Babacan AKP’ye Rakip Olabilir mi? – Gökçe Şentürk
AKP’nin 17 yıldır hiç olmadığı kadar zayıf olması ve kırılgan iktidar ortaklığı, siyaset sahnesinde yeni aktörleri ön plana itiyor. Özellikle de 2002’de kuruluş sürecinde yer alan Davutoğlu, Gül, Babacan gibi isimler AKP’nin tabanında yaratabilecekleri etki ve içerde çatlakları derinleştirecekleri tartışmalarıyla gündeme geliyor.
Bu anlamıyla iki eğilim Davutoğlu ve Abdullah Gül – Ali Babacan arasındaki ortaklık ve farklılıklar, hangi toplumsal kesime hitap edecekleri tartışmaları önem kazanıyor. Özellikle de başkanlık sistemi seçime girerken dahi ittifaklara mecbur bırakırken. Yani 50+1 denklemi başlı başına etkisi olmayacak %’lik dilimleri ittifaklar neticesinde önemli ve hatrı sayılır kılıyor.
Bu noktada Babacan’ın ön plana çıktığı bir tablo var. Bu da tesadüf değil; burjuva demokratik ilkelere uluslararası sermaye ile uyumluluk ölçüsünde bağlı ve tıpkı İmamoğlu gibi bu noktada ön plana çıkıyor/çıkarılıyor.
En son Karar Gazetesi’nde Ahmet Taşgetiren ve Yıldıray Oğur’la yapılan röportaj aralık ayında kurulacak partinin açık ifadesi olmuş. Ama alelade değerlendirme ve eleştiriler haricinde dikkat çeken nokta Davutoğlu’ndan farklı olarak “birleştiren güç” olma iddiası. sadece muhafazakâr, dindar seçmene değil, bütün kesimlere hitap etme ve sermayenin kaygılarını giderme noktasında yapılan açıklamalar göze çarpıyor. Tabi burada genel olarak “İslamcı” çizgiden ziyade Özalvari bir çıkış tercih edilmesinde siyasal İslam’ın dünya genelinde uyandırdığı hoşnutsuzluk, yıkım ve bataklık etkili olmuştur.
Bal yiyen baldan usanır!
Kısaca Babacan’ın AKP’li yıllarına bakalım. 2002-2015 yılları arasında Ekonomiden, Dış İşleri’ne, Hazine’ye kritik noktalarda görev alan Babacan 2001 krizinden çıkışı sağlayan ekonomi direktörü olarak yıldız çocuktu. Hem de siyasi konularda yorumuna az rastlanan teknokrat görüntüsüyle. Şimdilerde ekonomik krizin derinleşmesiyle piyasalarda, sermayenin uzun dönem çıkarlarıyla uyumlu, ekonomiyi kırılganlıktan kurtaracak, maliye ve para politikaları siyasal çıkarlardan bağımsız yönetebilecek bir anlayış ihtiyacı var.
Peki bu noktaya gelirken Babacan ekolünün hiç mi etkisi olmadı? Ali Babacan’ın genel olarak neo-liberal anlayışa dayanan ekonomiyle ilgili stratejisi kabaca; kamu üzerindeki borç yükünün asgari düzeye çekilmesi, böylece uzun vadede kamunun borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi, özel sektörün ise hem iç hem uluslararası piyasada kredi olanaklarına erişiminin önünün açılması üzerine kuruluydu. Bu hamlelerin sonunda büyüme hızlandı, kamu borcu azaldı, bütçe açıkları düştü, enflasyon kontrol altına alındı. Tüm bunların gerçekleşmesinde 2008 küresel krizinin ardından dünya genelinde merkez bankalarının faizleri indirip parasal genişlemeye gitmesi etkili oldu. Zaten Erdoğan’ın ekonomi kurmayları Yiğit Bulut ve Cemil Ertem’le Babacan’ın arasının açılması parasal genişleme döneminin sonuna gelinmesiyle başladı.
O döneme kadar rant ekonomisi işletilmiş, özelleştirmelerle (ki Babacan’ın ekonomi politikasının temellerinden biri) kamu kaynakları peşkeş çekilmiş, var yemez düzenlerinin önüne geçebilecek her şeyi ortadan kaldırmak için de otoriterleşme ile demokrasi ve özgürlükler biçilmişti.
AKP zayıflama görüntüsü vermeden hatta yerel seçimle birlikte ciddi oy kaybı yaşamadan önce Babacan çıkıp da tek söz söylemedi, söylemezdi de. Şimdi siyasi denklemler açısından, yaratacağı etki, her kesimden hitap edebileceği seçmenler ya da ortaya çıkabilecek yeni ittifaklar anlamında burjuva siyasetin yeni bir aktörü olarak konuşulmalı. Ama aynı senaryoyu başa sarıp sarıp farklı sonuç bekleyenlere de bizden şimdiden bir bardak soğuk su içmeleri tavsiye olunur.
AKP’ye rakip olup olmayacağı noktasında ise, birebir AKP – Babacan karşılaşmasında değil ama başkanlık rejiminde kurulacak ittifaklar anlamında etkili bir figür olma potansiyelleri taşıyor.