Filistin Meselesi ve İki Önemli Tartışma – V. U. Arslan
Hamas’ın başını çektiği Filistinli grupların İsrail’e baskın düzenlemesinin yankıları dünya genelinde sürüyor. İsrail’i tutan taraflar, Filistin’in tarihsel haklılığını yok saymaya çalışırken Hamas ön plana çıkarılıyor. Bu noktada Hamas üzerinden solda kafa karışıklığı yaratan iki önemli tartışmayı yürütmek önem kazanmış durumda. İlki, sivillerin hedef alınması üzerinden yürütülen bir tartışma. İkincisi ise ezilen ulus hareketlerinin liderliği ile devrimcilerin nasıl bağlar kurması gerektiği ile alakalı.
Şiddet ve İkiyüzlülük
Hamas’ın yüzlerce sivili öldürmesi ve esir alınan İsrail askerlerine uygulanan şiddet, dünya genelinde ve Türkiye’de, açık ya da örtük şekilde, İsrail’in desteklenmesinin bahanesi haline geldi. İsrail’in misilleme olarak Gazze’yi harabeye çevirmesi ve binlerce belki de on binlerce sivili öldürecek olması, şimdiden “haklı bir katliam” olarak meşrulaştırıldı. Daha ilk günden İsrail karşı saldırısında öldürülen aralarında bebekler ve çocukların da olduğu yüzlerce sivil dünyanın gündemine bile gelmiyor.
Biz devrimcilerin Hamas’ın sivilleri hedef almasını tasvip edecek hali yok. Diğer taraftan İsrail’in çocuklardan gazetecilere, barışçıl eylemlerden taş atan gençlere kadar sivil öldürmek gibi bir geleneği var. İsrail’in dönem dönem yaptığı “cezalandırma” operasyonlarında Gazze’de binlerce bina yıkılıyor ve bu gelişigüzel bombardımanda binlerce sivil hayatını kaybediyor. Öldürülen İsrailli sivil sayısı öldürülen Filistinli sivillerin yanında çok çok küçük kalacaktır. Haliyle Hamas şiddeti karşısında şok geçirip bunu Filistin aleyhine propaganda malzemesi yapanlar kusura bakmasınlar ama ikiyüzlüdür.
Şiddet karşı şiddeti doğurur ve şiddetin biçimini egemenler belirler. İsrail-Filistin çatışmasında sivillerin hedef alınması geleneğini başlatan da tırmandıran da sıradanlaştıran da İsrail’den başkası değildir. İsrail’in insanlığa karşı işlediği suçları burada saymaya kalksak sayfalar dolusu bilgi vermemiz gerekir. Ama konunun tarihselliği hakkında mutlak cehalet içerisinde olanlara İsrail’in milyonlarca Filistinlinin etnik temizliği, işgal, savaş ve katliamlarla kurulup sürekli genişlediğini aktarılması gerekir. Batı Şeria’da işgal ve etnik temizlik İsrailli aşırı sağcı fanatikler eliyle halen sürüyor ama güncel haberleri bile takip etmeyip ahlak bekçiliğine soyunanlar bunları da bilmeyecektir. Hamas şiddeti karşısında gözü dönenler, cehaletlerinden azıcık kurtulsalar bu şiddetin kaynağının İsrail olduğunu anlayabilecekler.
Hamas Örneğinde Ulusal Hareketlere Yaklaşım
Filistin’de ulusal direniş Hamas dışında laik milliyetçi El Fetih’ten, El Kaide türevi gruplara, solcu-sosyalist FHKC ve FDKC gibi gruplardan birçok Filistin kentinde kendiliğinden oluşan laik milliyetçi silahlı gençlik örgütlerine kadar farklı silahlı örgütlerin bileşiminden oluşuyor. Hamas İran desteği sayesinde bu gruplar içerisinde dönem dönem en çok öne çıkan örgüt olarak sivriliyor. Ama bu saldırıdan önceki son birkaç yılda Batı Şeria’daki Filistin kentlerinde ortaya çıkan silahlı laik Filistinli örgütler mücadelenin öncüsü durumundaydı. Ne var ki İran destekli Hamas’ın (ve bu arada İslami Cihat’ın) silah, para ve istihbarat kapasitesi ile bu gençlik örgütlerinin kapasitesi arasında büyük uçurum var.
Bu arada Gazze’de Hamas’ın El Fetih ile bir çeşit iç savaş yapıp bölgeyi kontrol ettiğini ekleyelim. Bu savaşın neticesi olarak Gazze’de El Fetih’in Batı Şeria’da da Hamas’ın varlık göstermesi mümkün olmadı.
Peki devrimciler Hamas, İslami Cihat ya da Lübnan’daki Hizbullah gibi yapılara nasıl yaklaşmalı? İsrail saldırganlığına karşı Filistin direnişine destek olmak, bunu yaparken de halen kayda değer bir gücü olan FHKC gibi yapılarla iletişim ve dayanışma halinde olmak gerekir. İslamcı örgütlerin gerici karakterinin farkında olarak bu yapıların peşine takılmamak büyük önem taşıyor. İran’ın direniş ekseni dediği alt-emperyal projenin İran’da
Irak’ta ve Lübnan’da yakın dönemdeki emekçi ve gençlik isyanlarını kanla bastırdığını unutmamak gerekir. Bir yandan da FHKC gibi yapıların da sınırlarının farkında olmalıyız. Sol ulusalcı program ve bu program doğrultusunda oluşan ittifaklar politikası ile Filistin’in özgürleşmesi asla mümkün olmayacak. Proleter sürekli devrim programı dışında bir çıkış yolunun olmadığının anlaşılması gerekiyor.
İsrail’e karşı direniş haklı ve meşrudur ama bunca bedel sonrası bir başarı nasıl mümkün olacaktır? Ortadoğu çapında emekçilerin ve gençlerin yerel burjuvalara, diktatörlere ve emperyalizme karşı ortak mücadelesi olmadan, kızıl bir isyan dalgası yaratmadan ne Filistin özgürleşebilir ne de diğer ezilen ve sömürülen kitleler gün yüzü görebilir. Kimileri bunu ütopik bulabilir, ama gerçekte asıl ütopik olan Hamas ve diğer örgütlerin attığı roketlerle İsrail’in yıkılması iddiasıdır. Bütün sınırları yıkacak kızıl isyan dalgasının ise maddi toplumsal temelleri mevcuttur. Daha geçen yıl İran’da büyük bir isyan yaşandı, Irak 2019-21 arası emekçi isyanlarıyla sarsıldı, Lübnan 2019 ve sonraki yılları yoğun protestolarda geçirdi. Yakın tarihe dair örnekler çoğaltılabilir. Sorun bu isyanlarda emekçi kitlelerin sosyalist perspektife uzak olmasıydı. Ama talepler sınıfsaldı, demokratikti, kitleler özgürlük ve gelecek istiyordu. Yani bu gerilimlerden sosyalist bir damarın güçlenmesinin koşulları mevcuttur. Kızıllaşma mümkündür ve beklenenden çok hızlı gelişebilir. Yeter ki bunun öncüleri kuvvetleri çeşitli ülkelerde oluşturulabilsin. Geçmişte FHKC’li dostlarımızla bu programı tartıştık, tartışmaya devam da ederiz ama yerleşik güçlerden ziyade yeni taze kuvvetlerin sosyalist devrim fikrine kazanılması daha gerçekçi. Öncü güçlerin inşası mümkündür ve gidilecek olan tek yol budur.