Salgındaki Artışın Sorumlusu Kim?

Salgındaki Artışın Sorumlusu Kim?

Türkiye’de Covid-19 vaka sayılarında son dönemde ciddi bir artış yaşandığı ayyuka çıkıyor. Hergün açıklanan Sağlık Bakanlığı verileri karşımıza stabil bir tablo çıkarsa da mevcut gerçeğin bundan farklı olduğu biliniyor. Geçtiğimiz günlerde Malatya Valisi ilde günlük yüzün üzerinde vaka olduğunu belirtmişti. Sağlık Bakanlığı ise ülke genelinde 900 küsür vaka sayısına inanmamızı bekliyor. Ülkede devlet tarafından açıklanan hemen hemen bütün istatiksel veriler iktidarın politik ve ekonomik ajandasına göre ayarlandığı için bu durum şaşırtmıyor.

Geçtiğimiz günlerde T24’e konuşan TTB Başkanı Sinan Adıyaman da durumu şu sözlerle özetlemişti: “Sağlık Bakanlığı, temaslılara teste kota koydu. Hasta geliyor, o hastayla temaslı olanlar da biliniyor ama test yapılmıyor. Testler azaldıkça yeni hasta sayısı da azalıyor. Hiç test yapılmazsa hasta sayısı sıfır olur zaten. Test miktarını arttırmanız lazım. Yoksa hastayı bulamazsınız. Her gün binin altında vaka açıklıyorsunuz ama yoğun bakımda yatan hasta oranı yüzde 10. Dünyada bu ortalama yüzde 1. Bölgede ise yüzde 15. İnsanın aklına geliyor. Bu oranlar ortaya çıkmasın diye bu testler kaldırıldı. Sağlık Bakanlığı halkı paniğe sevk ediyor. Hastalar eve gönderiliyor çünkü yer kalmadı bazı kentlerde. Şimdi evlere yolluyorsunuz ama evlerden çıkıp çıkmadığını bilmiyorsunuz ki”

Özellikle ekonomide yaşanan çöküş, iktidarı her ne koşulda olursa olsun salgının boyutlarını gizlemesini zorunlu kılıyor. Özellikle döviz kurlarında yaşanan artışı frenlemenin yollarından biri olarak görülen turizmi baltalamamak ve yurt dışından turist akışını engellememek için toz pembe bir tablo şart. Bu ortamda bayram tatilini fırsat bilerek sahillere akın eden kitlede suçu aramak yanlış. Neticede herhangi bir kısıtlama olmadığında bunun gerçekleşeceğini öngörmek çok zor değil. İktidarın salgınla ilgili gerçekleri gizlediği, ortaya toz pembe bir tablo çıkardığı; bunun da ötesinde sanki bu salgın hiç yokmuşçasına daha birkaç hafta önce Ayasofya’ya üç yüz bini aşkın insanı yığdığı bir ortamda sahillerdeki kalabalıklar şaşırtıcı değil. Ayasofya’da toplananlara tek kelime edemeyenlerin, bu kitleyi hedef tahtası haline getirmesindeki ve salgının sorumluluğunu üzerine atmasındaki ikiyüzlülüğü not etmek gerekmektedir.

Ekonominin çarklarının durdurulmaması adına emekçiler de hem kapitalizmin ilkel birikim dönemini aratmayan uygulamalarla hem de hastalık tehlikesiyle yüz yüze çalışmayı sürdürüyor. Pandemi döneminde İslamcı sermayenin patronlar kulübü olan MÜSİAD’ın ortaya attığı çalışma kampı uygulaması Çanakkale’de faaliyet gösteren Dardanel fabrikasında bizzat yaşama geçirildi. Fabrikada çalışan işçiler arasında vaka sayılarının artması üzerine, Çanakkale Valiliği İl Hıfzıssıhha Kurulu’nun kararıyla, çalışanların fabrikadaki üretimi aksatmayacak şekilde karantina altına alınmasına karar verildi. 

Bir diğer örnek de yaklaşık 16.000 işçinin çalıştığı Vestel… TSE tarafından Covid-19 Güvenli Üretim Belgesi alan ve önlemleri gevşeten Vestel’de Birgün gazetesinin haberine göre yüzlerce işçinin testi pozitif çıkarken, 7 işçinin yaşamını yitirdiği belirtiliyor. Birgün’e konuşan bir işçi şunları dile getirdi: “Burada herkese test yapılmıyor. Salgın döneminde esnek çalışma süreci vardı.

Normalleşme süreciyle birlikte bu olay kalktı; ama şu anda vaka sayısında inanılmaz bir artış var. İşçiler olarak tedirginiz. Bizim bildiğimiz kadarıyla 7 arkadaşımız vefat etti. Korkuyoruz. Şirket gün geçtikçe vahşileşmeye başladı. Şirket ayakta dursun diye biz hiçe sayılıyoruz. İşveren sadece kendini düşünüyor.”

Haberde ayrıca Vestel patronunun testi pozitif çıkan işçileri temasa geçtiği kişileri söylememesi yönünde tehdit ettiği belirtiliyor.

Bir yanda patronlarla el ele, her türlü hukuksuzluğa, sömürüye kol kanat gereken bir iktidar… Diğer tarafta hem salgın hem de ekonomik krizle boğuşmak zorunda kalan emekçiler… Dolayısıyla salgındaki artışla ilgili kimi suçlayacağımıza bu tabloya bakarak karar vermek gerekmektedir.

KATEGORİLER