Dünya İsyanda Kadınlar En Önde!-Derya Koca
25 Kasım 1960’ta, Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğüne karşı özgürlük mücadelesi veren, Candestina hareketinin öncülerinden olan üç kız kardeş olan Patria, Minerva ve Maria Mirabel’in rejim güçleri tarafından tecavüz edildikten sonra katledilmişti. O gün, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü olarak kabul edildi.
Mirabel Kardeşler, ABD destekli korkunç bir rejimin altında mücadele ettikleri için tecavüz ve işkence ile katledildiler. Trujillo, ABD’nin kotrolünden çıkma tehlikesi nedeniyle 1961 yılında suikastle ortadan kaldırıldığında, arkasında binlerce kişiyi katletmiş,muhaliflerini işkenceden geçirmiş; Haiti halkına kitlesel katliam emri vermiş bir kanlı tarih bıraktı. Dominik Cumhuriyeti’ndeki büyük toplumsal mücadele Mirabel Kardeşlerle sembolleşti çünkü kadınların uyanışı bütün bir toplumun uyanışının sembolüdür ve artık hiçbir şeyin “eskisi” gibi olmayacağını gösterir. Bu yüzden de Mirabel Kardeşler sadece öldürülmemiş, tüm kadınlara “ibretlik” olsun diye tecavüz ve işkenceye maruz bırakılmıştı. Bu korkunç yöntemlerse eskide kalmış değil.
Daniela ve Albertina Yaşıyor!
Bugün, 25 Kasım 2019’da dünya, bir kez daha diktatörlere, geleceksizliğe, sömürüye ayaklanan milyonların sokakta olduğu bir yeni uyanış dalgası içinde. Geçmiş yüzyılın sınıf mücadelesi ile kazanılan tüm sosyal hakları emekçilerin elinden alarak, toplumsal zenginlikleri sermayeye aktararak, sınıf örgütlerini yok ederek ve tüm bunları “piyasa özgürleşmesi ve zenginleşme” adı altında pazarlayarak var olan neoliberalizme karşı kitlesel isyanlar gerçekleşiyor. Lübnan, Irak, İran, Haiti, Şili, Ekvador, Kolombiya, Bolivya bu isyanı ısrarla sürdürüyor. Geçtiğimiz yaz Sudan’daki büyük mücadeleyi de eklememiz gerekir. Ve bu isyan ülkelerin tamamında kadınların ciddi bir rolü var. Gençliğin önüne konan işsizlik ve geleceksizlikle dolu yaşam, kadınlara sunulan kafes, emekçilerin sırtına yüklenen ağır ekonomik kriz faturası… Bu toplumsal öfkenin en dinamik kesimi kadınlar. Bu yüzden de kadın eylemciler bir kez daha ağır bir saldırı altında. Beş gün önce, Şili’de pandomim sanatçısı Daniela Carasco gözaltına alındıktan cansız bedeni bir parkın çitlerine asılı bulundu. Ölümü şüpheler barındırıyor. Daniela’dan iki gün sonra da Şili’de eylemleri takip eden gazeteci Albertina Martínez Burgos evinde ölü bulundu. Benzer biçimde, kadınların yine ön planda olduğu Sudan’daki genel grev ve kitlesel halk eylemleri sürecinde de çok sayıda kadın tecavüzle katledilmişlerdi. Düzen, toplumsal uyanışın sembolü olan eylemci kadınları iğrenç saldırılarla korkutmak üzere harekete geçmekten çekinmiyor. Yine de bugünün Mirabelleri yine de cesur ve kararlı mücadelesinden geri atmayacak.
Dünya İsyanları ve Kadınlar
Kadın özgürleşme mücadelesinin sınıfsal bağlamı bugün daha çarpıcı biçimde görünüyor. Sınıflar karşı karşıya gelirken kadınlar aslında kendi sınıfının yanında, kapitalizmle uzlaşması mümkün olmayan hak ve eşitlik talepleri ile doğalında kapitalist düzenle kaşrı karşıya geliyor. Sermayedarlar, iktidarları, ve onların her tüden gerici güçleri uluslararası ölçekte çıkarlarını devam ettirmek için eylemlere acımasızca saldırıyor. Sefalete ve ezilemeye karşı gelmek bugün tam anlamıyla büyük bir meydan okuma anlamına geliyor.
Kadın mücadelesinin bu canlı dinamiği aynı zamanda kadın düşmanı sağcı iktdarların cinsiyetçi düşünce ve pratiklerine yönelik bir isyan niteliği de taşıyor. Emekçilerin ve kadınların haklarına bu denli kapsamlı bir saldırı da ancak sağcı, kadın düşmanı, emek düşmanı iktidarlar eliyle mümkün olabilir. AKP, Pinera,Trump, Bolsonaro, Modi… Hepsinin dayandığı temel bu sınıfsal zemin ve kadın düşmanlığı ile iç içe geçmiş kapitalist gericilikten başka bir şey değil.
Kapitalizmin neoliberal birikim modeli (şimdilik bir kapitalizme karşı devrimci bir alternatif motivasyonundan hareket etme yetisine dayanmasa da) artık dünyanın her yerinde derin bir itiraz ile karşı karşıya. Çünkü neoliberalizm, kadınların daha çok eve kapatılması, şiddet ve cinsel suçların patlama yapması, kadın istihdamının çakılması, emekçi kadınların “esnek” model adı altında ağır sömürüsü ve güvencesiz yaşamının da sebebidir. Bir toplumda, kadınların sosyal hakları ne kadar budanmışsa cinsiyetçilik de kendisine o denli kök salacak alan bulacaktır. Neoliberalizme karşı mücadelede kadınların önemli oynadığı bu canlı mücadele dalgası, sömürü ve ezilmeye karşı gelişen yeni bir 68 dalgası olarak dünyamızı sarsmaya aday.
Yeni Bir Uyanış
Tıpkı 68’de olduğu gibi bugün de kadınların yükselen mücadelesini, uluslararası isyan dalgası içinde anlamak için sınıfsal dinamikleden yola çıkmamız gerekir. Derin toplumsal çelişkiler, kadınları bir kez daha tarihin radikalizminin aktif özneleri haline getirdi. Neoliberalizmin ideologlarının paralelinde gelişen kimlikler ideolojisi, sınıf mücadelesinin bittiği iddiasıyla öne sürülürken geçtiğimiz onlarca yıl boyunca hiçbir kimlik temelli protesto hareketi bu denli derin bir toplumsal bağla ve böylesine hem kitlesel hem de uluslararası bir karakterle dünyayı uyanışa taşıyamadı. Bugünse durum yeniden emekçilerin sahneye çıktığı bir radikalizmle belirleniyor.
2019’un 25 Kasım’ında bir kez daha sokaklarda olacağız; kadın cinayetlerinin nedeni ve destekçisi olan iktidarların üzerine oturduğu düzene karşı diktatörlere boyun eğmeyen kadınların mirasının taşıyıcısı olmak için. Daniela için, İran Molla rejimine karşı direnirken katledilen, işkence ve tecavüzle susturulmaya çalışılan kadınlar için. Şule için. İktidarın emniyet ve yargısının birlikte ölüme gönderdiği Emine Bulut için. Şiddetli yoksulluğun, sömürünün, geleceksizliğin, kadın düşmanlığının cenderesinde yaşamaya mahkum edilen kadınların ve tüm emekçilerin devrimci mücadelesini büyütmek için. Bambaşka bir dünya kurmak için. Ve bu 25 Kasım’da, dünyanın dört bir yanında isyan eden milyonlarla daha güçlüyüz.
Kadınlar en öne!