan’ı ciddi ciddi yenme iddianız varsa, boş verin, diploma ya da üçüncü kez adaylığa fazla takılmayın.