Afganistan: Sonu olmayan trajedilerin ülkesi – Omid Jurrat Rastakhiz
Bir düşünün; 30’lu yaşlarına gelmiş bir gençsiniz. Hem de üniversite mezunu. Beş seneden beri üniversite diplomanız elinizde tek tek devlet kurumlarının ve özel sektör şirketlerinin kapısını iş bulma umuduyla çalmışsınız ve her defasında olumsuz yanıt almışsınız. Sonunda, bin bir zahmet ile bir el arabası satın almışsınız ve meyve sebze satmaya başlamışsınız. Fakat günlük 10 ile 50 Afgani paradan başka bir şey cebinize girmemiştir. Oysa evinizde eşinizle birlikte karnını doyuracağınız iki çocuğunuz var ve bir tane küçücük ekmeğin parası da 10 Afgani. Üstelik her gün bu miktarda parayı da kazanamıyorsunuz. Çünkü korona salgını var, devletin çoğu kurumları kapalı ve özel sektör şirketleri iflas etmiş durumda, işçilerin maaşları ise ödenmiyor. Milyonlarca insan işsiz kalmış, işsiz kalınca da ihtiyaçlarını giderecek harcamayı yapamıyorlar ve siz de meyve sebze satamayınca yukarıda bahsettiğim azıcık parayı bile her gün kazanamıyorsunuz. Öte yandan koronadan daha beter bir virüs olan Taliban’ın şehrin kapılarına kadar geldiği söylentisi dolaşıyor ortalıkta. Kepenkler indiriliyor, dükkanlar, ekmek fırınları kapanıyor; herkes tedirgin. Çünkü çatışma başlarsa fakir fukara günlük edindiği 10- 50 Afgani’yi bile elde edemeyecek ve aç kalacak. Zenginler, devletin üst makamları 20 sene boyunca çarçur ettikleri milyarlarca dolar parayla çoktan ailelerini yurtdışına göndermiş, Türkiye, Kıbrıs ve Avrupa ülkelerinden mülk edinip bu ülkelerin vatandaşlığını elde etmişlerdir; gönülleri rahat. Ortalık karışırsa hemen ülke dışına tüyecekler. Çocuklarınızın, açlıktan gözleri solmuş, perişan haldeler. Bu durumda, aylık 100 dolar maaşı olan orduya katılasınız geliyor. Ama her gün ortalama 100 askerin Taliban tarafından vahşice öldürüldüğünü duyunca bu fikirden de vazgeçiyorsunuz, çünkü boşuna ölmek istemiyorsunuz. Devlet kurumlarının baştakileri, Taliban ile gizli anlaşma yaptığı ve ilçelerle askeri karakolları Taliban’a hediye ettiği söylentisi var. Pazar yerlerinde, caddelerde, sokaklarda ve her yerde aç adamlar, kadınlar ve çocuklar dolaşıyor. Açlıktan 10 Afgani için birbirini parçalayacak duruma gelmişler. Ayrıca, her dakika şehirde intihar saldırısı veya patlama oluyor, onlarca yoksul, işçi ve sivil halk canlarından oluyor. Sabah evinizden, bir lokma ekmek bulmak için çıkarken akşam evinize sağ salim döneceğinizden emin değilsiniz. Bu durumda siz ne yapardınız? Maalesef Afganistan halkının yüzde 90’ının vaziyeti anlattıklarımdan daha iyi değil.
Gelelim asıl mevzuya. Afganistan’ın bir seneden beri düştüğü duruma bakalım ve gelecekteki senaryolara bir göz atıp yorumlamaya çalışalım.
Kaç yıldır ABD, müttefikleri ve ülkenin başına oturttukları köleleri barış sözcüğünü evire çevire sallandırmaktadırlar. Bu uğurda ABD emperyalizmi, Afgan kökenli canisi Zalmai Khalilzad’ı sözde Taliban ile barışı sağlamak için bölgeye göndermiştir. Khalilzad’ı, 80’li yıllardan, dünyanın dört bir köşesinden ABD ve müttefiklerinin cihatçıları Afganistan’a sürdüklerin zamandan tanıyoruz. Kendisi islami cihadın mimarlarından biridir. 90’lı yıllarda Afganistan’ı cehenneme dönüştüren cihatçılar, Taliban ve El Kaide’nin babalarından biri sayılır. Dolayısıyla bu şahıs, barışı getirmek bir yana dursun, savaşın ateşini daha da körüklemekten başka bir şey yapmayacaktır. Zaten son bir senede yaşananlar bu sözü kanıtlar nitelikte. Geçen sene ABD ve Taliban arasında sözde bir anlaşma sağlandı ki bu anlaşmanın içeriği hala gün yüzüne çıkmış değil. Sadece şunu biliyoruz: ABD ve müttefikleri tüm askeri gücünü Afganistan’dan çıkaracak, hapisteki tüm Taliban militanları özgür bırakılacaktır. Bunun karşılığında da Taliban tarafı “şiddeti azaltacak”tır. Bana göre bayağı komik bir kavramdır bu “şiddeti azaltmak”. Şiddeti yok edin denmiyor, azaltın deniyor. Yani savaşa devam. Bu şu demek: Eskiden 100 roket fırlatıyorsanız şimdi 90 veya 80 roket fırlatabilirsiniz. Fakat keşke bu söyledikleri de olsa en azından. Oysa bir seneden beri savaş tüm hızıyla şiddetlenerek devam etmiştir. Çünkü dışarı saldıkları 5 binden fazla, aralarında yüzlerce sivil halkın katilleri de olan, vahşi-barbar Taliban militanları yeniden savaş alanına katılmıştır. Son iki ay içerisinde 100’den fazla ilçe Taliban tarafından işgal edilmiş ve savaş büyük şehirlerin kapılarına kadar dayanmıştır. Tuhaftır ki, eskiden savaşın etkin yerleri Pakistan ile sınırı olan Afganistan’ın Güney bölgelerinde iken şimdi üç dört senedir ülkenin Kuzey illerine kaymıştır veya doğrusu kaydırılmıştır. Bildiğimiz gibi Afganistan’ın Kuzey illeri Orta Asya ülkeleri ile sınırdaştır, Kuzey Doğu tarafında Çin ve daha üstünde de Rusya bulunmaktadır. Dolayısıyla sağlam bir siyasi kafayla olaylara göz atıldığında bu savaşların bir proje olduğunu düşünmekten kendini alıkoyamıyor insan. Çünkü ABD emperyalizmi daha, cihatçı dostlarına sırt çevirmiş değil. Tam tersi onları tüm süratle kendine karşı gelebilecek uluslara karşı silahlandırıp savaştırıyor ki bunu Irak ve Suriye krizlerinde gördük. Irak ve özellikle Suriye’de IŞİD kozunu kullandı ama Rusya’nın girişimleriyle bu planında kısmen başarısız oldu. Aynı planı Afganistan’da uygulamak istedi ama IŞİD Afgan toplumuyla uyuşmadı ve diğer taraftan da Pakistan ve Taliban’ın gönlünü kırmış oldu. Çünkü IŞİD yerine oturunca Taliban gücünü kaybedecek ve Pakistan da Afganistan üzerindeki stratejik konumunu yitirecekti. Hatırlıyorum da, birkaç sene önce IŞİD mevzusu alevlenirken siyaset yorumcularıyla devletin bazı üst rütbeli makamları şöyle bir beyanda bulunuyorlardı: “IŞİD, Taliban’ın yerine geçecek ve Orta Asya ile sınırı olan illere yerleşecek. Kuzey Afganistan tam bir kargaşaya sürüklenip iç savaş tekrardan yerine otururken fırsattan faydalanıp IŞİD militanları Türkistan Coğrafyasına sızacak ve oradan da Rusya ile Çin’i sıkıştıracak. Taliban’ın başındakiler Afganistan devletine katılacak, bu durumda Taliban’dan geriye kalanların da IŞİD’e katılmaktan başka çareleri kalmayacak. Afganistan’ın kuzeyi ise bu defa Orta Asya devletlerine karşı ikinci bir Veziristan’a dönüşecek. Ama IŞİD’in kontrolü de Afgan hükümetinin elinde olacak; onları, şuan Afganistan’ın Dışişleri Bakanı olan Hanif Atmar yönetecek”. Ama yukarıda da söylediğim gibi bu plan tutmadı. Özellikle Pakistan karşı çıktı bu plana. Çünkü, Taliban kozunu kaybedecekti Pakistan. Nitekim ABD bu planını tekrardan Taliban ile yerine oturtmak istiyor. Şimdiden, daha askerlerini çıkarmadan El Kaide’nin iki sene içinde tekrar döneceğini söylüyor Pentagon. 1
Taliban’ın arkasında Pakistan’ın ve özellikle de bu ülkenin istihbarat teşkilatı olan ISI’ın olduğu günümüzde bir çocuk tarafından da bilinmektedir. Madem ABD Taliban ile düşman ve onlarla görünürde yıllar boyu savaştı, öyleyse neden her sene milyarlarca dolar Pakistan’a ve özellikle de Pakistan’ın ordusuna yardım yapmaktadır? Bu bir çelişki değil mi? Dolayısıyla bunları göz önünde bulundurursak Pakistan’ın üzerinden ABD’nin hala Taliban’ı kolladığı, güçlendirdiği, silahlandırdığı gerçeğine göz ardı etmek aptalca olur. Taliban’ın El Kaide ile sarsılmaz bağları olduğu da apaçık ki bunu ABD’nin kendisi de itiraf etmektedir. Taliban gelince onunla birlikte El Kaide de gelecektir muhakkak ve yukarıda bahsettiğim senaryo perdeye oturacaktır.
Yukarıda yazdıklarımı daha net anlayabilmek için izin verin bir olayı anlatayım size: Çok yakından tanıdığım ve ülkenin kuzeyinde yer alan Kunduz İli’nin yerel komutanlarından biri olan . . . (Maalesef can güvenliği için adını söyleyemeyeceğim) ile sohbet etmiştim. Bana şunları anlattı: “Bir gün yaklaşık 100 kişilik askerimle Taliban’ın olduğu bölgelere saldırmak için hareket ettim. Hızla Taliban’ın üzerine giderken önce Kunduz Valisi telefon açtı bana, saldırma diye. Kulak asmadım ve araçlarla ilerlemeye devam ettik. Bu defa Savunma Bakanlığı’ndan telefon geldi, oradan da saldırmamam emredildi. Yine kulak asmadım ve ilerlemeye devam ettim. Ama bu defa General Raşid Dostum (Şimdi Mareşal olmuştur) aradı. Önce ağzına geleni söyleyip tehdit etti beni. Eğer geri dönmezsem ABD uçakları tarafından yok edileceğimi söyledi. Bu defa mecburen saldırıyı durdurup geri dönmek zorunda kaldım”. Ayrıca bu komutan defalarca yabancı helikopterlerin Taliban saflarına inip kalktığına ve onlara mühimat ulaştırdığına da şahit olmuş biri.
Yine başka bir senaryoya göre de ABD ve müttefikleri Afganistan’ı parçalamak istemektedir, ki bu ülkeyi terkederken Filistin- İsrail veya da Pakistan- Hindistan gibi bir krizi gerilerinde bıraksınlar. Son bir ay içerisinde Taliban’a karşı olan, Sovyetlere karşı savaşmış eski cihatçıların, militanlarını toplayıp, sözde Kuzey Afganistan’ı Taliban’dan korumak için tam teçhizat silahlanışı da bu senaryoyu nispeten kanıtlar nitelikte. Eskiden hem Afgan Devleti ve hem de ABD bu cihatçıların silahlanmasına karşı iken şimdi tam manasıyla buna izin vermekteler. Oysa bu unsurların 90’lı yıllarda yaptıkları Taliban’dan kat kat daha beterdi. Sadece Kabil’de 70 bin sivil insanı katlettiler, Kabil’i ise yerle bir denecek kadar harabeye dönüştürdüler. Bu unsurların 20 sene boyunca hükümet çatısı altında ülkeyi çarçur ettikleri yetmezmiş gibi şimdi yeniden 90’lı yılların vahşetini başlatmak üzereler. Durum böyle devam ederse yeni bir iç savaş kaçınılmazdır. Taliban’ı yendikleri takdirde de, daha sonrası on binlerce vahşiden oluşan bu cihatçıları kimse kolay kolay kontrol edemez. Tıpkı eskisi gibi birbirini yırtmaya, parçalamaya devam edeceklerdir. 90’lı yılların tarihi yeniden yazılmak üzere açıkçası. Eğer yeniden eskisi gibi bir iç savaş yaşanırsa Afganistan’ın parçalanması muhtemeldir.
Yine başka bir senaryoyra göre de Taliban, Afganistan nüfusunun çoğunluğunu oluşturan, özellikle kuzey ilçelerinin hepsini işgal edecek, bir müddet sonra sözde barış sağlanacak ve ülke seçime gidecek. Bu durumda, ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan ilçeleri elinde tutan Taliban kolaylıkla seçimde galip gelecek ve ülkenin yönetimine geçecek. Her şeyi eline geçirdikten sonra, El Kaide kozunu elinde bulunduracak ve Orta Asya ile Rusya, Çin’i Afganistan’ın kuzeyinden tehdit edecek. Bunun için çetin dağlık bölgelerden oluşan Tacikistan- Afganistan sınırı çok da elverişlidir. Doğal olarak buna karşı Rusya ve Çin’in de karşı hamleleri olacaktır ama uzun bir müddet bu bölgede onları meşgul etmek ve onların ekonomik ve askeri gücünü harcamak da ABD ve müttefiklerinin işine gelecektir.
Şimdi bu satırları yazarken Taliban güçleri benim yaşadığım şehrin kapısına kadar gelmiş durumda. Panik hat safhaya çıkmış durumda, erkekler çoktan sakal bırakmaya başladı bile. Elektrik kesintileri yaşanıyor, telefon hatları ve internet iyi çalışmıyor. Taliban tarafından ele geçirilen ilçelerdeki akrabalarımızdan haber alamıyoruz, oradaki telefon hatları ve internet ağı tamamen kesik durumda. Yukarıda bahsettiğim cihatçı çeteler tepeden tırnağa kadar ağır hafif silahlarla donatılmış, şehirde kol geziyorlar. Zaman zaman kendi aralarında çatışma çıkıyor, istedikleri zaman soygun yapıp adam kaçırıyorlar. Afganistan’ın kuzeyi süratle katliam, vahşet ve kargaşaya sürüklenirken, en hassas ve hayati dönem olan bugünlerde sol örgütlerden herhangi bir hareketlenmenin de olmayışı içler acısıdır. Düne kadar sosyal medya aracılığıyla devrim sözcüğüyle yanıp tutuşan şahıslar ya tamamen susmuştur ya da çareyi Kabil ve yurtdışına kaçmakta bilmiştir. Sol örgütlerin böyle davranacağı önceden belliydi doğal olarak. Çünkü bu örgütlerin başındakiler 80’li yıllardaki yanlış faaliyetleriyle hiçbir şey yapamayacaklarını kanıtlamışlardır. Öte yandan örgütlenme tarzları yanlış. Azıcık sayılarıyla ayda bir kez bile toplanamıyorlarsa ve bir sene içerisinde üç kişiyi bile örgütlerine çekemiyorlarsa gerisini siz düşünün. Dolayısıyla Afgan halkı tüm acılarıyla birlikte kendi kaderine terk edilmiştir.
Burada önemli olan sol örgütlerden bir baba yiğidin biraz cesaret gösterip öne çıkması ve ortaya çıkan fırsatlardan faydalanıp halkı örgütlemesi olacaktır. Umarım böyle bir olay yakında yaşanır, yoksa Afganistan’ın aydınları ve sol örgütleri gelecekte tarih karşısında hesap vermek zorunda kalırlar.
Son olarak Türkiye’nin Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı’nı korumak adı altında Afganistan krizine doğrudan karışmak istemesine gelirsek.. Afganistan ülkesinin tarihi şunu göstermiştir: Bu ülkeye giren bataklığa saplanmış, kolay kolay da çıkamamıştır. Britanya ve Sovyetler çok iyi örneklerdir. Şimdi, Erdoğan’ın ne istediğini tam olarak bilmiyoruz. Kafasında yeni-Osmanlıcılık fikriyle yayılma hevesi mi var, yoksa bu davranışıyla Batı’dan bir şeyler koparmak ve tekrar Batı’ya yakınlaşmak mı istiyor, bilemiyorum. Ama unutmaması gerek ki Afganistan, Suriye veya Irak değildir Türkiye için. Afganistan’da asker bulundurmak için ilk önce Pakistan ve Taliban’ın onayını almak gerekir. Bu onay alındığı takdirde bile İran, Rusya, Hindistan ve Çin gibi ülkelerle hasım olmak zorunda. Oysa bu ülkelerin yıllarca üzerinde çalıştıkları yatırımları vardır Afganistan’da. Kolay kolay meydanı Türkiye’ye bırakmazlar. Öte yandan günümüze kadar Türkiye ve Afgan halklarının süregelen dostluk duygusu da Erdoğan’ın bu hamlesiyle sarsılacaktır. Şimdiden etrafımdaki sıradan insanların, Türkiye ülkemize IŞİD’i getirecek söylemi dolaşıyor ortalıkta. Dolayısıyla, eğer Erdoğan Afganistan’a asker yollarsa tuzağa düşmekten kurtulamaz, boşuna çoğu yoksul gençlerden oluşan askerlerin canını tehlikeye atmış olur hem de Afgan halkının gözünde işgalcı sıfatıyla damgalanır. Eğer Erdoğan Afganistan’a girerse emin olun en azından on sene boyunca bu bataklığa saplanır ve tarih tekerrür eder.
1 http://www.razaqmamoon.com/2021/06/blog-post_436.html