Devrimleri Gerçekleştiren Bir Araç: Leninizm

21 Haziran, 2013

Leninizm, Rusya’da dört başı mamur tasarlanmış bir projenin hayata geçirilmesi olarak hayat bulmadı. Sınıf mücadelesine öncülük etmek için inşa edilen merkezileşmiş devrimciler örgütü fikri, Leninizin temeli olarak değerlendirilebilir. (“Leninizm tepeden tırnağa savaşa dönüktür.” Troçki, The New Course, s.50) Leninizm, Bolşevik örgütlenmede somutlandığı ölçüde, Bolşevik partinin programı ve iç yapısının geçirdiği önemli değişiklikler sayesinde Leninizm olabilmiştir. Bu kritik değişimler, sınıf mücadelesinin zorlamasıyla hayat bulabilmiştir. Yani sınıf mücadelesinin öne çıkardığı zorlu problemler karşısında, bir dizi büyük iç ve dış kavganın ardından, Bolşevikler, proletaryanın devrimci çıkarları doğrultusunda gerekli değişikliklere gitmeyi bilmişlerdir. Neticede Leninizm bitmiş bir mühendislik harikası değil, devrimci sınıf mücadelesinin çıkarlarına uyum sağlayabilen dinamik bir kavrayıştır. Nitekim Leninizmin açıklandığı temel eser olarak kabul edilen Ne Yapmalı’dan Komünist Enternasyonal’in Dördüncü Kongresi’ne kadar Bolşevizm kendisini geliştirmeyi bilmiştir. Bu yazıda Bolşevizmin oluşum ve dönüşüm sürecini izlemeye çalışacağız.

19. Yüzyılın Mirası

Leninizmin arka planına bakıldığında ilk göze çarpan 19. yüzyılın Çarlık Rusyası’ndaki cüretkar ve azimli devrimci gelenektir. Bu gelenek, 1825’teki Dekabristler Ayaklanması’ndan köklerini alır. Dönemin devrimcileri, Çarlık gericiliğine isyan bayrağı açanlar, toplumsal özgürlük taleplerini yükselten askerler ve aydınlardır. Siyasi tutukluların Sibirya’ya sürülmesi geleneği bu ayaklanmadan sonra başlayacaktır. Otokrasinin ve serfliğin bütün halk ve köylü kitleleri üzerindeki ağır baskısı, politik radikalizmin Rusya’ya özgü biçimlerini ortaya çıkarmıştır. Dekabristler, Herzen’den Puşkin’e, Nekrassov’dan Tolstoy’a kadar Rus radikal aydın geleneğine ilham verecektir. Dekabristler’den sonra Çernişevski, Lermantov, Belinski, Herzen gibi dünya çapındaki entelektüeller, kalemleri ve duruşlarıyla mücadele bayrağını gelecek nesillere bırakacak ve böylece aydın radikalizmi örgütsel ifadelerine bürünecektir.

Bu ifadelerin tahrihe damgasını vuracak olanı şüphesiz Rusça’da halkçılar anlamına gelen Narodniklerdir. Narodniklerin çoğunluğu öğrencilerden oluşur. Öğrencilerin yanı sıra askerler, genç radikal soylular ve diğer ara katmanlar Narodniklerin sosyal bileşimini oluştururlar. Hedefleri dünya gericiliğinin kalesi olan Çarlığı yıkmaktır. Bunun için köylüleri kazanmaya çalıştılar. Rus köylüsünün eski gelenekleri olan ortaklaşalık biçimleri üzerinden kapitalizmi hiç yaşamadan sosyalizme geçebileceklerini düşünüyorlardı. Bu yüzden köylüler uyandırılmalıydı. Bunun için de öncelikle kırsala köylülere etki etmek için yayıldılar ama sonuç hüsran oldu. Köylüler bu yabancılara güvenmediler, dahası Çar’a da bağlıydılar. Neticede Narodnik gençleri jandarmaya teslim ederler. Bu büyük köylüye gitme akını başarısız olunca halkı uyandırmanın yolu olarak bireysel terörizme yöneleceklerdi. Çarlığı temsil eden devlet temsilcileri ve hatta Çarın kendisi çeşitli silahlı eylemlerde öldürüldü. Sonuç yine başarısızdı, halkın uyanışı bir yana Çarlık siyasi polisi, gizli Narodnik gruplara ölümcül darbeler indirdi. Ama Narodnik geleneğin birbirini takip eden birkaç kuşak boyunca politik radikalizmi temsil ederek gençliğe ilham olmayı başardığı da bir gerçekti. Nitekim bu gençlerden biri olan Lenin’in abisi Aleksandr çara suikast hazırlığında iken yakalandı ve idam edildi. Çar tarafından affedilmesi için merhamet dilemesi kendisine teklif edildiğinde 19 yaşındaki Aleksandr, tipik bir Narodnik tepki olarak şunları söyleyecekti: “İnsanın ülkesi uğruna ölmesinden daha iyi bir ölüm yoktur. Böyle bir ölüm içten ve dürüst insanlara korku salmaz. Tek bir amacım vardı: Talihsiz Rus halkına yardım etmek.

Narodnizmin etkisi sadece ilham kaynağı olmakla sınırlı değildi. Rusya’da Marksizm Narodnizmin içinden çıkmıştır. Georgi Plehanov 1883’te Narodnizmden tümüyle koparak Emeğin Kurtuluşu grubunu kurmuştu.

Marksist hareket ortaya çıktığı andan itibaren kendisini Narodnizm ile çatışma halinde buldu. Lenin de en keskin ataklarında Narodniklerin payını vermekte tereddüt etmedi. Diğer taraftan Narodniklerin mirasında değerli olan şeyler de vardı. Rus devrimci geleneği, gizlilik, bedelli müdahaleye rağmen mücadeledeki ısrar, atılganlık ve cüret… Lenin, bu durumun farkındaydı. “Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal Demokratlarla Nasıl Savaşırlar” ya da sayısız başka eserinde Narodniklerin sınıf mücadelesini merkeze almamalarını, ütopik niteliklerini, bireysel terörizmi topa tutsa da Narodnik kahramanlığa saygısını açıkça belirtmekten geri kalmadı. Ünlü Narodnik eylemci Neçayev’in birkaç kuşak politik eylemcilerin aklına kazınan şu sözlerindeki değerler Bolşevikler tarafından devranılacaktı: “Devrimci damgalı bir insandır: Kişisel ilgileri, işleri ve duyguları, kişisel ilişkileri yoktur, kendisine ait hiçbir şey; ismi bile yoktur. Ondaki herşey tek ve herşeyi dışlayan bir amaca, tek bir düşünceye, tek bir tutkuya bağlanmıştır: Devrim” Neçayev’in bu sözleri hiç de durumun romantikleştirilmesi değildi, fiili mücadelenin gerçekçi bir görüntüsüydü. Yıllar sonra Gorki Ana romanında benzer bir öyküyü bu sefer Bolşevik militanların yaşantısında aktaracaktı. Böylelikle Narodnizmin irade ve kararlılığı yeni kuşağa Marksist bir eğitimle aktarılıyordu.

Amatörlüğün Kıskacındaki Militanlar

Rusya’da sanayi genişledikçe işçi hareketi de kendisini gösterecekti. 1890’lardan itibaren işçi sınıfının siyasal bir hareket oluşturduğu söylenebilir. Bunun doğrudan getirisi Marksizmin yeni politikleşen genç işçi ve öğrenciler içerisindeki etkisiydi. Diğer taraftan bu genç işçi ve öğrenci devrimciler Çarlık siyasi polisi karşısında kolay lokma durumundaydılar. Oldukça yerel, birbirinden habersiz, ulusal çapta siyaset üretmekten çok uzak, gizli polis karşısında da olabildiğince savunmasız olan amatör gruplar, fazla uzun ömürlü olamadan tutuklanıyor ve Sibirya’nın yolunu tutuyorlardı. Lenin’in kaderi de bu oldu. Lenin 1895-1900 arasını tutuklu ve sürgün olarak geçirdi. Sibirya dönüşü gittiği Avrupa’da sürgünde iyiden iyiye ikna olduğu merkezi devrimci örgüt fikrini işleyecekti. Bunun anlamı Bolşevizmin temellerinin atılmasıydı. Çarlık gizli polisinin baskılarına direnebilecek, ülke çapında siyaset örgütleyebilecek, sosyal demokratların merkezileşmiş örgütünü yaratma hedefi doğrultusunda Lenin meşhur Iskra gazetesini çıkarmaya başlar. Iskra, Aralık 1900’den Rusya Sosyal Demokrat Partisi (RSDİP) 2.Kongresi’ne kadar (Ekim 1903) merkezi devrimci örgüt fikrini geliştirdi. Aslında Rusya’da sosyal demokratların merkezi bir örgütü olarak RSDİP vardı, ama bu kağıt üzerindeki bir varlıktı. 1898’de Minsk’te toplanan RSDİP 1.Kongresi’nin delegelerinin neredeyse tamamı kongre ertesinde tutuklanmış ve Sibirya’ya gönderilmişlerdi. Yani, Iskra’nın hazırladığı RSDİP 2.Kongresi aslında bir nevi kuruluş kongresi olacaktı. Bunun anlamı Iskra’nın bir “gazetecilik” projesi olmadığıdır.

Yazarları arasında Lenin’den başka Plehanov, Martov, Akselrod, Troçki, gibi isimleri barındıran Iskra, özellikle kritik bir dönem olan 1900-03 arasında inşa görevi görmüştür. Iskra, adeta Leninist partinin taslağı olmuştur. Lenin’in bu konudaki yaklaşımı oldukça nettir: “Gazete, sadece kolektif bir propagandist ve kolektif bir ajitatör değil, kolektif bir örgütleyicidir de.” Nitekim gizlilik esaslarının başat olduğu koşullarda etkin bir muhabir oluşturan Iskra, inşa konusunda merkezi bir rol oynamıştır. Ekim 1903’te toplanan ikinci kongrede Iskracıların çoğunlukta olması bu anlamda şaşırtıcı değildir.

Bu dönemde Iskra, Bolşevizmin daha sonraları da ayırt edici özelliklerinden birisi olan oportunizme karşı uzlaşmaz tutumunu da şekillendirecektir. Dönemin en sert tartışmaları Iskra’nın sütunlarından ekonomistlere ve legal Marksistlere doğru yönlendirilecektir. (“Eğer işçilerin yaşamında, ekonomik ajitasyon için kullanılmayacak tek bir ekonomik sorun yoksa, politik alanda da, politik ajitasyon konusu olarak hizmet etmeyecek hiçbir sorun yoktur. Sosyal Demokratların çalışmasında ajitasyonun bu iki türü, bir madalyonun iki yüzü gibi ayrılmaz biçimde birbirine bağlıdır. Gerek ekonomik gerekse de politik ajitasyon proletaryanın sınıf bilincinin gelişimi için aynı şekilde vazgeçilmezdir.” Lenin, Seçme Eserler, cilt: 1, s. 485)

Marksizmin gelişimi karşısında ilk dönemlerde Çarlık gizli polisi bir çeşit “göz yumma” tavrı gösteriyordu. Zira Marksistler, o dönem birinci tehdit olan Narodnikleri ve bireysel terör yöntemlerini şiddetli bir şekilde mahkum ediyorlardı. Bu şekilde Lenin’in de ifade ettiği gibi bir dönem için Marksizm “moda” olmuştu. Marksistler Narodniklere karşı Rusya’da sanayileşme ve kapitalistleşmenin kaçınılmazlığını savunurken de bir takım çelişkiler ortaya çıkıyordu. Çünkü kendisine Marksist diyenlerin bir kısmı bunu tarihsel bir eğilim ve proleter devrimciliği için bir olanak olarak görmüyor, kapitalistleşmeye basbayağı eklemleniyorlardı. Bu sözde Marksistlerden birisi de Lenin’in bir zamanlar yakın çalışma arkadaşlarından Piyotr Struve idi: Iskra sayfalarının ardından cılız Rus burjuvazisinin partisi olacak olan KADET’leri kuracaktı.

Iskra’nın hücum ettiği bir diğer eğilim de ekonomistlerdi. Ekonomistler sosyal demokrasinin görevlerini işçilerin ekonomik mücadelesini omuzlamakla sınırlandırmak istiyorlardı. Çarlığa karşı girişilecek politik mücadele ise liberal burjuvaziye bırakılıyordu. Sosyal demokrasi, liberal burjuvaziye bu mücadelede yardımcı olacaktı. Iskra, ekonomistlere karşı şiddetli hücumlarla işçi sınıfının ve sosyal demokrasinin görevlerini tarifleyecekti. Buna göre liberal burjuvazi, devrimci bir rol oynayamazdı, tam tersine işçi sınıfının eylemlerinden korkmasından ötürü gerici kampla çıkarlarını birleştirmekteydi: “Burjuvazi karşı-devrimcidir.”, “Burjuvazi proleter devriminden daha çok korkacak ve kolaylıkla gericiliğin kollarına atılacaktır.” (Lenin’den aktaran Marcel Liebman, Lenin Döneminde Leninizm, cilt I, s. 74) Dolayısıyla burjuva devriminde hegemonya devrimci proletaryada olacaktı. Liberal burjuvaziyi mahkum eden ve işçi sınıfına öncülük misyonu yükleyen bu yaklaşım, Bolşevik fraksiyonun daha sonraki bölünmede Menşeviklerle olan temel farklılıklardan birisi olacaktı. Dolayısıyla burjuvazinin ve işçi sınıfının devrimdeki pozisyonu konusunda ekonomistlerle başlayan mücadele Menşeviklerle de sürecekti. Diğer taraftan Bolşeviklerin aşamacılıktan kopması için 1917’deki Uzaktan Mektuplar ve Nisan Tezleri gerekli olacaktı.

Menşeviklerle Bölünme

RSDİP’in 2. Kongresi gelip çattığında çok çok az kişi yaklaşan tarihi bölünmenin farkındaydı. Gerçekte Rusya’da sosyal demokrasinin bir çeşit birlik ve kuruluş kongresi olacak bu kongre hiç de beklenmedik şekilde tam tersine Iskracıların bölünmesiyle sonuçlandı. Bu beklenmedik ayrılık, şaşkınlığa yol açarken her iki taraftan geniş kesimler bu ayrılığa karşı çıktılar. Birleşme çağrılarına en kararlı karşıtlığı Lenin sergilese de bu iki grup zaman zaman merkezi düzeyde bile birbirine yaklaştı. Ülke içindeyse Bolşevik ve Menşevik komiteler çoğu durumda birlikte çalışıyorlardı. Bu iki fraksiyonu birleştirme çabaları 1917 Şubat Devrimi’nden sonra bile Kamanev ve Stalin tarafından ifade edilebiliyordu. Ekim Devrimi’nin ertesindeyse Bolşevikler içindeki uzlaşmacı eğilim sosyalist devrime karşı çıkan Menşeviklerle işbirliğini savunmaya bir süre daha devam edecekti.

Çokları bu bölünmeyi Lenin’in hırslarına bağladı. Ama gerçekte bölünmenin arkasında ne vardı? Temel ayrışma örgütlenmeye dairdi. Lenin’in kafasındaki parti devrimcilerden oluşan bir partiydi. Ancak devrimcilerden oluşan bir parti politik savaş aygıtı olarak Çarlık baskısına karşı koyabilirdi. Partinin sınırlarının genişletilmesi proleter devrimciliğe yabancı birçok öğenin bünyeye sirayet etmesine neden olabilirdi. Menşeviklerse daha çok Batı Avrupa tipinde, parti içi grupların ciddi özerkliklere sahip olduğu geniş işçi partilerini kendilerine örnek alıyorlardı. Bu tarz bir partinin sınırları net olarak tanımlanmıyordu. Kendisini sosyalist olarak ifade eden geniş kesimlerin gevşek bağlarla bağlı olduğu bir yapıydı parti. Lenin ise yaklaşan devrimde sıkı bir şekilde örgütlenmiş, savaşçı ve sağlam bir parti tasarlamaktaydı. Ayrılık, Londra’daki kongrede tüzük tartışması olarak kendisini gösterdi. Lenin, sınırları net bir şekilde belirli disiplinli devrimciler partisi fikrine karşı çıkan Menşevik kanadın lideri Martov’a şu şekilde yükleniyordu: “Yoldaş Martov’un formülasyonu tepeden tırnağa burjuva bireyciliğine batmış entelektüellere ve bir örgüte bağlanmak istemeyenlere faydalı…”Dolayısıyla örgütlenme sorunsalı Lenin için doğrudan doğruya partinin izleyeceği politikaya sirayet etmekteydi. Menşeviklerin örgütlenme stratejisi orta sınıf bir mahiyete bürünmeye eğilimli oluyor ve liberal burjuvaziyle işbirliğine açılıyordu. Daha sonra da gözükecekti ki Menşeviklerdeki sağa sapma, örgütlenme ve program düzeyinde 2.Enternasyonal’daki uluslararası revizyonizmle paraleldi.

1905 Devrimi ile Ne Yapmalı Aşılıyor

Ne Yapmalı (1902)’da Lenin, Iskra’nın çıkışından beri ısrarla savunduğu ülke çapındaki sosyal demokratları birleştirecek merkezi bir parti fikrini, kendi tarzı olduğu üzere, vurucu şekilde işler. Polemiksel yanı yüksek olan, söylemek istediğini şiddetli bir şekilde vurgulayarak ifade eden Ne Yapmalı, esas hedef olarak kendiliğindenciliğe yöneltilmiş şiddetli bir darbedir. Iskra’nın ısrarla üzerinde durduğu konu sosyal demokratların amatör bir toplam olarak Çarlık rejiminin karşısına dikilemeyeceğidir: “Otokratik bir ülkede böyle bir örgütün üye sayısını devrimci faaliyete profesyonel olarak katılan ve siyasi polisle savaşma sanatında profesyonel olarak eğitilmiş kişilerle ne kadar sınırlarsak örgütün açığa çıkarılması o kadar güç olacaktır.” (Lenin,  Ne Yapmalı) Amatörlük aşılmalı ve profesyonel devrimcilerden kurulu bir toplamla politik bir savaş aygıtı yaratılmalıdır. Ne Yapmalı çok net bir şekilde Bolşevizmin temellerini muhteva eder: Devrimciler örgütü ile tarihin akışına iradi bir müdahale. “Bana bir devrimciler örgütü verin Rusya’yı alt üst edelim.” Lenin’in bu ünlü sözü, Bolşevizmin özünü çok çarpıcı bir şekilde ifade eder ama devrimciler örgütünün muhtevasını bambaşka bir konudur. Ne Yapmalı’da örgüt, profesyonel devrimcilerden oluşur. Yani herhangi bir işte çalışmayan, ihtiyaçları parti tarafından karşılanan ve 24 saatini devrimci mücadele için harcayan devrimcilerden kurulu bir parti tariflenmektedir. Bunun doğal sonucu partinin üye bileşiminin işçi sınıfından uzak olmasıdır. Gerçekten de 1905 Devrimi başladığında Bolşeviklerin üye bileşimi çok net bir şekilde bir aydınlar toplamıydı. Üstelik Ne Yapmalı, işçi sınıfının kendiliğinden sadece sendikal bilinç geliştirebileceği, sosyal demokrat bilince ulaşamayacağı, yanlış önermesini ifade etmekteydi. Bu önerme yanlıştı çünkü tek yanlıydı. Ekonomik bilinçle politik bilinç arasındaki geçişkenliği hesaba katmayan mekanik bir formülasyonu ifade ediyordu. Nitekim 1905 Devrimi’nde işçiler hiçbir partinin önderliği olmaksızın Çarlığa karşı ayağa kalkmış ve tarihte ilk defa sovyetleri örgütleyerek politik radikalizmin en sert örneklerini vermişti. Yani, 1905 Devrimi, Bolşevikleri kontrpiyede bırakıyor formülasyonlardaki eksik ve yanlışları açık hale getiriyordu. Dört başı bir işçi ayaklanması karşısında Bolşeviklerin elitist aydın sekterliğine düşmesi tehlikesi kapıyı çalmaktaydı. Nitekim genel grevin ortaya koyduğu sorunları idare etmek için oluşturulan ve üyeleri tabandan işçilerce seçilen sovyetler tarihte ilk kez ortaya çıkıyor ve zamanla bir tür iktidar organı haline geliyorken Bolşevik komitelerin sovyetlere olan ilk tepkisi “ya partiye katılın ya da kendinizi fesh edin” olmuştu. Bunun bir neticesi olarak Bolşevikler, Petersburg sovyetlerinde fazla etkili olamadılar. Bunun neticesinde Bolşevikler kendi tarihleri açısından, daha çok, önderlik ettikleri Moskova ayaklanmasıyla gurur duyacaklardı. Diğer taraftan Bolşeviklerin mücadelenin gerisinde kaldığı da bir gerçekti. Durumun vahametinin farkında olansa Lenin’di. Lenin, sıradan işçilerin ayaklanmacılara dönüştüğü bir ortamda partinin proleter bir hüviyete bürünmesi gerektiğini fark edecek ve partinin kapılarını açın çağrısını yapacaktı. Partide bir aydına karşılık yüz işçi olmalıydı. Oldu da, ama olması için partide sert bir iç mücadele süreci gerekti. Bolşeviklerin eski kadroları eski alışkanlıklarında ısrarcıydı. İşin ilginci dirençlerini en çok da Ne Yapmalı’dan alıyorlardı. Parti, profesyonel devrimcilerden oluşmalı ve sınırlarını dikkatlice göz etmeliydi. Ama Lenin, Ne Yapmalı’nın kimi yönlerinin eskimiş olduğunu fikrine sonunda yoldaşlarını ikna edebildi. Böylece Bolşevik parti devrimci bir işçi partisine dönüşmüştü. Parti yine devrimciler partisiydi, bu açıdan partinin sınırları yine gözetiliyordu, ama eski elitist anlayış terk edilmişti. Bolşevikler devrimci işçilerin partisiydi.

Gericilik Döneminde Bolşevikler

1905 Devrimi belirli bir zirveden sonra düşüşe geçmişti, ama arkasında muazzam dersler miras bırakmıştı. Troçki’nin deyişiyle Menşeviklerin karşı devrimci karakteri bu devrimde gözükmüştü. En meşhuru da bölünmede ilk olarak Lenin ile beraber davranan ama sonra Menşevik eğilime yaklaşan Plehanov’un kötü şöhretli sözleriydi; “silaha sarılmamalıydık.” Bu tutum Plehanov’a has değildi. Menşeviklerin ikircikli karakteri kendisini uzlaşmacılık olarak ele veriyordu. Devrimi burjuva demokratik bir devrim olarak ele almaları onları liberal burjuvanin kuyruğuna takıyordu. Bolşevikler ise her durumda devrimi ileriye doğru çekebildikleri kadar çektiler. Ne var ki 1907’den itibaren Çarlık baskısı korkunç boyutlara ulaşacak ve işçi sınıfı yenilgiyi kesin olarak kabul edecekti. Bolşevik olsun Menşevik olsun örgütlenmeler dağılıyordu. Ama Bolşevikler de geri çekilmeyi belirli bir düzende gerçekleştirmeye çalışırken olağanüstü şartların üzerlerinde gerici bir rol oynamasına izin vermediler. Lenin’in saldırıları bu dönemde artık moda haline gelen tasfiyeci likidatörleri, ultra solcuları ve Menşevik uzlaşmacılığı hedef alıyordu. Tasfiyecilik, iki anlamda kulanılabilir. Birincisi o dönemde örgütlenmelerin hızla güç kaybetmesiyle ilgilidir. Bunu besleyen ideolojik söylemse proletaryanın devrimci rolünün yadsınması idi. Ultra solcular ise her koşulda Çarlık parlamentosu Duma’nın boykot edilmesi gerektiğini savunan Bogdanov önderliğindeki gruptu. 1905 Devrimi sırasında Duma boykot edilmişti, ama o sıralar devrim vardı. Eğer seçim sandıklarını darmadağın edebilecek bir kitlesel güç varsa boykot doğru bir yöntemdir. Ama 1907’de devrim geride kalmıştı ve Duma artık kitlelerle iletişime geçmek bir araç olarak kullanılmalıydı. Bogdanov felsefi çıkış noktası diyalektik materyalizmden ziyade idealizme yakındı. Lenin’in kaleme aldığı “Materyalizm ve Ampriokritisizm” adlı eser Bogdanov’u hedef alıyordu. Neticede Bogdanov Bolşevik saflardan atılacaktı.

Gericilik döneminin bir diğer getirisi de Bolşevik ve Menşevik güçlerin yeniden birleşmesi yönündeki baskının yoğunlaşmasıydı. Bu baskı öylesine güçlüydü ki 1910’da Paris’te Bolşevik ve Menşevik merkez komiteleri ile diğer önde isimler biraraya gelirler ve yeniden birleşme yönünde karar alınır. Bu karar, Bolşevikler içerisinde azınlıkta kalan Lenin’e rağmen alınmış olsa da hayata geçirilmesi mümkün olmayacaktı. Lider kadrolarda kesin bölünme baki kalacak ama tabana doğru Bolşevik ve Menşevik üyelerin çoğu durumda beraber hareket ettikleri gözlenecekti. Lenin’in Menşeviklerle birleşmeye karşı oluşunu 1905 Devrimi sırasında Menşeviklerin oynadığı uzlaşmacı rol haklı çıkarsa da devrimin yenilgisi sonrası hızla kan kaybeden örgütlerin durumu ve mücadelenin geri seyri birleşme yönündeki basıncı şiddetlendiriyordu. Lenin ise dönemsel geri çekilmenin karamsarlığına boyun eğmiyor ve geleceği kazanmak için Bolşeviklerin bağımsızlığını büyük bir azimle savunuyordu. 1912’deki Prag kongresinde Bolşevikler ayrılığı resmileştirecektir. Tabandaki kesin ayrılıksa 1917 Şubat Devrimi ile oluşacaktır.

Emperyalist Savaş

Birinci büyük paylaşım savaşı, sosyalist sol açısından tam bir dönüm noktası oldu. Marksist hareketin örgütsel ifadesi olan 2.Enternasyonal’in uzun süredir bağrında biriktirdiği çelişkiler, sonuçları itibariyle kendisini keskin bir şekilde ortaya koyacaktı. Başta Alman seksiyonu olmak üzere 2.Enternasyonal’e bağlı partiler savaşta enternasyonalist değil yurtsever bir tutum takınarak emperyalist savaşta kendi ülkelerini desteklediler. Buna en büyük ve sert tepki Rusya’dan gelecekti. Menşevikler içerisinde bir kesim anavatan savunması şeklinde Rus şovenizmine meyilli olarak uzlaşmacılıklarını emperyalist bir boyuta da taşıdılar. Bu tarz tavır alanların içerisinde tabi ki en meşhuru Plehanov’du. Bunun dışında anarşizmin en büyük simalarından Kropotkin de Rus yurtseveri bir tutum takınmıştı. Bunun dışında Menşevikler içerisinde enternasyonalist tavır takınanlar da vardı. Gerçi bunların önemli bir kısmı da savaş karşıtı pasifist bir çizgideydi ve duruşları devrimci netlikte değildi. Bunların başında da Martov geliyordu. Lenin ise çubuğu olabildiğince büktü ve ulaşılabilecek en sağlam enternayonalist temele ulaşmayı hedefledi. Buna göre bu savaş emperyalist bir savaştı ve farklı ülkelerden işçiler kendi burjuvaları için birbirlerini gırtlaklamaktaydılar. Bu yüzden de emperyalist savaşa karşı çıkmak bir zorunluluktu. Ama mesele sadece savaş karşıtlığı üzerinden ele almaık bir devrimcinin işi olamazdı. Emperyalist savaş, iç savaşa çevrilmeliydi. Bunun anlamı emperyalist savaşın getireceği büyük çöküntüden proleter devrimin koşullarını hazırlamak için faydalanmak gerektiğiydi. Bu yüzden de ortaya çıkan formülasyon devrimci yenilgicilikti. Çarlığın zaferi sosyal devrim ihtmalini uzun uzun süreler boyunca ortadan kaldıracaktı. Yenilgi ise tersine Çarlığın krizinin devrimci olasılıklara kapıyı aralayacaktı. Bu nedenle devrimciler emperyalist savaşta Çarlığın yenilgisini istemeliydiler. Lenin böylece partisinde gelişebilecek sosyal şoven zehire karşı bağışıklığı güçlendiriyor ve net bir iktidar perspektifi oluşturuyordu:“Bana göre barış sloganı, şu sıralar yanlış bir slogan. Bir çıkarcının, bir gevezenin sloganı. Proletaryanın sloganı iç savaş olmalı.”, “Bugün iç savaşı ne ‘vaat’ ne de ilan edebiliriz, fakat bizim görevimiz, uzun bir süreyi gerektirse bile, o yönde çalışmaktır.”

Bunun dışında 2.Enternasyonal’in ideolojik ve politik çöküşü sonrası Lenin proletaryanın uluslararası önderlik krizine de çare olmak için kolları sıvayacaktı. Şubat 1915’te Bolşevik Parti konferansı Üçüncü Enternasyonal kurma görevini resmen belirledi. Ekim Devrimi bu hedefin gerçekleşmesini sağlayacaktı.

Dünyayı Sarsan 1917

1905 Devrimi’nin yenilgiye uğramasıyla başlayan karanlık dönem 1912’den itibaren sonlanmaya başlayacaktı. Özellikle Nisan 1912’deki Lena altın madencilerine yönelik katliam grev ve gösterilerde büyük bir sıçrama yaşanmasına neden olacaktı. 1 Mayıs’taki greve 400 bin işçi katılacaktı. İşçi hareketinin yeniden kabardığı bu yeni döneme Bolşevikler hazır girdiler. Uzlaşmacı eğilimlere karşı net bir duruş sergilendiği gibi örgütsel gerilemelerin yaşandığı bir evrede geri çekilmeyi düzenli bir hale getirmeyi bilmiş ve örgütsel devamlılığı sürdürebilmişti. Çarlık rejimi, emperyalist paylaşım savaşına ayak sesleri duyulan yeni bir devrim tehlikesi karşısında bir can simidi gibi sarılmıştı. Savaş sayesinde kabaracak milli duygular, işçi hareketini örseleyecek ve hele de savaştan başarıyla çıkılması durumunda elde edilecek ganimetler ve fetih havasıyla Çarlık ayaklarını yere sağlamca basabilecekti. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Başlangıçta yurtsever tesir nedeniyle işçi eylemlerinde bir azalma görülse de savaşın yükünün emekçi halkın üzerine binmesiyle durumda radikal bir değişim yaşanacaktı.

8 Mart dünya emekçi kadınlar gününde başlayan eylem ve grevlerle Sovyetler yeniden ortaya çıkacak ve bu sefer Çarlık rejimi dayanamayarak yıkılacaktı. Çarlık hükümetinin yerini burjuva güçlerin liderlik ettiği geçici hükümet devraldı. Menşevikler için sorun yoktu. Onların devrim programı, Rusya için burjuva demokratik bir devrim öngördüğünden geçici hükümeti desteklediler. Geçici hükümetin emperyalist savaşa devam politikasını da desteklediler. Onlar göre Rusya artık devrimin ülkesi olduğuna göre savaş da devrimin savunulması savaşıydı. Böylelikle Menşevikler, misyonunu tamamlamış bitik bir siyaset olarak devrimin değil karşı devrimin yanında yer alıyorlardı. Narodnik geleneğin devamcıları olan adının tersine sosyalist devrimi engellemeye çalışan Sosyalist Devrimcilerin (SR’ler) de durumu benzerdi.

Asıl kritik olansa Bolşeviklerin tutumuydu. İşçilerin, köylülerin, emekçi halktan oluşan askerlerin daha fazlasını istediği çok netti. Bolşeviklerin programı Menşeviklere göre daha soldaydı. Burjuvaziyle işbirliğine kesinkes karşı olduğu için pratikteki tutumlar her zaman Menşeviklere göre devrimciydi. Ne var ki Bolşeviklerin programı da aşamacılıktan kopuk değildi. Yani, Rusya’da sosyalizmi mümkün görmüyordu. Bunun yerine işçilerin ve köylülerin demokratik diktatörlüğünü savunmaktaydı. Bu yaklaşım birçok sorunu beraberinde getiriyordu. Bir kere sosyalizmi öngörmüyorken kapitalizmle sosyalizm arası bir rejim nasıl vuku bulacaktı? Hem köylülerin ortak bir sınıf çıkarı yoktu, dahası köylülerin bağımsız bir politika izlemesi mümkün değildi. Hem ortaklaşa diktatörlük ne menem bir şeydi. Lenin bu formülasyonu uzun uzun açıklamaya hiç kalkmamıştı. Ama şimdi Şubat Devrimi olmuştu ve Rusya’nın önünde iki seçenek vardı. Ya burjuva demokratik Rusya ve kapitalizmin gelişiminin hızlanması ya da sovyetlerin iktidarı ele geçirmesi. Gerçekten de Şubat’tan itibaren ikili iktidar durumu yaşanıyordu. Bir tarafta burjuva geçici meclis diğer tarafta sovyetler. İkisinden birisi galip gelecekti ve ortada bir formül yoktu. Bu yüzden işçilerin ve köylülerin demokratik diktatörlüğü tezi bir engele dönüşmüştü. Bunun için Lenin’in uzun bir parti içi savaşa ihtiyacı vardı. (“Lenin yoldaşın genel planına gelince: Bu plan, burjuva demokratik devrimi tamamlanmış gibi sunduğu ve bu devrimin hemen sosyalist devrime dönüşeceği varsayımına dayandığı ölçüde bize kabul edilir gibi gelmiyor.” Kamanev, Bolşevik Partisi yayın organı Pravda’nın 8 Nisan 1917 tarihli başyazısından) Olayların en kritik noktaya yaklaşmakta olduğu Nisan ayı boyunca Lenin partiyi tüm iktidar sovyetlere sloganına kazanmaya çalıştı.( “Değerli yoldaşlar, askerler, denizciler, işçiler! Sizin şahsınızda muzaffer Rus Devrimi’ni kutlamaktan, dünya proletarya ordusunun öncüleri olarak sizleri selamlamaktan mutluluk duyuyorum… Emperyalist yağma savaşı bütün Avrupa’daki iç savaşın başlangıcıdır… Yoldaşımız Karl Liebknecht’in çağrısıyla halkların silahlarını kendi kapitalist sömürücülerine karşı çevirecekleri gün çok uzakta değildir… Dünya sosyalist devrimi ufukta görünmüştür… Almanya için için kaynamaktadır… Tüm Avrupa kapitalizmi her an çökebilir. Sizin başarınız olan Rus Devrimi yeni bir çağı hazırlamış, kapısını aralamıştır. Yaşasın dünya devrimi!” Lenin’den aktaran Tony Cliff, Lenin 2, Bölüm: 7) Lenin, partimiz işçi kitlelerin sağında, parti liderliğimiz ise parti tabanımızın sağında diye çıkışırken Bolşeviklerin treni kaçırabileceğini gayet iyi anlamıştı. Partinin üst düzey kadroları Lenin’i Troçkist olmakla itham ederken aslında belirli bir gerçeği de ifade ediyorlardı. Troçki’nin geliştirmiş olduğu sürekli devrim programı az gelişmiş ülkelerde devrimci rolün sadece proletarya tarafından oynanabileceğini savunuyordu. Az gelişmiş kapitalist ülkelerin cılız burjuvazi bağımsız bir rol oynayamayacak kadar eski mülk sahibi aristokrasiye ve emperyalist sisteme bağımlıydı. Bu yüzden de toplumun önünde duran demokratik görevler de ancak işçi sınıfının iktidarı ele almasıyla gerçekleştirilebilirdi. Diğer taraftan devrimin başarısı uluslararası arenada belirlenecekti. Lenin’in önderliğindeki Bolşeviklerin Ekim Devrimi ile gerçekleştirdikleri tam olarak buydu.

ETİKETLER