Polatlar, Kara Para ve Vergi Kaçakçılığı – Emre Güntekin

Polatlar, Kara Para ve Vergi Kaçakçılığı – Emre Güntekin

Ali Yerlikaya’nın İçişleri Bakanlığı’na atanmasının ardından iktidar önümüze yeni bir gündem yerleştirdi: Yerlikaya’nın gelişiyle birlikte, Süleyman Soylu döneminde ülke içinde yuvalanan uyuşturucu baronlarıyla, suç örgütleriyle, Polatlar örneğinde olduğu üzere kara para trafiğinde rol alanlara operasyonlar gerçekleştiriliyor ve artık ayyuka çıkan kirli suçlarla mücadele ediliyordu.

Yakın zamanda Dilan ve Engin Polat çifti gündemi en çok meşgul eden operasyon oldu. Polatlar fütursuzca sergiledikleri servetleri ve görgüsüzlükleriyle toplumun hemen her kesiminde tepki topladı ve tabii ki hızlı bir şekilde edinilen bu servetin kaynağı hemen soru işaretleri yarattı. Neticede, hemen herkesin tahmin ettiği üzere, vergi kaçakçılığı ve kara para aklama gibi bir dizi iddia Polatları cezaeviyle buluşturdu. Nitekim onların yalnız olmadıkları, bir dizi sosyal medya fenomeninden rapçiye kadar pek çok ismin benzeri şekillerde elde ettikleri servetin üzerinde tepindikleri çok geçmeden kamuoyunun önüne serildi ve bazıları gözaltına alındı. Bunların ortak bir özelliğine değinmeden geçmemek gerekir: Hemen hepsi iktidarın uzun yıllardır kara paraya açtığı kucağın nimetlerinden faydalandılar. Polatlar örneğin bir dönem Soylu’ya işlerini nasıl gördürdüklerini övünerek anlatıyordu; işin sırrı da burada yatıyor. Ya da bu fenomenlerin birçoğunun sosyal medya hesaplarında Kabe’de çekilmiş fotoğraflarını paylaşmış olmaları zamanın ruhunu nasıl yakaladıklarını gösteriyordu.

Peki soruyu daha da genelleştirerek soracak olursak kara para aklama ve vergi kaçakçılığı meseleleri sadece bu yeni türeyen sosyal medya fenomenleriyle mi sınırlı?

Hatırlanacak olursa Ekim 2021’de Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) tarafından yayınlanan ve 11,9 milyon belgeyi içeren Pandora Belgeleri, uluslararası çapta 32,9 trilyon dolar büyüklüğünde bir vergi kaçakçılığını ortaya koyuyordu. Sızdırılan belgeler içerisinde 100 ülkeden 100’den fazla milyarder ve 400 kamu görevlisinin yanı sıra 35 eski ve şimdiki devlet başkanı hakkında bilgiler yer alıyordu. Listede kimler yoktu ki: Britanya eski başbakanı Tony Blair’den, Ürdün Kralı Abdullah’a; Şili eski cumhurbaşkanı Sebastian Pinera’dan Zelenski’ye; Aliyevlerden Pakistan eski başbakanı İmran Han’a…

Panama belgelerinde Türkiye’den ise 131 isim yer alıyordu. İsimler yine dikkat çekici, özellikle kimi “hayırsever” iş insanlarının kara para cennetlerine gösterdiği ilgi gözleri yaşartıyor: Rönesans Holding’in kurucularından Ayşe Ilıcak, eski turizm bakanlarından Erol Yılmaz Akçal‘ın eşi, kızı ve yeğenleri, Borusan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ahmet Kocabıyık, eski eşi Ayşe Zeynep Kocabıyık, kız kardeşi Borusan Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Zeynep Hamedi, dünyanın sayılı zenginlerinden İpek-İnan Kıraç, bir dönem CHP Genel Başkan Yardımcılığı da yapan eski diplomat Onur Öymen‘in oğlu Burak Öymen ve MARS Entertainment Group’un eski ortağı, yapımcı Muzaffer Yıldırım, Cengiz Holding’in sahibi Mehmet Cengiz, Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık ve Demirören Holding’in patronu Yıldırım Demirören‘in eşi Hazan Revna Demirören ile Holding’in yönetim kurulu üyesi kardeşi Fikret Tayfun Demirören, şimdiki Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi, Reha Muhtar…

Görüleceği üzere kara para ve vergi kaçakçılığı meselesi birkaç yeni-türedi sosyal medya fenomeniyle sınırlanabilecek bir olgu olmaktan ziyade kapitalizmin iliklerine kadar işlemiş bir olgu olarak karşımızda duruyor. Üstelik kara paraya ve vergi kaçakçılığına sadece sanıldığı gibi off-shore adaları ev sahipliği yapmaz. Pandora belgelerinde ünlü isimlerin vergi kaçırmak için izlediği yöntemler takip edildiğinde “temiz para”nın ikamet ettiğini düşündüğümüz merkezlerin de bu işin nasıl bir köşesinde yer aldıkları görülebilir. Londra, New York gibi “temiz para”nın döndüğü düşünülen finans merkezleri, FED gibi resmi kurumlar, burjuva politikacılar kara para aklama mekanizmalarının birer köşesinde yer almaktan kaçınmazlar. Sadece Londra her yıl 100 milyar sterlini aşkın paranın temizlenmesine ve de bu konuda oldukça mahir hukukçulara, muhasebecilere ve aracılara ev sahipliği yapıyor. Uluslararası Şeffaflık Örgütü’ne göre 86 banka, 81 hukuk firması ve kara para aklanmasına aracılık eden 177 eğitim enstitüsü burada faaliyet gösteriyor. Bunlar vergilerini kaçırmak veya kara parasını aktarmak isteyen zenginler için oldukça sofistike yöntemler bulabiliyorlar.

Gazeteci Tim Harford vergi kaçırma konusunda Google, Ebay, IKEA gibi büyük şirketlerin izlediği karmaşık yöntemleri şöyle açıklıyor: “Bermuda’da bir şirket kurup fikri mülkiyet haklarını ona satın. O şirketin sahibi olduğu bir şirket daha kurun, ama bu sefer İrlanda’da. İrlanda’da bir şirket daha kurup bu ülkedeki iki şirketinizin birbirine fatura kesmesini sağlayın. Bir de Hollanda’da şirket kurup İrlanda’daki gelirinizi bu şirket üzerinden Bermuda’ya aktarın. Kafanız mı karıştı? İçiniz mi sıkıldı? Zaten bütün bu işlemlerin amacı da bu. Vergi cennetleri para akışını takip etmeyi en iyi ihtimalle zorlaştırmak, en kötü ihtimalle ise imkansız kılmak üzerine kuruludur. Google, eBay ve Ikea gibi çok uluslu şirketlerin daha az vergi ödemek için izlediği ve tamamen yasal olan bu tarz yollar başınızı döndürebilir.”

Örneğin eski Başbakan Binali Yıldırım’ın oğullarının 2017 yılında yayınlanan Paradise Papers’ta adlarının geçmesinin bir sebebi Harford’un aktarımından anlaşılabilir.

Kapitalistler işçi sınıfının sömürüsü üzerinden edindikleri devasa zenginlikten ufak bir payı bu vergi kaçırmanın incelikli yollarını bilen profesyonellere vererek işlerini kolayca halledebiliyorlar. Elbette bu tarz vergi kaçırma işlemleri görünüşte yasal yollardan kazanılmış kazançlar için gerçekleştiriliyor. Bir nevi “temiz para”… Sonucu ise biliyoruz: Türkiye’de yoksul emekçiler vergi yükünü asıl sırtlananlar olurken; Cengizler, Kıraçlar, Ilıcaklar hem paralarını bir şekilde yurtdışına kaçırarak vergiden “kaçınıyorlar” hem de bu da yetmezmiş gibi iktidar tarafından her yıl vergi aflarıyla ödüllendiriliyorlar. Örneğin, her ay bordrolanmış bir maaşla çalışan bir emekçinin böyle bir şansı yok, bu durumdaki milyonlarca emekçinin vergisi daha maaşı eline geçmeden kesiliyor.

Tabii ki kazancınız “kirli”yse yani uyuşturucu, bahis gibi “yasadışı” yollardan elde edildiyse işler biraz daha çetrefilli olsa da bir şekilde yine halledilebiliyor. Büyük çaplı kara para aklama işlemi için offshore bankacılık sistemi bir araç olarak kullanılabileceği gibi; Polat örneğinde görüleceği üzere muhasebecilik işlemlerinin takip edilmesi zor olan güzellik merkezleri, benzin istasyonları, restoranlar, oteller gibi işyerleri birer araç olarak kullanılabilir.

İktidarın “Kara Para” Sevgisi

AKP iktidarı, özellikle döviz krizini frenlemek adına yıllardır arka arkaya varlık barışı yasaları geçiriyor. Bu yolla kara para sahiplerine deniliyor ki sen servetini buraya taşı, % 3’ünü vergi olarak öde, ben senin bu paranın kaynağını sormayacağım. Türkiye’nin uluslararası suç örgütlerinin, uyuşturucu baronlarının uğrak noktası haline gelmesinin bir nedenini de burada aramak gerekiyor. Hem servetinizi sıkıntı yaşamadan taşıyabiliyorsunuz hem de iktidarın sizi görmezden gelmesi nedeniyle elinizi kolunuzu sallayarak dolaşabiliyorsunuz. Daha ne istersiniz ki? Bu nedenle Türkiye 21 Kasım 2021’den bu yana OECD bünyesinde faaliyet gösteren Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine Yönelik Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından gri listede tutuluyor. Türkiye ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından Kara Para Aklama ve Mali Suçlar açısından “Birincil Riske Sahip Ülke” kategorisinde tutuluyor. Elbette büyük emperyalist güçler sizi böyle kategorize ettiğinde tencere dibin kara seninki benden kara diyerek durumu geçiştiremiyorsunuz.

 

Kapitalist sömürü daha işçinin sömürü aşamasından başlayarak bir suç silsilesi halinde işler. Sömürü bu suçun ilk halkasıdır; bir avuç azınlık toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan emekçilerin alın terini gasp ederek, onları dizginsiz bir sömürünün içine hapsederek ilk suçunu işler; ancak bu sömürü kapitalizmin yasalarıyla bir güzel aklanır. Sömürü üzerinden elde edilen devasa zenginlik sermaye haline gelirken yeni suçları beraberinde getirir. Vergi kaçırmak bunun belki de en “masum” olanıdır. Nitekim kapitalist devletler de buna yasaları aracılığıyla kılıf uydururlar. Öte yandan uyuşturucu kaçakçılığından yasadışı bahse kadar birçok yasadışı işin gerçekleştirilmesi sırasında kapitalist devletlerle bu suçları işleyenlerin nasıl iç içe geçtiklerini anlamak için Türkiye’den daha uygun bir örnek bulunmayabilir. İktidar sağ olsun.

Meseleye buradan bakınca Ali Yerlikaya’nın çabalarının ancak kayanın üzerindeki tozu almaktan ibaret olduğu görülecektir.