“Bizim Oralardan” Kitabının Yazarı Kemal Kaçamak ile Söyleşi
“Lider olarak eşek kurulu seçilmişti. Tüm hayvanlarda coşku hakimdi. Hepsi birbirine sarılıyor, zaferi kutluyorlardı. “Şimdi huzura kavuştuk” diyenler olmuştu. Uzun eşek gururlu ve bir o kadar da küstah bir şekilde hayvanlara seslenmek için kürsüye çıktı. Bu, orman halkının vermiş olduğu doğru bir karardır. Yeni orman dönemimiz tüm hayvan kardeşlerime hayırlı olsun. Herkes yeniden coşmuştu. Alkışlar tüm ormanı inletiyordu.”
Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı okuyan yoldaşımız Kemal Kaçamak, ilk kitabı Bizim
Oralardan’ı yayımlayarak edebiyat dünyasına adım atmış oldu. Geçtiğimiz aylarda yayımlanan kitabı üzerine yaptığımız röportajı, bu sayımızda sizlerle paylaşmak istedik.
Kitabınızın içeriğinden bahseder misiniz?
Kitap, sistemi ve günümüz iktidarını eleştiren, sekiz hikayeden oluşan bir kitap. Kimi hikayelerde masal motifleri bulunuyor, kimi hikayeler belki yaşanmıştır dedirtecek olaylardan oluşuyor. Edebi kaygılar gütmeden, sade bir dil kullanarak, ironi yoluyla mesaj vermeye çalıştım. Şunu da itiraf etmeliyim, bu hikayeleri yazmamda Aziz Nesin’in etkisi çok fazla.
Peki neden sistem karşıtlığı kitabınızın içeriğini oluşturuyor?
Ortada varolan bir çirkinlik, bir sömürü var ve bunun sorumlusu kapitalizmdir. Ben bunu hem protesto etmek hem de birilerine göstermek için hikayelerimi yazıyorum. Birçok şekilde protesto edebilirsiniz. Ben edebiyata tek kişilik protesto gözüyle bakıyorum.
Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Vedat Türkali, Sabahattin Ali edebiyatımızdaki toplumsal gerçekleri romanlarına, hikayelerine yansıtmış yazarlarımız.Günümüz edebiyatının toplumla ilişkisini nasıl görüyorsunuz?
Bu saydığınız isimler Türk edebiyatı için gerçekten çok değerli isimler. Cumhuriyet sonrası, Türkiye’deki yazarlar, tüm dünyadaki yazarlarda olduğu gibi, Marksizmin etkisinde kalmıştı. Özellikle hikayelerde, işçi-patron, köylü-toprak ağası çatışmaları işlenmiş, sosyalizm şiarı edebiyata girmişti. Yazarlar halkın gerçeklerini anlatıyordu ve tabii ki halka da bir şeyler anlatıyordu. Özellikle Sabahattin Ali, Anadolu’nun bütün köylerini gezip, aldığınotlardan hikayelerini yazıyordu. Yani yazarlar o dönemlerde bizzat halkın içindeydi. Ancak günümüzde edebiyatın muhalifliği kalmadı. Toplumu anlatan ürünler yok denecek kadar az. Yapanlar var elbette onları bu söylediklerimin içine katmıyorum.
Peki neden böyle diye soracak olursak, bunun birden çok nedeni var.Baş neden olarak sanatın burjuvazinin elinde olduğunu ve elitist bir yapıda olduğunu söyleyebilirim. Yani sanat artık üst tabakaya hitap ediyor. İkinci neden ise, sanatçılar eserleri satsın diye popüler kültüre yöneliyor. Böyle olunca da edebiyat halktan kopuk oluyor. Artık halkın ulaşabileceği bir alan halinden çıkıyor.
2013’te toplumda yıllardır biriken öfke, Gezi isyanıyla birlikte patlamış, bunun sonucunda da duvar yazılarından sosyal medyaya kadar çok yaratıcı ve üretken bir süreç yaşanmıştı. Sizce Gezi’nin edebiyat üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
Gezi her anlamda bizim için çok önemli bir olaydı. Sizin de söylediğiniz gibi çok yaratıcı bir süreçti. Mizah, bana göre, üst seviyedeydi. Benim yaşımdaki birçok insanın içindeki muhalifliği ortaya çıkmıştı. Sokakta oynanan tiyatrolar, söylenen şarkılar, okunan şiirler Gezi ruhunu başka boyutlara taşımıştı. Gezi ruhunu anlatan kitaplar var ancak bunun olgunlaşmış olarak şiire, romana girmesi için biraz daha zamana ihtiyacı var diye düşünüyorum. Çünkü henüz yeni yaşanmış bir süreç.
Üniversiteyi Trabzon’da okuyorsunuz. Trabzon muhafazakar dokusuyla bilinen fakat yoksul emekçi nüfusa sahip bir şehir. Yazma sürecinde yaşadığınız şehrin kitabınız üzerinde etkisi oldu mu?
Yoksul, emekçi nüfusa sahip bir şehir evet ama muhafazakar milliyetçiliği daha ön planda olan bir şehir. O yüzden yoksul kesim de, maalesef, yoksulluklarını unutup milliyetçi bir tavır sergiliyor. Hikayelerimde buradaki halkın pek etkisi olmadı. Benim hikayelerimdeki emekçiler, onların yaşadıkları problemler, çalıştığım yerlerdeki işçilerden ve babamdan esinlenerek, onları gözlemleyerek ortaya koyduğum emekçilerdir.
Son olarak yazın hayatınızı sürdürmeyi düşünüyor musunuz?
Elbette sürdüreceğim. Kapitalizmin kokuşmuşluğunu, insanlığı sömüren bir sistem olduğunu göstermek için, kendimi de geliştirerek, yazmaya devam edeceğim. Edebiyat hayatımla birlikte sokaktaki mücadeleme de devam edeceğim.