Anketlere Yansıyan Siyasi Eğilimler- Emre Güntekin

Anketlere Yansıyan Siyasi Eğilimler- Emre Güntekin

Türkiye’de anket firmaları artık siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarından birisi haline gelirken, siyasal eğilimleri anlamak açısından takip etmek de bir gereklilik olarak kendisini dayatıyor. Hem iktidar hem de muhalefet cephesinde toplumsal eğilimleri ölçmek için sık sık anketlere başvurulurken; elbette burjuva siyasetin manipülasyonlarından bu alan da fazlasıyla zehirlenmiş durumda. Özellikle seçim dönemlerinde gerçekliği yansıtmayan sonuçlar seçmen psikolojisini zapt edebilmek için bugüne kadar sıkça kullanıldı.

Son dönemde siyasal ve toplumsal alanda eğilimleri ve özellikle ekonomik krizin toplumsal etkilerini görebilmek için anketler önemli ipuçları sağlayacaktır. AKP iktidarının ekonomik krizin emekçi sınıflar üzerindeki ağır etkileri nedeniyle oy kaybetmeye yüz tuttuğu artık saklanamayan bir gerçek ve anketlere de bu eğilim yansıyor. İktidar cephesi de durumun farkında ve AKP’nin oy kaybettiğini ortaya koyan sonuçlar yandaş anket firmalarının manipülasyonu olarak tarifleniyor.

Ancak ciddiye alınabilir araştırma şirketlerinin yaptığı anketlerden çıkan sonuçlar siyaseti az çok takip eden birisini bile şaşırtmayacak sonuçları ortaya koyuyor.

  • Metropoll Araştırma Şirketi’nin Twitter’dan açıkladığı “Türkiye’nin Nabzı Mayıs 2020” anketine göre AKP’nin Şubat ayında % 33,9 olan oy oranı Mayıs ayında % 30,7’ye düşerken; MHP’nin oy oranı aynı dönemde % 8,5’ten % 7,7’ye geriledi. Ankette Babacan ve Davutoğlu’nun Deva ve Gelecek Partilerinin oy oranları ise % 1,3 olarak görülüyor. Anketin diğer bir dikkat çeken sonucu ise iktidar cephesindeki erimeye rağmen muhalefetin kayda değer bir artış gösterememesi.

  • Diğer bir dikkat çekici sonuç ise Erdoğan’ın görev onayının pandeminin olduğu Mart ayından bu yana % 55,8’den % 50,8’e düşüş gösterirken, onaylamayanların oranının % 36,6’dan % 39,8’e yükselmesi.

 

  • Yine Metropoll’ün anketinde toplumun % 54’ü kendisinin ve ailesinin yaşam koşullarının kötüleştiğini, % 58’i ise giderlerinin gelirlerini aştığını belirtiyor. % 20,4’lük bir kesim de kredi katı borçlarını ödeyemediğini vurguluyor.

  • Eğitim alanında ise % 52,2’lik bir kitle lise ve üniversite sınavları tarihlerinin değiştirilmesinden mutlu olmadığını belirtiyor.

  • İktidarın CHP’yi sıkıştırmak için sık sık dile getirdiği İş Bankası mevzusunda ise % 34,9’luk bir kesim iktidarın tavrını onaylarken; % 42,4 oranında katılımcı doğru bulmadığını, % 22,7 fikrinin bulunmadığı aktarıyor.

  • Avrasya Kamuoyu Araştırmaları Merkezi’nin Mayıs ayı sonunda açıkladığı ankette ise AKP’nin oyu % 34,49 olarak görülürken, ortağı MHP’nin % 8,15 oy oranıyla baraj altında kaldığı gözlemleniyor. İttifak olarak bakıldığında ise Cumhur İttifakı’nın (AKP-MHP-BBP) oy oranı % 42,71, Millet İttifakı’nın (CHP-İYİP-SP) ise % 40,65 olarak gerçekleştiği görülüyor. HDP’nin ise % 10,9 oy oranıyla barajı geçtiği görülürken, Deva ve Gelecek Partilerinin toplam oy oranı % 5,44 olarak gözlemleniyor. Bu sonuçlara göre muhalefetin bir bütün olarak hareket etmeyi başarması durumunda Erdoğan’ın % 50+1 hayalinin suya düşeceği görülebilir.

  • MAK Araştırma’nın anketi de oy dağılımı açısından yukarıdaki anketlerden çok farklı bir sonuç ortaya koymazken, toplumun % 61’lik kesiminin salgın döneminde ekonomik anlamda olumsuz etkilendiği, katılımcıların % 54’ünün ise hükümetin aldığı ekonomik önlemleri desteklemediğini ortaya koyuyor.

  • SODEV’in anketi ise özellikle AKP’nin artık ikna etmekte zorlandığı gençlik içerisinde Türkiye’ye bakış açısını anlamak açısından önemli. İmkânınız olsa yurtdışına yerleşmek ister misiniz sorusuna AKP’ye oy veren gençlerin % 52,7 ile en yüksek oranda olumlu yanıt veren kesim olması dikkat çekici. Ankette Suudi Arabistan’da 10.000 dolar mı İsviçre’de 5.000 dolar mı sorusuna gençlik % 72,2 ile İsviçre yanıtını verirken, AKP’ye oy veren gençlik içerisinde bu oran % 60,5 olarak gerçekleşiyor. Gençlerin birinci önceliklerinin ise % 68,3 ile düşüncelerini özgürce ifade edebilmek olarak öne çıkıyor. Bir başka dikkat çekici sonuç ise gençlerin başına gelmesi muhtemel olan olaylara dair sorulan soruya gelen yanıtlarda öne çıkıyor. AKPli gençliğin % 66,5’i torpilin işe alımlarda gençlerin karşısına çıkması en muhtemel durum olduğunu belirtiyor.

  • ANAR’ın anketinde ise katılımcıların salgın dışında ülkenin en önemli sorununa verdiği yanıt % 77,6 ile ekonomi oldu. Katılımcıların salgının etkisine dair % 50,5’lik bir kitle gelirinin azaldığını vurgularken, % 36,2 oranında borçların arttığı belirtildi. İşini kaybedenler % 14,9, işyerini kapatmak zorunda olanlar ise % 8,4 oranında gerçekleşti.
  • AREA Araştırma Şirketi’nin anketinde ise AKP’nin oylarının çarpıcı bir şekilde düşerek % 30,4’e gerilediği görülüyor. Asıl dikkat çeken nokta ise katılımcıların % 49,5’unun bugün yönetim sistemi ile ilgili bir referandum yapılsa güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden yana oy kullanacağını açıklaması, % 13,6’sının ise kararsız kalması. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ise % 36,9 oranında destek verildiği görülüyor. Üniversite ve üzeri eğitim düzeyindekiler tercihini % 68,2 oranında parlamenter sistemden yana kullanırken, ilkokul ve altı eğitim düzeyinde bu oran % 46,5’e düşüyor. Katılımcıların % 53,2’sinin cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini, % 58,4’ü ise hükümetin ekonomi politikalarını başarısız bulduğu görülüyor. Yine katılımcıların % 46,4’ü koronavirüs dışında en önemli sorun olarak ekonomi-hayat pahalılığı-yoksulluğu gösterirken, % 20,6’sı işsizliği gösteriyor. Yine dikkat çekici bir şekilde ekonomik krize ve cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin başarısız bulunmasına rağmen siyasetçilerle ilgili genel kanaat konusunda % 51,6 ile en büyük desteğin Erdoğan’a verildiği görülüyor. Erdoğan’ı % 38,3’le Akşener, % 32,3’le Bahçeli, % 26,9 ile Kılıçdaroğlu, 20,1 ile Babacan, 14,9 ile Demirtaş ve Davutoğlu takip ediyor. Öte yandan % 58,8’lik bir kesim erken seçime karşı çıkarken; % 47,5 oranında bir kesim Bahçeli’nin vekil transferi yasaklansın önerisine olumsuz, % 27,2’si olumlu yaklaşıyor.

Türkiye Siyasetinde Eğilimleri Okumak

Yukarıda belirtilen genel eğilimlerden Türkiye siyasetine ve sosyolojisine dair çıkarımlar yapmak mümkün görünüyor:

En başta dikkat çeken noktaya değinecek olursak iktidarın gerilediği aşikar ve bunu besleyen en önemli neden ülkede yaşanan derin ekonomik kriz ve bunun emekçi sınıflar üzerindeki yansımaları. Geçtiğimiz yıl yerel seçimlerde iktidarın büyük işçi kentlerinde yaşanan kayıplarını göz öne alacak olursak bu eğilimin devam edeceği öngörülebilir.

Fakat bu otomatik olarak muhalefete yansımamakta. Pandemi sürecinde Mansur Yavaş örneğinde olduğu üzere CHP yerellerde iktidarın engellemelerine rağmen fark yaratmayı başarsa da, genel Türkiye siyasetinde Kılıçdaroğlu öncülüğündeki sağa kayış anamuhalefeti tek başına bir alternatif olmaktan uzaklaştırmaktadır.

Anketlere de yansıyan seçim aritmetiği bozulmadığı ve Kılıçdaroğlu AKP’nin karşısına düşen sağ partileri de etrafında tutabildiği sürece 2023’teki bir seçimde olağan koşullarda başarı şansının olduğunu düşünerek hareket edecektir. Ancak tahmin edileceği üzere bu tarz optimum şartlar ancak laboratuvar ortamında bilimsel bir deney yapılırken mümkün.

Türkiye gibi gündemin her an her dakika değiştiği, Erdoğan’ın devlet mekanizması üzerinde büyük bir otoriteye sahip olduğu, genel olarak dünyanın olağanüstü bir süreçten geçtiği günümüzde seçim aritmetiğine yaslanarak hareket etmek riskleri de beraberinde getirir. İktidar bloğu da buradan hareketle din ve milliyetçilik ekseninden hareket ederek muhalefetin bu aritmetiğini kırmaya ve özellikle CHP’yi hareket edemez hale getirmeye çalışmaktadır. Bunun son örneği Kılıçdaroğlu’nun Enis Berberoğlu, Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın tutuklanması sonrasında “iktidar bizi sokağa çekmeye çalışıyor.” söyleminde görülebilir.

Kürt sorununda meselenin “terör” boyutuna indirilmesi ve muhalefetin sürekli iktidarın söyleminin arkasından sürüklenmeye zorlanması; Çav Bella, Ayasofya gibi tartışmalarla İslamcı-muhafazakâr hassasiyetin coşturulması toplumda en büyük sorun olarak görülen ekonomik krizin ve etkilerinin tartışılmasının önüne geçmektedir. Elbette iktidar için kendi kitlesini stabil hale getirmede bu söylemlerin büyük etkisinin olduğunu not etmek gerekir. İdeolojik aidiyetler çoğu kez yaşamsal sorunlara rağmen bunlara el atmayan bir muhalefet biçiminin yokluğunda iktidar blokundan kopuşu geciktiriyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin başarısız bulunmasına, büyük çoğunluğun ekonomik sorunlardan yakınmasına rağmen Erdoğan’ı başarılı buluyor olmasının (bunun düşüş eğiliminde olduğunu da belirtelim.) başka türlü bir açıklaması olamaz.

Kitleler de ne CHP’nin ne de Gelecek ve Deva Partisi gibi AKP’den kopan unsurların ekonomik anlamda ve emekçi sınıfların sorunlarının çözümü konusunda çok köklü bir değişiklik getiremeyeceğinin farkındadır. Bu doğrultuda bir fark ortaya koyulamadığı, muhalefetin emekçi sınıfların sorunlarını, adaletsizlikleri, antidemokratik uygulamaları ön plana çıkaran atak bir görüntü oluşturamadığı sürece iktidarın aritmetiğinde erime yaşansa dahi kendi seçmen tabanını genişletebilmesi mümkün görünmemektedir.

Bir parantez de gençliğe açmak gerekmektedir. AKP’nin yıllardır yaratmak istediği kindar ve dindar nesil projesinin çöktüğü ve geleceksizliğin gençliği iktidardan hızla uzaklaştırdığı görünen bir gerçek ki bunu zaman zaman kendileri de itiraf ediyor. Anketlerde özellikle AKPli gençlerin daha az para kazanacak olmalarına rağmen Suudi Arabistan yerine İsviçre’yi seçmeleri şaşırtıcı değil. İletişimin bu kadar geliştiği, hayattan beklentilerin bu kadar arttığı bir dönemde hemen her kesimden genç için hayatı dolu dolu yaşamak bir amaç haline geliyor. Kalitesiz bir eğitim sistemi, ifade hürriyetinin ve özgürlüklerin bastırılması, işsizlik, borçluluk, iktidarın dayatmaları, yaşam tarzına müdahaleler gençliğin istediği hayatı yaşamasının önündeki en büyük engeller haline geliyor.

AKP’nin kindar ve dindar bir nesil yerine yıllar içerisinde gelecekteki büyük mücadeleleri sırtlanabilecek bir gençlik kuşağı yarattığını gelecekte daha net göreceğiz. Mesele bu kuşağa ulaşıp sorunlarına dokunabilmekte ve örgütlü bir mücadele alternatifi sunabilmekte yatıyor.

Mesele bu kadar açık. İktidarın gerilemesine paralel olarak burjuva muhalefet de bir kriz sürecinin içerisinde. Öte yandan sosyalist solun öznelerinin ve de genel olarak bu kesimlerin kontrolündeki DİSK, KESK, TMMOB ve TTB gibi sınıf ve meslek örgütlerinin atıllığı bu maddi imkânların kullanılabilmesinin önüne geçiyor. Ortalama bir muhalifin iktidarın kendi kendisini bitirmesine dönük bekle-görcü yaklaşımı sosyalist solun genelinde kendisini hissettiriyor. Sosyal medya sağolsun daha yakın zamanda kimi sol unsurların Babacan seçeneğine bile göz kırptığını gördük. İktidar gitsin de nasıl giderse gitsin demek çözüm olmadı, olamayacak.

Bugünün ihtiyacı işçi sınıfının sorunları ile ezilenlerin demokratik taleplerini bir araya getirebilecek, iktidarın kimlikler ve yaşam tarzları üzerine kurulu zehirli söyleminin panzehirini ortaya koyabilecek bir alternatifi yaratabilmektir. Bu seçim pazarlıklarında bir aktör olmaya çalışmakla değil; sorunların en ağır şekilde yaşandığı emekçi semtlerine, fabrikalara, atölyelere, üniversitelere yerleşmekle, buralarda hayatı zindana dönen işçiler, memurlar, gençler, kadınlar ve daha nice ezilen sömürülen toplumsal kesimler içerisinde kök salmakla mümkün olur. Burjuva siyasetinin bize dayattığı kısır döngüyü aşabilmenin yolu budur.

KATEGORİLER