Kapitalizmin Ebedi Yol Arkadaşı: İşsizlik
Kapitalizmin tarih sahnesine çıkışıyla beraber yükselmekte olan burjuvazinin karşısında zaman içerisinde hem nicel olarak artacak, hem de serpilip gelişerek, patronlarına karşı kendi savaşını verecek bir sınıf doğmaktaydı. Bu, işçi sınıfıydı. Ancak kapitalizm aktif bir iş gücünü harekete geçirip üretimi örgütlerken bir kesimi de yedek iş gücü ordusu olarak kenarda tuttu. Bunun elbette temel ekonomik gerekçeleri vardı. Troçki’nin belirttiği gibi: “Yedek sanayi ordusu da, fabrika depolarındaki hammadde ve makine stoku veya mağazalardaki mamul madde stoku kadar kapitalizmin toplumsal mekanizmasının vazgeçilmez bir bileşenini oluşturur. Yedek bir emek-gücü olmaksızın, ne üretimin genel genişlemesi, ne de sermayenin sınai çevrimlerin gelgitlerine uyarlanması mümkün olurdu.” Kapitalizm geliştikçe yedek sanayi ordusunu da büyüttü. Böylelikle patronlar hem ihtiyaç duyduklarında sömürebilecekleri bir emek gücünü ceplerinde tuttular; hem de işçilerini dışarıda milyonlarca işsiz olduğu ve düşük ücretlere, yüksek çalışma saatlerine tamah etmezlerse yerlerinin bu işsiz kitle tarafından kolaylıkla doldurulacağı tehdidiyle sindirmeye çalıştılar. Böylece çalışan kesimle işsiz işçilerin arasına nifak tohumları ekildi. İşsiz işçiler, işçi ücretlerini düşürmede bir koz olarak kullanıldı.
Ancak Marksizme göre işsiz durumdaki işçiler de işçi sınıfının bir parçası durumundadırlar. Bu iki kesim arasında ortak çıkarlara dayanan bir ilişki mevcuttur.
Örneğin işçilerin iş saatini düşürme uğruna verdikleri mücadele işsizliği azaltma yolunda da bir önem arz eder. Dolayısıyla kapitalist sistemin en zayıf noktalarından biri olan ve asla çözümleyemeyeceği dahası hiçbir zaman yukarıda belirttiğimiz sebeplerden ötürü çözmek de istemeyeceği işsizlik sorunu devrimci mücadele için büyük önem arz eder. Reformist örgütler, sendika bürokratları işsizleri, kendilerine çıkar sağlamadıklarından ötürü sanki toplumsal mücadelenin dışındaki unsurlarmış gibi gösterirken Marksistler işsizlerin de öncü işçilerin liderliği altında sınıf kavgasını büyütmesi için mücadele verir.
Fakat işsizlerin hareketinin gidebileceği sınırları göz önünde tutmak gerekir. Yedek iş gücü ordusu hem heterojen yapısı gereği hem de işsizliğin getirdiği her an patlamaya hazır bir öfkenin yaratacağı örgütsüz ayaklanma tehlikeleri nedeniyle ancak öncü işçilerin liderliği altında, aktif işçi sınıfıyla birlikte örgütlenerek verdikleri mücadelede sistemi yıkabilecek gücü kendilerinde bulabilirler.
Lenin işsizlerin sınıf mücadelesindeki önemini şöyle vurguluyordu: “kapitalistler gittikçe büyüyen işsizler ordusundan, örgütlü işçiler üzerinde ücretleri düşürme yönünde bir baskı kurmak için yararlanırken, ödlek sosyal demokratlar, Bağımsızlar ve resmi sendika liderleri işsizlere alçakça sırtlarını dönmekte; onları devletin ve sendikaların insafına terk etmekte ve siyasal bakımdan lümpen proletarya olarak sınıflandırmaktadırlar. Komünistler, günümüz koşullarında işsizler ordusunun, muazzam öneme sahip devrimci bir faktör oluşturduğunu kesin bir biçimde kavramalı ve bu ordunun önderliğini üstlenmelidirler.
Komünist Parti, işsizlerle proleter öncüyü sosyalist devrim mücadelesinde birleştirerek, işsizler arasındaki daha devrimci ve sabırsız unsurların umutsuzluktan doğacak bireysel eylemlere girişmesini engelleyebilir. … Özetle, işsiz kitle, sanayinin yedek ordusundan, devrimin faal bir ordusuna dönüştürülebilir.” Kapitalizm, krize girdiği dönemlerde birçok işçiyi işten atar, böylece devasa bir artı-nüfus kitlesi büyür. Öncü işçiler, geçmişte işçi direnişlerine önderlik etmiş, işçi sınıfının örgütlülüğünün bilincine varmış ve işsiz kalmış sınıf kardeşleriyle dayanışma içerisine girerek, onları da kendi devrimci örgütlenmeleri içerisine katarak kapitalizmin asla çözemeyeceği bu sorunu ona karşı mücadelesinde kullanmalıdırlar. İşsizliği nihai olarak sonlandıracak tek şey üretimi sosyalist bir içerikte örgütleyen, daha fazla kâr için değil, insanların ihtiyaçlarını merkeze alan yeni bir üretim tarzı olacaktır.