Ayakta Kalmak Yetmez İlerlemek Gerek – Güneş Gümüş
Derin bir öfkeye eşlik eden karamsarlık: Türkiye’de toplumsal muhalefetin bugünlerdeki ruh hali ne yazık ki bu!
Toplum olarak son bir yıla onlarca yıla sığacak çapta olağanüstü gelişmeler sığdırdık; hala da sığdırmaya devam ediyoruz. Kürt sorununda yeniden başlayan kanlı çatışma ortamı, bombalı saldırılar, darbe girişimi, Ohal, ekonomik krizin ayak sesleri, kitlesel tutuklamalar, tasiyeler…
Son birkaç haftaya bakın: Cumhuriyet’e operasyonu sindirmeden HDP eş başkan ve vekilleri gözaltına alınıyor: onların tutuklanma haberlerinin gecesinde Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin demir parmaklıklar ardına gönderildiğini öğreniyoruz.
AKP çıkıp sendikalarınızı kapattık, CHP’yi de kapatıyoruz dese kimse şaşırmayacak. Pervasızlıkla toplumsal muhalefete darbeler indiren bir iktidar var karşımızda.
Öfke anlaşılır.
Karamsarlık ise bu gidişatın durdurulamayacağı, iktidarın önünde duracak hiç bir güç olmadığı düşüncesinden kaynaklanıyor.
İşte bu çok tehlikeli!
Çünkü muhalifleri etkisi altına alan bu umutsuzluk, bu kaderine teslim olma hali, AKP’nin daha ileri adımlar atmasını kolaylaştırıyor.
Bizim dağınıklığımız, evlerimize kapanmamız, karamsarlık içinde paralize olmamız iktidara nimet gibi geliyor. AKP, 14 yılda çeşitli ittifaklar ve desteklerle bütün siyasi rakiplerini ekarte etmeyi bildi; ama toplumsal muhalefeti bir türlü sindiremedi, yok edemedi. Şimdi muhalefet umutsuzlukla paralize olursa önündeki tek engel de kalkan iktidarın yapabileceklerini işte o zaman düşünün.
Sözü uzatmadan söyleyelim:
1- Eğer yaşanabilir bir geleceğimiz olmasını istiyorsak umutsuzluğa, karamsarlığa
kapılma gibi bir lüksümüz yok!
2- Bu gidişatı durdurabilecek potansiyellere sahibiz; yeter ki harekete geçelim.
Bakın geçtiğimiz günlerde meclis gündemine AKP milletvekillerinin imzasıyla gelen çocuk
istismarına dair yasal düzenleme önerisine; onun yarattığı toplumsal tepkiye. Türkiye’nin birçok yerinden kitleler bu düzenlemeye karşı sokağa dökülüyor, Trabzon gibi bir şehirde yüzlerce kişi şehrin ana caddesini kapatıp yürüyüşe geçiyor; hem de OHAL rejimiyle yönetilen bir ülkede.
AKP öneriyi geri çekmemekte mümkün mertebede ısrarcı olacaktır. En son istedikleri şey, toplumsal muhalefetin direnç göstererek kazanım elde etmesi ve özgüven kazanmasıdır. Ama bu tepkilerin AKP’yi yıpratmak için olduğu söylemlerinden tutun, Binali Yıldırım’ın muhalefetle anlaşın demesine, çocuk yaşta evlenip yasal müeyyide altında kalanları örnek göstererek yan çizen savunmalarına kadar; her tavırları çaresizliklerini ve geri adımlarını gösteriyor.
Ya da bakın Boğaziçi Üniversitesi’ne. Rektör seçimini kaldıran KHK sonrası seçilmemiş rektör atandığında Boğaziçi hocaları “rektör seçimleri yapılsın” diye neredeyse hep birlikte açıklama yapıyor; hem de bir KHK ile kapı önüne konulduğunuz zamanlarda. Üniversite öğrenci ve hocaları okulun yıllardır görmediği büyüklükte bir eylem gerçekleştiriyor. ODTÜ’den Boğaziçi’ndeki direnişle dayanışmayı yükselten bir müzik uyarlamasıyla klip çekildiğinde hızla yaygınlaşıp birkaç
yüz bin kişiye ulaşıyor, binlercesi paylaşıyor, beğeniyor. Veyahut 10 Ekim anması gelsin aklınıza.
OHAL’e, valiliğin Ankara çapında eylemleri yasaklamasına rağmen binlerce insan Gar önüne anma için akıyor, polis müdahalesine rağmen dağılmıyor; ailelerle birlikte kalabalık bir kitle gar önünden Kızılay’a kadar yürüyor. Evet AKP’nin uyguladığı baskı genel bir korku atmosferi yaratıyor, ama madalyonun diğer tarafında da öfkeyi biliyor, bu gidişe bir dur demek isteyenleri keskinleştiriyor.
Sosyalistlerin, devrimcilerin sözü, eylemi geniş kitleler için yıllardır olmadığı kadar değerli;
etkili. Yeter ki söyleyecek sözünüz, bu sözü yaşama geçirecek gücünüz olsun; takipçisi dünden daha çok olacak!
Çokça yazdık, söyledik: Türkiye’de toplumsal muhalefet çok güçlü dinamiklere sahip; sosyolojik gerçekliği var. Bu ülkede varlıklarını inkar etmeyeceklerse iktidarla barışma, uzlaşma şansı olmayan milyonlar var. Bunları yok etmek, ülkeden göndermek mümkün değil. AKP de bunun farkında. Yapmaya çalıştığı korku salmak. Birilerine bedel ödetirken geniş kitleleri sindirmek. Böylece önündeki engelleri temizlemek. Ama unutmayın; milyonları atacak hapishane yok, olmayacak da. Biz kendi hapishanelerimizi zihinlerimizde yaratıp AKP’nin ekmeğine yağ sürmezsek!
ELBET BU KARANLIK BİTECEK; MESELE NASIL OLACAĞI
Çağrımız “Bu karanlık er geç bitecek, dişimizi sıkalım, ayakta kalalım” çağrısı değil. Sadece dişimizi sıkıp bu karanlığın geçeceği günleri beklemek yetmez. Elbette ki hiçbir iktidar sonsuza kadar sürmez. En güçlüleri, en baskıcıları sürmedi ki bu sürsün.
Ama bu karanlık günler bitene kadar kabuğumuza çekilip beklersek geriye nasıl bir yıkıntı alacağını kimse bilemez. Bu topraklarda yaşayacak milyonlarsak bu günler nasıl geçecek, ne kadar sürecek; geriye ne kalacak bize bağlı! Bizim mücadelemize, direncimize bağlı.
Harekete geçmek, ilerlemek gerekiyor!
Korkmadan, sinmeden bu gidişata dur demek gerekiyor! Sadece dur demek değil; dur diyenleri biraraya getirmek gerekiyor! İşte bugün ihtiyacımız olan tek şey örgütlülük!
Direniş bilinçli bir hedef doğrultusunda biraraya gelmiş öznelerle olur!
İşte bu özneyi yaratmak, onun varlığını ülke hattında ilmek ilmek örmek gerek!
Sosyalist Emekçiler Partisi’ni inşa etmek, böylece karanlığın içine bir ışık gibi doğarak umutsuzlukları dağıtmak; inançla mücadele edeceklerin yolunu açmak gerek!
Tarihin akışını dönüştürebilecek güce sahibiz; yeter ki isteyelim! Yeter ki hakkını verelim!
Tarih ancak böyle sınavları aşacak irade, kararlılık ve inanç gösterenlerce yazılacaktır!