AKP, Ekonomiyi Toparlayabilir mi? – Güneş Gümüş
Enflasyon %8.5, Merkez Bankası faizi %10, dolar 5,75. Yanına büyüme, işsizlik rakamlarını eklemeyince pembe bir tablo. Ama rakamlar ikna edici gelmiyor vatandaşa ki Hazine ve Maliye Bakanı damat Albayrak, “oturduğum yerden bu sayıları ben uydurmuyorum; her şey gerçekten çok iyi” diye orada burada yırtınıp duruyor. Bir yandan da ekonomik krizi eleştirenlere hapis cezası getirmenin yoluna bakıyor iktidar. Boşuna değil tabi. Ekonomik krizin toplumda derinden hissedilmesi AKP’ye destek kaybı olarak dönüyor. Kritik seçim süreçlerinin yaşandığı OHAL döneminden beri ekonomideki tepetaklak gidişi ertelemek için teşvikleri, KDV-ÖTV indirimlerini, kredi ötelemelerini, şirket kurtarmalarını, istihdam paketlerini, faiz indirimlerini kullanan iktidar bu çabasında ne kadar haklı olduğunu yerel seçimlerde görmüştü. 2018 yazından itibaren yaşanan hızlı ekonomik yıkım, yerel seçimlerde kendisine Bursa dışındaki metropollerin kaybı gibi büyük bir fatura olarak dönen AKP, şimdilerde ne yapıp ne edip ekonomik görünümü toparlama peşine düştü. Ortaya yeni bir açılım koydukları, koyabilecekleri yok; ülke ekonomisini krize sürükleyen 17 yıllık politikalar yeniden önümüze sunuluyor. Ne demişler kelin merhemi olsa başına sürerdi. Dertleri de sorunu çözmek değil, öteleyebildikleri kadar ötelemek.
Büyüme Çözer mi?
Berat Albayrak, üç dönemdir küçülen Türkiye ekonomisinin 2020’de yüzde 5 büyüyeceğini müjdeledi bizlere! Hem de sıfır cari açıkla! Ülke her alanda ithalata bağımlı hale gelmişken cari açık yapmadan büyümek mümkün değil de hadi o meseleyi sonra ele almak için bir kenara bırakalım. Yüzde 5’lik büyüme olanaksız görünüyor; peki daha küçük bir büyümeyle yavaş da olsa krizden çıkışın imkanı var mı? Büyüme için AKP, yine, 2002’den beri temel dayanağı olan inşaat sektörüne umudu bağlamış durumda. Merkez Bankası 3 seferde toplam yüzde 10’luk faiz indirimiyle faizleri %14’a çekince; kamu bankaları eliyle dolarda herhangi bir yükselişi engellemek için sürekli operasyon yapılınca birikimlerinden istediği kazancı elde edemeyen vatandaş konut piyasasına yeniden yönelir umudu var AKP’de. Peki ne olur?
Ekonomik gidişata güvenmeyen birikim sahipleri paralarını dövizde tutmayı tercih ediyor. Dolarizasyon dedikleri bu süreç dolarda yükseliş yaşanmadığı; faizlerin yüksek seyrettiği dönem boyunca sürdü. Konut piyasasını canlandırmak için harekete geçtikleri yaz sonundan bu yana da bu eğilimde ciddi bir çözülme görünmüyor. Benzer şekilde TÜİK’in istatistikleri kullanılarak aşağıda verdiğimiz konut satış verilerine göre ipotekli ev satışı artsa da diğer satış olarak geçen sadece elindeki parayı kullanarak ev alımlarında Temmuz-Eylül döneminde kayda değer bir farklılaşma da görülmüyor.
Konut sektörünü canlandırma çabalarının hızlandığı yaz dönemi sonunda Ağustos 2019’dan başlayarak konut satışlarının arttığı TÜİK istatistiklerine yansımıştı. Hatta son 5 yılda en çok konut satışı yaşanan 2017’nin rakamlarına Eylül ayında ulaşıldı. Mesele konut alımlarındaki artış bir eğilim olarak devam mı edecek yoksa 2 yıla yakındır yüksek faizler nedeniyle konut almak için bekleyen kitlenin alımları sonrasında bu trend yavaşlayacak mı?
Kaynak: TÜİK
Diyelim ki konut sektöründe alış eğilimi devam etti, bir diğer mesele de bu artış eğiliminin aslen ikinci el konut piyasasından kaynaklanmasıdır. Konut piyasasında olası bir canlanmanın ekonomiye büyüme olarak dönebilmesi için ikinci el konut satışlarının etkisi minimum. Aslen stokta bekleyen yüzbinlerce yeni konut satılabilmeli ki Varlık Fonu’ndan kurtarılarak ayakta tutulmaya çalışılan Ağaoğlugiller yeni projelere girişip işçi istihdam etsin, inşaattan beslenen diğer sektörler canlansın.
Ekonomik krizin emekçiler açısından en yakıcı sonucu olan işsizlik gerçekten de büyük oranda inşaat sektöründeki çöküşle alakalı. Haziran 2018-Haziran 2019 döneminde işsiz kalanların üçte ikisi inşaat sektöründe çalışan emekçiler. Resmi istatistiklere göre sanayide çalışan 121 bin işçi işsiz kalmışken bu sayı inşaat için 493 bin. İnşaat sektöründe bir canlanma borca dayandığı ölçüde ekonomik kriz dinamiklerini daha da derinleştirse de bir süre daha öteleyecektir.
Piyasa Nereye Kadar Kontrol Edilebilir?
AKP’nin enflasyon ve faizlerdeki düşüş mucizesi diye bize sunduğu durum hem uluslararası konjonktüre hem de içerde serbest piyasayı yok sayan müdahalelere dayanıyor. Şöyle ki dünya ekonomisinin üzerinde resesyon bulutları dolaştığı için döviz fiyatları üzerinde yukarı doğru bir basınç yok. Diğer yandan da normalde bu ölçüde dolarizasyon yaşanan bir ülkede doların artma eğilimi göstermesi AKP iktidarının kamu bankaları aracılığıyla dolar satmasıyla baskılanıyor; hatta yurtdışı sermayenin içerdeki hareketleri bile swap sınırlamalarıyla engelleniyor. Bu müdahalenin kaynağındaki para aslen bankaların elindeki kullanamadıkları döviz rezervinin önemli bir kısmını swap işlemiyle Merkez Bankası’na aktarmasından geliyor. Yani dedikleri gibi ekonomik büyüme yaşansa, her şey ithalata bağlı olduğu için döviz ihtiyacı artacak; dolayısıyla Merkez Bankası’nın kullanabileceği döviz azaldığından müdahale kapasitesi ve dolar üzerindeki baskısı azalacak.
Aşağı tükürsen bıyık yukarı tükürsen sakal misali. Ekonomi büyüme sağlansa serbest piyasanın dışına çıkarak elde ettikleri kontrol tekleyecek. Dolar yükselecek. sonra enflasyon, ve faizler. Dolayısıyla krizi vatandaş için daha belirgin kılan denklem tekrar kurulacak.
Son olarak uluslararası düzeyde resesyon durumunun gelişmekte olan ülkelere yönelik sıcak para artışı yaratması beklentisine değinelim. Evet Türkiye’nin de dahil olduğu ülkeler grubuna doğru daha büyük bir sıcak para akışı bekleniyor ama bu akış yüksek faiz karşılığında gelecektir. Türkiye faizi yükseltse ekonomik gidişatı daha çok kötüleştirecektir. Bir de serbest piyasa işleyişini hiçe sayarak giren paranın çıkışını zorlaştıran uygulamalarıyla, yüksek CDS (bir tür yatırım sigortası) primiyle çok da çekici bir ülke konumunda değildir faizler bu sıkıntıları unutturacak kadar yüksek olmadığı sürece.