- Kıbrıs Seçimleri: Erhürman Müdahalelere Rağmen Kazandı! - Ekim 20, 2025
- Kârlı Çıkan Kim? – GüneÅŸ Gümüş - Ekim 18, 2025
- Yunanistan Polisinden Filistin Eylemine Kanlı Saldırı - Ekim 8, 2025
Suriye’de, 2011’in Nisan ayında baÅŸlayan iç savaÅŸ üçüncü yılına giriyor. Herkesin herkesle savaÅŸmaya baÅŸladığı ülkede, toplamda otuz binden fazla insanın öldüğü tahmin ediliyor. Suriye’deki iç savaşın ne kadar daha süreceÄŸini tahmin etmek zor; fakat Suriye’yi kendi çıkar sahası olarak gören emperyalist güçler, kendi çıkar gruplarının destekçisi olmaya devam ettikleri sürece, iç savaÅŸ uzamaya devam edecektir. Savaşın bitmesini isteyenlerin, savaÅŸta ölenler için sürekli ağıt yakanların, aynı zamanda savaşı çıkaran taraflar olması tarihin ironisi olarak anılacaktır. Bu ironiyi sürekli yeniden üretenlerin başında, hiç kuÅŸkusuz AKP geliyor. Tırlar dolusu savaÅŸ araçları, üç yıldır Suriye’ye taşınıyor. Zaman içerisinde Suriye’deki muhalefete yeni unsurların eklemlenmesi, var olan bazı unsurların erimesi söz konusu olsa da, AKP, Suriye’de deÄŸiÅŸen konjonktüre aldırmadan binlerce insanın canına maÌ‚l olan katliamcı politikasında ‘istikrarlı’ adımlar atmaya devam ediyor.
Malum, AKP’nin bakanları, milletvekilleri, Esad’ın ömrü konusunda bundan uzun zaman önce tahmin yarışına girmiÅŸlerdi. Kimisi bir yıl, kimisi ise aylarla ifade edilen kısa bir zaman diliminde Esad’ın düşeceÄŸini açıkça söylemiÅŸlerdi; fakat dış politika alanında ‘stratejik derinliÄŸi’ saÄŸlama iddiasında olan AKP, Suriye’nin sonunun kısa zamanda Libya gibi olacağını, muhalefetin rejimi yıpratmasına paralel olarak gelebilecek askeri müdahaleyle Esad’ın düşebileceÄŸini düşünerek çok büyük bir hata yaptı.
AKP’nin Yanılgısı, BAAS’ın Avantajları
Her ÅŸeyden önce, Suriye’deki iç savaşın AKP’nin anladığı üzere “Sünni çoÄŸunluÄŸun Alevi azınlığı devirmesi” basitliÄŸinden çok daha derinlikli ve karmaşık olması, Suriye İç Savaşı’nın uzayacağı anlamına geliyordu. İşler, Libya’da yaÅŸananlardan oldukça farklı bir seyir izledi. Hatırlanacağı gibi, Libya’ya askeri dış müdahale, kararlı ve süratli bir ÅŸekilde alınmış, kısa bir süre içinde uygulanmıştı. Demokrasicilik yanılsamalarıyla uluslararası kamuoyundan Libya’nın bombalanmasına gelen cılız tepkiler, emperyalist koalisyonun beklentilerini boÅŸa çıkarmamış, emperyalist koalisyon kararlı ve hızlı adımlar atıp Kaddafi’nin alanını sürekli daraltarak sonunda düşürecek son hamleyi yapmıştı. Açık bir emperyalist müdahaleye maruz kalan Libya konusunda, sürecin başında olduÄŸu gibi devamında da tepkiler oldukça cılız kalmıştı. OrtadoÄŸu’nun politik dokusunu tahlil edemeyen AKP, Amerika’dan daha hevesli bir taÅŸeron olarak ve Suriye’nin de önünde sonunda Libya’dakine benzer süreçlerden geçeceÄŸine inanarak Suriyeli muhalif gruplara, ABD’nin artık temkinli davrandığı bir dönemde bile inatla destek vermeye devam etti; fakat devam eden süreç, AKP’yi yanılttı. İran ve Rusya, Suriye’ye açık destek verirken iç savaşın devamında Lübnan Hizbullah’ı, Suriye’de savaÅŸacağını açıkladı.
OrtadoÄŸu’daki çıkarlarının sürdürülebilirliÄŸi baÄŸlamında Suriye’ye büyük önem veren Rusya, Libya’daki savaÅŸta izlediÄŸi edilgen politikayı, Suriye İç Savaşı’nda terk ederek aktif politika yürüttü. Hatta 12 Aralık 2013’te Rusya DışiÅŸleri Bakan Yardımcısı Gennadiy Gatilov, ülkesinin Libya krizinden ders çıkardığını ve bir daha asla güç kullanımı parametrelerini ve amaçlarını bilmeden çatışmaların çözümü için BM Güvenlik Konseyi’ne izin vermeyeceklerini söyledi.
İran ise, kuzeybatısı Sünni eksenli sert politikalar izleyen Türkiye, doÄŸusu El Kaide’nin çok sayıda militanının olduÄŸu Afganistan, güneydoÄŸusu El Kaide’nin baÅŸka bir örgütlenme alanı olan Pakistan’la çevrili olduÄŸu için, Baas rejiminin ayakta kalmasının kendisi açısından hayati öneme haiz olduÄŸunu bilerek Suriye’ye maddi, lojistik, stratejik destek verdi ve en önemlisi kendi uydusu durumundaki Åžii Hizbullah’ı bölgeye yönlendirdi. Hizbullah’ın bölgeye nüfuz etmesi, dengelerin Esad lehine deÄŸiÅŸmesine katkı saÄŸladı. SavaÅŸ tecrübesi oldukça iyi olan Hizbullah’ın Suriye’ye girmesiyle birlikte, stratejik öneme haiz olan El Kusayr bölgesi Hizbullah’ın yoÄŸun çabaları sayesinde Suriye ordusunun eline geçti.
Emperyalizmin Suriye Korkusu
AKP, Libya’dakinden çok farklı seyrettiÄŸini görmeye baÅŸladığında, ‘umudunu’ devam ettirerek olası bir dış müdahaleyi beklemeye baÅŸladı. 2013’ün Eylül ayı başında, AKP’nin ‘umutlarını’ bu doÄŸrultuda arttıran bazı geliÅŸmeler de oldu. 21 AÄŸustos’ta Åžam’ın doÄŸusunda düzenlenen kimyasal saldırıda 2000’e yakın kiÅŸinin ölmesinden sonra ABD’li yetkililer, 27 AÄŸustos’ta yaptıkları açıklamada, Suriye’ye müdahalenin dört gün içerisinde gerçekleÅŸebileceÄŸini söylediler. AKP’nin ‘kalemÅŸörleri’ baÅŸta olmak üzere tüm yandaÅŸlar, bu geliÅŸmeyi, Suriye Baası’nın Libya’daki gibi dış müdahale ile düşeceÄŸi yönünde okudular; ancak AKP’nin beklediÄŸi geliÅŸme olmadı. Libya’ya müdahale sürecinde emin adımlar atan ABD, Suriye konusunda aynı kararlı adımları atamadı. Emperyalist koalisyonun eÅŸanlı adımlar atamaması, İngiltere baÅŸta olmak üzere ABD’nin diÄŸer Batılı müttefiklerinin Suriye’ye müdahale konusunda temkinli davranması sonucunda Rusya önemli bir stratejik hamle yaptı ve Suriye’nin kimyasal denetime açılabileceÄŸi önerisinde bulundu. Obama, bu öneriye olumlu karşılık verdi ve kongrede müdahale konusunda yapılacak oylamayı iptal etti. Emperyalist koalisyonun Libya’daki müdahale sürecine benzer ÅŸekilde Suriye’ye karşı hareket edememesinin çeÅŸitli nedenleri bulunuyor. Her ÅŸeyden önce, Dünya halklarının müdahalenin meÅŸruiyetini sorgulamaları, ABD’nin başını çektiÄŸi koalisyonun atacağı adımları sınırlandırdı. Öyle ki, ABD halkları dahi, olası bir müdahaleyi ciddi ÅŸekilde sorguladı. Askeri müdahale seçeneÄŸinin gündeme geldiÄŸi süreçte yapılan anketlerde Washington Post ile ABC News’in ülke genelinde yaptığı ortak çalışmaya göre her 10 Amerikalıdan 6’sının Suriye’ye sınırlı askeri müdahaleye karşı olduÄŸu belirlendi. DiÄŸer yandan NBC News’in anketine göre ise her 10 Amerikalıdan 5’i, Suriye’ye müdahaleye karşı olduÄŸu yönünde fikir beyan etti. Aynı anket, Suriyeli muhaliflere Amerikan halkının sempati ile bakmadığını gösterdi buna ek olarak ABD halkının 10’da 7’sinin Suriyeli muhaliflere silah verilmesine karşı olduÄŸunu ortaya çıkardı. Askeri müdahalenin yapılamamasındaki diÄŸer baÅŸlıca neden ise, tarihsel korkular. ABD’nin Vietnam, Afganistan, Irak… hezimetleri yakın tarihte asla unutamayacağı deneyimleri oluÅŸturuyor. ABD’nin, müdahale etmesi durumunda, baÅŸarısızlıklar zincirine yeni bir halka olarak eklenmesi kuvvetle muhtemel gözüken Suriye’ye karşı daha temkinli davranmak zorunda kaldığını ifade etmek gerekir.
Askeri müdahalenin emperyalistlerin gündeminden çıkmasını sağlayan bir diğer nedenin ise, Suriye muhalefetinin giderek artan heterojenliği olduğunu söyleyebiliriz. İç savaşın başlarında kısmen daha derli toplu gözüken Suriye muhalefeti, süreç ilerledikçe parçalandı, Selefi gruplar gücü ellerinde toplamaya başladı. Özellikle El Kaide ile ilintili Selefi cihadcıların bölgede aktif duruma gelmesi, ABD açısından ciddi bir risk yarattı.
Baas’ın düşmesi durumunda, El Kaide ve muadillerinin iktidarı alması, ABD’nin çıkarları ile uyumlu olmayacaktır. Hatta, Baas rejiminin elinde olduÄŸu düşünülen kimyasal silahların bu grupların eline geçmesi, ABD için felaket senaryolarının en kötüsü olur. ABD’nin emperyal çıkarları baÄŸlamında deÄŸerlendirdiÄŸimizde, Selefi terör örgütlerinin Suriye’de iktidarı alıp radikal ideallerini uygulamaya baÅŸladıklarında, ABD’nin bu grupları kontrol altına almak için harcayacağı enerjinin ciddi maliyet yaratacağı öngörülebilir. Böyle bir ihtimale karşı, Selefi gruplara kıyasla üzerinde Rusya ve ABD’nin belli anlaÅŸmalara vardığı ve tavizler temelinde artık yıkılmayacağı anlaşılan Baas’ın iktidarda kalması, ABD’nin emperyal çıkarları açısından daha az risk doÄŸuracaktır.
Suriye Ekseninde AKP-ABD Ayrışması
16 Mayıs 2013’te, Beyaz Saray’da Tayyip ErdoÄŸan ile görüşen Obama, Suriye’ye askeri müdahale konusunda yukarıda belirttiÄŸimiz risklerin göze alınamayacağını ima etmiÅŸ, AKP’nin Suriye’ye askeri müdahale beklentilerine cevaben ÅŸunları söylemiÅŸti: “Asıl soru bunun ne ÅŸekilde olacağı. Zaten bunları konuÅŸtuk. Suriye’deki ÅŸiddet ve sıra dışı durum için sihirli bir formül yok. Olsaydı, Sayın BaÅŸbakan (ErdoÄŸan) ve ben bununla ilgili harekete geçerdik ve çoktan bitirmiÅŸ olurduk. Bunun yerine yaptığımız ÅŸey, uluslararası baskıyı artırmak, muhalefeti güçlendirmek. Cenevre’deki görüşmelerin, Rusya’nın ve Suriye’de her kesimi içerecek siyasi geçiÅŸin temsilcilerinin de katılımıyla, sonuç verebileceÄŸini düşünüyorum; Ancak bu sırada, muhalefete yardım ve insani durumla ilgilenmeye devam edeceÄŸiz. Türkiye ile de yakın istiÅŸare içinde olmayı sürdüreceÄŸiz çünkü Türkiye’nin de bu durumdan derinden etkilendiÄŸini biliyoruz.”
Obama’nın, konuÅŸmanın devamında, ABD’nin tek taraflı askeri müdahalesinin hiçbir sonuç getirmeyeceÄŸini özellikle ifade etmesi de Suriye’de giriÅŸecekleri bir askeri müdahale durumunda düşecekleri zor duruma ve Suriye muhalefetinin muÄŸlaklığına iÅŸaret etmiÅŸti.
Söz konusu görüşmede Obama’nın kullandığı diplomatik dilin mealini ÅŸöyle açıklayabiliriz: “AKP, bölgede bağımsız politikalar izleyip ABD’yi askeri müdahaleye çekecek kışkırtmalarda bulunmaya devam ederse, zor duruma düşecektir.” Fakat AKP, geri dönüşü olmayan bir yola girdi. Suriye konusunda büyük konuÅŸup büyük oynadı. Alevi Esad rejiminin yıkılmasını bir cihat faaliyeeti gibi gördü ve soykırım yapmak için kolları sıvamış en fanatik İslamcı örgütlerle yoldaÅŸlık duygusu ile hareket etti. Uluslararası iliÅŸkiler öğretilerinde bir söz vardır: ”iç politika ile dış politika arasındaki ayrım, suya çekilen çizgi gibidir.” AKP’nin Suriye bataklığında iflas eden politikası, içeride birçok yansıma buldu. Gezi Süreci’nin oluÅŸmasına katkı saÄŸlayan zincir halkalarından birinin AKP’nin Suriye’de izlediÄŸi inatçı politikalar olduÄŸunu ifade edebiliriz: Reyhanlı’da patlayan bomba, Selefi terör örgütlerine aktarılan kaynaklar…
Keza, 17 Aralık Operasyonu’nu da bu baÄŸlamda deÄŸerlendirebiliriz. AKP’nin Suriye konusundaki maceracı ve inatçı tutumu, Selefi örgütleri bölgede sürekli cesaretlendirip onlara stratejik, maddi, lojistik destek saÄŸlaması, kısacası AKP’nin bölgede ABD çıkarlarına aykırı yönde bağımsız hareketleri ABD’nin AKP’yi gözden çıkarmasındaki nedenlerden biriydi. Fethullah Gülen Cemaati’nin güçlü örgütlenme ağını kullanarak yaptığı operasyonun arka planındaki hareket ettirici de gücü de böyle okumak gerekir. AKP, tüm bu geliÅŸmelere raÄŸmen, büyük zarar gördüğü ve hızla çamura battığı Suriye politikasından geri adım atamıyor, OrtadoÄŸu’da tutunduÄŸu son dal olan ve ‘kazanması’ halinde içeride de nefes almasını saÄŸlayacak olan Suriye’yi bırakmayarak, deyim yerindeyse, kaybeden ata oynamakta ısrar edip savaşın daha fazla uzamasına ve her geçen gün daha fazla insanın ölümüne çanak tutuyor. Oysa zaten AKP’yi içinde bulunduÄŸu uçuruma iten ÅŸey de Suriye’de ve Mısır’daki baÅŸarısız politikadır. Öyle görünüyor ki AKP’nin tutunduÄŸu son dal çoktan kırılmıştır.
İkinci Cenevre Konferansı Suriye’ye Barış Getirir Mi?
22 Ocak’ta toplanan İkinci Cenevre Konferansı’nın amacı, Suriye muhalefetiyle Baas rejiminin üzerinde uzlaÅŸtığı geçici hükümetin kurulması ve çatışan tarafların arasında ateÅŸkesin saÄŸlanması yönünde olsa da, Suriye’deki son durumun ortaya çıkarttığı tabloya bakarak, bu amacın gerçekleÅŸmesinin imkaÌ‚nsız olduÄŸunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Her ÅŸeyden önce, “Suriye’de çatışan gruplar” ifadesi, artık eskisi kadar net deÄŸil. El Kaide’nin “Irak’a dönün” talimatına uymayan IŞİD ile El Kaide’ye baÄŸlılığını bildiren Nusra Cephesi dahi birbirleriyle çatışıyor. İslami Cephe, IŞİD’e karşı savaşıyor. PYD, Nusra ile çatışma halinde… Yani, gelinen noktada Suriye’de muhalif grupların çoÄŸu birbiriyle çatışıyor; fakat Cenevre 2’de yapılan konuÅŸmalar, önerilen çözümler, çatışmalar yalnızca muhalifler ve rejim arasındaymış izlenimini verdi.
İkincisi, ÅŸu anda rüzgar net bir ÅŸekilde Baas rejiminden yana. Esad yönetimi, açıkça üstün durumda olduÄŸu bir zamanda, Cenevre 2’de amaçlanan geçici hükümetin kurulması gibi bir seçeneÄŸi aklının ucundan dahi geçirmedi. Zaten, Baas rejiminin konferansa sunduÄŸu beÅŸ maddelik çözüm planın içeriÄŸi, uzlaÅŸmak gibi bir niyetlerinin olmadığını gösterdi. Cenevre Konferansı’na muhalefeti temsilen davet edilen Suriye Muhalif ve Ulusal Devrimci Güçler Koalisyonu’nun (SMDK) Cenevre 2’deki genel tavrına baktığımızda, onların da uzlaÅŸmak gibi bir amaçları olmadığını görüyoruz. SMDK Genel Sekreteri Bedir Camus’un konferansın baÅŸladığı gün konferanstan beklentilerini sıraladığı konuÅŸmasında, çok sert üslubuyla Suriye rejimini temsilen gelen heyetin eli kanlı olduÄŸu için onlarla el sıkışmayacağını söyledi. Camus, Humus’taki ablukayı kaldırmak, DoÄŸu ve Batı Guta’dakileri kurtarmak için konferansa geldiklerini, eÄŸer talepleri Baas rejimi tarafından kabul edilmezse, konferansı terk edeceklerini açıkladı.
SMDK’nın taleplerinin karşılık bulmayacağı aÅŸikar. Çünkü SMDK’nın söz konusu taleplerini kabul ettirebilecek ne enerjisi, ne de gücü var. Zaten Cenevre 2’ye Suriye muhalefetini temsilen çağırılmalarını Suriye’deki ağırlıkları deÄŸil, diÄŸer muhalif unsurlara göre daha yumuÅŸak söylemlerde bulunmaları ve Batı’nın piyonları olmaları saÄŸladı.
Cenevre 2’de, imkansızın gerçekleÅŸtiÄŸini, SMDK’nın taleplerinin kabul edildiÄŸini, Esad yönetiminin de geçici hükümet konusunda yumuÅŸadığını düşünsek bile, Nusra ve IŞİD gibi fanatik grupların sürekli güçlendiÄŸi, AKP gibi iktidarlarca cesaretlendirildiÄŸi, desteklendiÄŸi bir ortamda, Suriye’de akan kanın durmayacağı gün gibi ortada.












